Huzur bozucu dediğim soruları soran benim. Yani kendi kendimin huzurunu bozmakla meşgulüm.
Medyanın kimi kesimlerinde, hele hele sosyal medyada solculukta keskinliği marifet bellemişlerin bolluğu var. CHP’den "Faşist İttihat Terakki’nin devamı olan bu faşist parti…" diye başlayan cümlelerle söz etmekten özel bir haz duyuyorlar. Belki de böylece kendilerini iyi hissediyorlar; çevrelerine de "sıkı devrimci" havası basıp rahatlıyorlar…
Ne zaman Tırmık’ta CHP’ye değinsem, onu da demokrasi güçleri içine katmak gerektiğini vurgulasam, 1930’ların çizgisini özleyenlerden, devlet kapitalizmini solculuk sayanlardan arınmasını önersem ve sahici bir sosyal demokrat partiye dönüşmesi gereğini vurgulasam bu keskin arkadaşlardan kucak dolusu sövgülerle ödüllendiriliyorum.
Cevap vermiyorum, çünkü tam da istedikleri bu. Cevap vereyim, onlar daha ağır ve keskin ifadelerle cevap versinler ve bu saadet zinciri böylece sürüp gitsin...
Kimilerinden ağır fırça, kimilerinden harbiden küfür yiyorum diye öyle yazılardan vazgeçecek değilim elbet. CHP içinde sahiden demokrat, sahiden kısıtsız özgürlüklerden yana, Kürt sorununun hem Türkiye’nin en yakıcı sorunu olduğunu kavramış, hem ancak barışçıl bir çözümün mümkün olduğunu bilince çıkarmış genç ve yaşlı, kadınlar ve erkekler var ve sayıları umut verecek kadar çok.
* * *
Buraya kadarında huzur bozan bir yan yok.
Ama ne zaman CHP hakkında, kendini sosyal demokrat parti olarak adlandırmasına rağmen özellikle 50 yıldır bir türlü sosyal demokrat parti olamadığını vurgulayan bir Tırmık yazsam, Aydın Engin, Aydın Engin’e soruyor:
- Ulan ha bire bunu yazıp duruyorsun… Peki, diyelim CHP bir sosyal demokrat partiye dönüştü; zor ama diyelim oldu, bunda sevinecek ne var?
Sonrasında Aydın Engin’in çenesi düşüyor ve başlıyor saymaya:
- Dünyada sosyal demokrasi çoktan aslını da, kendini de inkar etmedi mi? Soy ağaçlarının köküne Karl Marks’ı koyan, parti üyelerinin birbirlerine "yoldaş" diye seslendiği, kapitalizmi aşma hedefini benimsemiş ama bunu Komünistlerden farklı olarak yavaş yavaş, adım adım gerçekleştirmeyi uman sosyal demokrat partiler artık tarih kitaplarında kaldı, farkında değil misin?
- Farkındayım ama şu anda Türkiye’de yakıcı sorun demokrasi ve demokratik bir cephe, bir koalisyon oluşturabilmek için…
Gibi bir cümleye başlıyorum ama azarlıyor:
- Sözümü kesme… Avrupa Birliği’nin temel sözleşmelerinden Maastricht kriterlerinde "AB üyesi ülkeler serbest piyasa ekonomisini benimser" yazıyor. Bu ilkeyi kriterlere koyduran Almanya idi ve iktidarda Alman Sosyal Demokrat Partisi vardı. Serbest piyasa ekonomisinin egemen olduğu bir ülkede sosyal adalet mümkün müdür? Toplumsal katmanlar arasında gelir uçurumları ortadan kaldırılabilir mi? Bugün dünyayı kasıp kavuran, geleceğimizi yok edeceği artık besbelli olmuş iklim değişikliklerinin, çevre cinayetlerinin sorumluları, suçluları arasında kaç sosyal demokrat parti var, hiç saydın mı? Daha sayayım mı?
* * *
Bu huzur bozan sorular sürüp gidiyor ve hiçbir zaman da yakamı (yakamızı) bırakmıyor, bırakmayacak.
Dünya siyasal bağlamda benzeri görülmemiş bir altüstlük yaşıyor. Geleneksel partiler, geleneksel örgütlenme modelleri, geleneksel "demokratik iktidar" formülleri hızla geçersizleşiyor, anlamsızlaşıyor.
Bu, bereketli bir altüstlük müdür?
Bilmiyorum. Bilen olduğunu da sanmıyorum. Sonunda ya milliyetçilik batağına gırtlağına kadar batmış, otoriter, zorba, faşist ya da faşizan ve aralarında sürekli gerginlik ve savaş yaşanan ülkelerden oluşan bir distopya dünyasına evrileceğiz ya da geleneksel yol ve yöntemleri silip atmış, bambaşka bir demokrasi ve özgürlük ütopyasına kavuşacağız…
Galiba dünün modelleri ile bugüne çözüm aramak artık anlamsız.
Aydın Engin’in eski çözümlere saplanıp kalmış Tırmıkları ile dalga geçip huzur bozan soruları aralıksız yineleyen Aydın Engin galiba haklı.