Evet, evet... Sizle ben yer değiştirelim.
“Nerden çıktı bu” demeyin. Bir okurun e-mektubundan çıktı. Hataylı bir okur. İki kısa cümlecikten ibaret bir mektup: Suriye sorunu sizi ilgilendirmiyor mu? Neden yazmıyorsunuz?
“Dış politika bu meslekte çalışmadığım az sayıdaki dallardan biri” diye topu taca atacağım ama Suriye sorunu artık bir dış politika konusu değil. Yani top bende kaldı. Gel gör ki uzunca bir süredir AKP’nin ve özellikle Tayyip Erdoğan – Ahmet Davutoğlu ikilisinin Suriye üstüne söylediklerini, yapıp ettiklerini tekrar tekrar okudum ve... Ve anlamadım.
Daha farklı söyleyeyim: Anladım da anladığımı anlamlandıramadım.
Daha bir kaç ay önce sarmaş dolaş olunan, iki ülke arasındaki vizeyi kaldıracak kadar ciddi adımlar atılan Suriye şimdi neredeyse can düşmanı. Özellikle Tayyip Erdoğan, Suriye ve hele hele Beşar Esed (Esad değil Esed) sözkonusu olduğunda yağıp gürlüyor; Suriye’deki rejim karşıtlarını destekleyen ülkeler içinde “şahinlarin şahini” rolünü bilerek, isteyerek ve ısrarla oynuyor.
Nitekim geçen hafta İstanbul’da toplanan ve Tunus toplantısında “Suriye’nin Dostları” olan adını “Suriye Halkının Dostları”na dönüştüren uluslararası toplantıda ABD yönetimi Suriye konusunda açıkça frene basarken, Erdoğan – Davutoğlu ikilisi neredeyse “Haydi çekelim kılıçları, yürüyüp Beşar Esed’i alaşağı edelim” diye naralanıyorlardı.
Neden?
Valla akılla açıklanamayacak, olsa olsa tutku filan gibi ülke yönetiminde, siyasette yeri olmaması gereken duygularla açıklanabilecek bir ısrar var. “Beşar Esed bana verdiği sözleri tutmadı. Ona güvenmiyorum” diye bas bas bağıran Erdoğan, hemen her konuşmasının sonunda ekliyor: - Kendi halkını bombalayan, katledenlere göz yumamayız...
Hımmmm!..
-Kendi halkını bombalayan, katledenlere göz yumamayız...
Bir an duraksıyorum, “Uludere, Suriye’nin bir beldesi mi idi acaba” diye kendi kendime soruyorum; haritaya bakıyorum; ı-ıh Uludere Suriye’de değil...
Peki halkına zulmüden, onları soykırım diye tanımlanabilecek bir vahşetle öldüren, öldürten Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir, Ankara’da en üst düzey protokolle ağırlandı. Ona göz yummanın bir açıklaması olsa gerek değil mi ?
Okudum, araştırdım, taraştırdım: Yok!..
Peki öyleyse AKP’nin tepelerinde bir başka bağımsız ülkenin iç işlerine böylesine karışma kararı neden böylesine ağırlık kazandı?
Suriye’de Nusayri azınlık iktidarda. Sünni çoğunluk da bundan şikayetçi. Acaba “sünni kardeşliği” mi Başbakan’a ve Dışişleri Bakanı’na böylesine şahin kesilecek bir öfke nöbeti sağlıyor?
* * *
Soruları uzatabilirim. Bunu siz de yapabilirsiniz.
Ama sorularıma akla uygun yanıtlar veremiyorum. Bunu belki siz yapabilirsiniz.
Yazının başlığında “Gelin yer değiştirelim” deyişim de işte bundan. Gelin ben bir günlüğüne “okur” olayım, siz de ”yazar”. Belki benim aklımın ermediğine sizin aklınız eriyordur.
“İnteraktif gazetecilik” demiyor muyuz?
E öyleyse buyrun, haydi, yumulun klavyeye...