Yazının başlığı bizim manav Sabri’nin tezgâhında, kese kâğıdı üstüne tükenmez kalemle yazılmış bir uyarıdan alındı.
Domatesleri, şeftalileri eline alıp mıncıklayıp, sonra da beğenmeyip bırakan müşterilere yazılmış.
İşe yarıyor mu bilemem, ama manav Sabri’nin haklı olduğu kesin. Mıncıkla mıncıkla sonra da bırak. Olacak iş mi ?
* * *
Bence AKP’nin son dönemdeki "açılım" merakı ile manav Sabri’nin uyarısına yol açan müşteriler arasında tuhaf bir benzeşim var.
Açıklayayım:
Önce Ankara kulislerini iyi bilenlerle AKP çevresinden tüyo alabilen meslektaşlar dışında kalan gazeteci tayfasında bile "sürpriz" etkisi yaratan "Kürt açılımı"nı ortaya attılar. İyi de ettiler.
Tamam, CHP – MHP koalisyonu hop oturup hop kalktı; yeri göğü inletti, inletiyor. Ama Ahmet Türk’ün bilgece vurguladığı gibi "Cin şişeden çıktı". Artık tek bir adım açılamasa, açılım açılamadan kapansa bile tabular paramparça oldu. Kürt sorununun en ince ve en kritik yanları mahalle kahvesinde bile tartışılır hale geldi.
(Bu satırların yazarı 1978 yılındaki bir Tırmık’ta sadece, evet sadece "Kürt halkı" sözcüklerini kullandığı için altı yıl beş ay hapse mahkum edilmişti. Nereden nereye gelindiğinin anlamlı bir göstergesi değil mi?)
Tamam, ortalık toz duman ama AKP’nin tepesi geri adım atmayacaklarını yineliyor. Bu da iyi... Başbakan’ın "Yılbaşına kadar çözülür" deyişine bakılırsa en azından Kürtçe üstündeki yasal yada fiili baskıların kalkacağını, Kürt bölgelerinde "Türkleştirilen" belde adlarının yerine "asılları"nın konacağını ve en önemlisi "pişmanlık, teslim olma" filan gibi onur kırıcı terimlerin şemsiyesi altına gizlemeden dağdakilerin düze ve normal yaşama geçmesinin önünün açılacağını umut edebiliriz. Bunun adı da "Dağ fare doğurdu" olmaz. Bir adımdır. Belki kimileri için, özellikle Kürtler için "Küçük, çok küçük bir adım"dır ama adımdır. Üstelik Cumhuriyet’in 86 yılı boyunca atılamamış bir adımdır.
* * *
Şimdi bu kadar çetrefil, bu kadar zorlu, bu kadar tuzaklarla dolu, bedeli ülkede kaçınılmaz bir gerginlik olacağı besbelli bir sorunu sonuçlandırmak, atılabilecek adımların azamisini atmayı hedeflemek, bütün ağırlığı "Kürt sorunu"nda yol almaya vermek varken...
Yeni bir "açılım"la karşı karşıyayız: Ermeni açılımı.
Dahası Kıbrıs kördüğümünde de adımlar atma hazırlığının, yani bir "Kıbrıs açılımı"nın da ipuçları medyaya sızmaya başladı.
Hayır, karşı filan değilim. Hiç değilim...
Keşke açılımlar açılımları izlese, Türkiye’nin önü açılabildiğince açılsa; kısıtlı, sınırlı, vesayet demokrasisi bu ülkenin siyasal topraklarından kazınsa...
Ama ürküyorum, kaygılanıyorum. Ürküntümü, kaygılarımı okurlarla paylaşmak da istiyorum.
Kürt açılımında olduğu gibi Ermeni açılımında da başta milliyetçi koalisyon, çatlak, öfkeli sesler yükselmeye başladı. Kıbrıs açılımı önümüze geldiğinde aynı seslerin yükseleceğinden kimin kuşkusu var?
AKP’nin tepesindekilerin ise "siyasal kabadayı" ile "siyasal ödlek" arasında gidip geldiklerini, ha bire zikzaklar çizdiklerini göz ardı edebilir miyiz?
"AB açılımı" dediğimiz dönemde ne oldu?
12 Eylül’de üstümüze giydirilen deli gömleğini yırtıp atıp yeni, sivil, en azından Batı Avrupa standartlarında bir Anayasa önerisinin ardından bugün neredeyiz?
Milletvekili dokunulmazlıkları ilgili verilen sözleri unutmamız için bir sebep var mı?
Yani AKP’nin Kürt açılımı deyip, milliyetçi koalisyonun yaygarasını görünce geri adım atmayacağının; o açılımı bir kenara koyup Ermeni açılımına kuvvet vereceğinin, orada da pabuç pahalı çıkarsa -ki çıkacak-, onu da bırakıp Kıbrıs açılımı ile oyalanmaya başlamayacağının garantisi var mı?
* * *
Manav Sabri şeftalileri, domatesleri mıncıklayıp mıncıklayıp bırakanlara ifrit oluyor.
Ben de mıncıklanmış "açılımlar"a bakıp bakıp sonunda olduğumuz yerde sayıyor olmaktan ürküyor, kaygılanıyorum.
Manav Sabri "Gözünle seç, elinle al" diye yazmış.
Ben de "Taşıyamayacağın kadar fazla yükün altına girme. Açılımları mıncıklama. Hiç olmazsa bir öncelik sırasına sok" diye yazmak istedim.