Yazı yazmak benim işim. Bazen haber, bazan söyleşi, röportaj...
Yazı yazmak benim işim. Bazen haber, bazan söyleşi, röportaj, bazan Tırmık, ama yazmak... Cumhuriyet’te, BirGün’de haftada altı gündü, T24’de beşe indirdik. Bugün de yazı günü. İster keyifli ol ister kederli, ister öfkeli ol, ister sevinçli, yazacaksın. Peki ne yazmalı? * * * Gelin birlikte seçelim. N.Ç’nin öyküsüne ne dersiniz? Hani Mardin’de kimileri dedesi yaşında 26 erkek’in günlerce, haftalarca ırzına geçtiği 13yaşındaki küçücük N.Ç’nin öyküsüne... Hani 26 erkek için, “Kızın rızası ile birlikte olmuşlardır. O yüzden tecavüz suçu oluşmamıştır. Zorla alıkoymak fiili ise zaman aşımından düşmüştür” diyerek aklama kararı veren erkek yerel mahkemenin kararını onaylayan erkek Yargıtay öyküsüne... Bunca erkek’in, böyle topluca ve bu ölçüde hukukun ırzına geçmesi üstüne ne yazacağım peki? İçimden geçenleri yazıya döksem kendimi önce erkek bir savcının, ardından erkek bir mahkemenin karşısında bulacağıma eminim. O yüzden, bu konuyu geçelim... * * * Geçtik. KCK tutuklama dalgasının son durumu üstüne yazalım mı? Savcıların tutuklanmaları istemiyle yargıç karşısına dikilen 47 sanıktan 44’ü tutuklandı. Kalan üçünü zaten yanlışlıkla gözaltına almışlarmış. Bu hesapça bizim Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu’nun “Terör örgütü üyesi” oldukları yargı kararıyla saptanmış oldu. Bundan sonrası yetkili mahkemenin ne ceza keseceği ve bunu ne zaman (kaç ay, kaç yıl sonra) yapacağından ibaret... Bunu yazalım öyle mi? Pııışşşşıkkk!.. Özel yetkili savcılar ve mahkemeler üstüne içimden geçenleri ve düşündüklerimi eksiksiz yazarsam ya Ragıp Zarakolu ile, ya Ahmet Şık ile ya da Nedim Şener ile ranza komşuluğu yapıp volta atacağımı bilecek kadar deneyimliyim. O yüzden bu konuyu da geçelim.* * * Geçtik. Peki yazılı ve görsel medyada kol gezen ve gittikçe azgınlaşan nefret söylemi üstüne kalem-klavye oynatıp tırmıklamaya ne dersiniz? Örneğin aşağıdaki alıntı adı Akit mi, Yeni Akit mi, eski Vakit mi artık karıştırır olduğumuz ve mütedeyyin gazetecilerin çıkardığı gazeteden alındı. Okurlarına, tutuklanan Büşra Ersanlı’nın ne menem biri olduğunu anlatarak gazeteciliğin “halkı aydınlatma” işlevini yerine getiriyor: “...Ersanlı’nın Yahudi asıllı spekülatör George Soros’un Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin kurucularından olduğu öğrenildi. Eski eşi Lazare Cem Behar Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Teorisi Anabilim Dalı’nda da görev yapan Musevi bir tabip. 1972 yılında TİİKP (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) örgütü içerisindeki faaliyetlerinden dolayı tutuklandığı tespit edilen Ersanlı, bu davada ‘Hükümetin izni olmadan belli ideolojide veya yurtdışı destekli cemiyetleri kurmak ve işletmek’ suçundan 15 yıl ağır cezasına çarptırılmış ama af kanunuyla 1974 yılında tahliye edilmiş. Diğer eski eşi iş adamı Mehmet Ali Zarifoğlu geçmişte TİKB örgütü mensubu olarak faaliyet gösterdiği için çeşitli tarihlerde gözaltına alınmış. Ersanlı’nın ablası Fatma Sırma Evcan’ın da, İşçi Partisi Genel Başkanı ve halen Ergenekon davasında tutuklu yargılanan Doğu Perinçek’in eski eşi olduğu öğrenildi...” Nasıl ama? Kadın hem Yahudi asıllı spekülatör Soros’un maşası, hem komünist, hem 15 yıla mahkum olmuş bir sabıkalı, hem bir Yahudi ile evlenmiş, boşanmış bu defa da bir siyasal sabıkalı ile evlenmiş. Böylesini tutuklamasın da ne yapsın özel yetkili mahkemeler? Bunu mu yazsam. Olur yazarım ama midem bulantım izin vermiyor ki...Yani yine geçelim. * * * Geçtik. TV ekranlarında, gazete sayfalarında olup biten üstüne iki çift laf etmek, iki satır yazı yazmak yerine birbirini iğneleyen, gagalayan, kırbaçlayan, dişleyen, söven, sayan meslektaşları ele alan bir Tırmık’a ne dersiniz? Ciddi olun. Onlar zaten böyle yazılar bekliyor. Yazılsın, gagalanacak, dişlenecek, sövülüp sayılacak yeni bir hedef çıksın ortaya... Yani yine geçelim. Yani sonuç olarak bugün Tırmık filan yazmayalım, yazı gününü boş geçirelim, tembellik edelim...