Bu yazı solun, sol dışı güçlerin gündemine tutsak olmasına bir itirazdır...
Sözüm kendi siyasal konumunu “sol”da tanımlayanlara. Sözüm ister sıkı bir sosyal demokrat, ister en keskininden bir Marksist olsun tüm “solcu”lara... (Tabii kendini solcu sayıp ya da sanıp milliyetçiliğin dikalâsına saplanıp kalmışlara değil). Önce kendinize, sonra solculuğuna kendiniz kadar emin olduğunuz yakın hatta uzak çevrenize bir test uygulayın: Son bir ayda, iki, üç, dört ayda, hatta yılda hangi konuyu, konuları ağırlıklı ve öncelikli olarak tartıştınız, sorguladınız, üstüne kafa patlattınız, fikir ürettiniz, itiraz ettiniz, desteklediniz ?.. Cevaplamadan önce sorudaki ağırlıklı ve öncelikli vurgularını gözardı etmeyin. Çaünkü bu zaman dilim(ler)i içinde elbette –mesela- “N’olacak bu solun hali” diye sohbet de kaynattınız; elbette –mesela- solun parçalanmışlığının üstesinden nasıl gelineceği üstüne kafa patlattınız, fikir ürettiniz. Ama soru farklı: Tartışma konularınızın ağırlığı ve önceliği neydi, nelerdi ? İsterseniz daha kestirme sorayım: Gündeminizin ilk maddeleri nelerdi? Sözünü ettiğim “test”i kuşkusuz önce kendim uyguladım. Kendimden başladım ve yakın çevreme yaydım. Sizinkini bilemem. Ama bendeki sonuç tek sözcükle: Hazin. Aylardan ve aylardan beri sol’dan kaynaklanmayan, sol dışı siyasal güçlerce belirlenmiş bir gündem’in içinde debelenip durmuşum. Galiba sizler de benden pek farklı değilsiniz... Önce bir neo liberal partinin hazırladığı Anayasa değişiklikleri gündemin ve gündemimin baş köşesine oturmuş. O gündem milliyetçi, ulusalcı kesimlerin itiraz ya da katkılarıyla dallanıp budaklanmış. Gündem sakız gibi uzamış ama hep “sola dışarıdan aşılanmış bir gündem” olarak kalmış. Ardından referandum tartışması gündemin tepesine çökmüş. Haydaaaa, hemen hepimiz “evet – hayır – boykot” sarmalında, sanki ülkenin ana sorunu buymuş gibi, solun esas derdi oymuş gibi tartışmaya balıklama dalmışız. Hâlâ da o sarmalın içindeyiz... Derdimi anlatabildiğimi sanıyorum ama yine de yoğurdu üfleyeceğim ve bir kere daha vurgulayacağım: Bu tartışmalara soldan katılanlar elbette solun bakış açısı ile cevaplar verdiler. Ama gündemi belirleyen sol değildi. Hep sol dışı güçlerin dayattığı gündemlere tutsak olduk; hep o düzlemde ve çerçevede tartıştık. Sorun da bu, bu yazının vurgusu da bu... * * * Oysa –mesela- Venezuella’da gündemi bu günlerde sol belirliyor. Kentli emekçilerin üye olduğu tüketim kooperatifleri ile kırsal bölgelerdeki emekçilerin üye oldukları üretim kooperatiflerinin birbirleriyle nasıl uyumlu hale gelebileceği, “kapitalist meta dolaşımı” zincirini kırabilecek bir yöntemin ne olabileceği sorusu ülke gündeminin ana konusu. Daha yalınlaştırarak söyleyelim: Kır emekçilerinin ürettiği süt, kent emekçilerinin çocuklarının kursağına araya kapitalist kâr girmeden nasıl akıtılacak? Gündemi belirleyen sol olunca tartışma konusu da böyle oluyor işte... Ne güzel soru, ne güzel gündem değil mi ? Bir örnek daha: Federal Almanya, yıllar önce 2022 yılında nükleer enerjiden tümüyle arınma kararı vermişti. Eh, 2022’ye az kaldı ve Alman solu sorunu ülkenin siyasal gündemine taşıdı. Şimdi iktidardaki sağ partiler koalisyonu (CDU-FDP) ile nükleer enerji tekelleri 2022’de ne halt edeceklerini tartışıyor, itişip kakışıyorlar. Yani gündemi belirleyen sol oldu. Yolsuzluğun hırsızlığın ayyuka çıktığı, ülke ekonomisini çökertecek boyutlara ulaştığı Macaristan’da, Macaristan Komünist Partisi’nin (Resmi adıyla: Macaristan Sosyalist İşçi Partisi’nin) ardılı olan siyasal hareket bugünlerde... Vazgeçtim. Bir paragrafla özetlenecek gibi değil; bir gazete yazısının sınırlarını çok aşıyor...Ama şu söylenmeli: Orada da gündemi sol belirlemeye çalışmakta... * * * Hep dışarıdan mı örnek verdim... Yaşı uygun olanlar hatırlasın; olmayanlar olanlara sorup danışsın. Bu ülkede 1960’ların ikinci yarısında, 1970’lerin tümünde gündemi esas olarak sol belirledi. Hatta Marksist sol belirledi. Oysa bu günlerde Marksist sol’un seçmen tabanı olarak önemi ne kadar küçük hatta önemsizse o günlerde de öyleydi. Yani sorun sayı, nicelik, kelle hesabı değil, kitleler üstündeki ağırlığı, yarattığı umut, verdiği inanç, heyecan ve coşku. * * * Bu yazı ortaya bir soru atıp ona cevap vermeyi amaçlamıyor. Verecek esaslı bir cevabı, bir reçetesi de zaten yok. Bu yazı solun, sol dışı güçlerin gündemine tutsak olmasına bir itirazdır. Ve bu itiraz sol dışı güçlere değil kendimizedir...