Bu yazı 1 Mayıs sabahı yazılıyor. Gün yoğun. Yorucu olacağı da besbelli...
Bu yazı 1 Mayıs sabahı yazılıyor. Gün yoğun. Yorucu olacağı da besbelli. İyisi mi yazıyı sabahtan kotar, gün ve gece sana kalsın... Sabah kahvesine eşlik eden gazeteler bir bayram gününün sevincine değil, kabaran bir öfke dalgasına ebelik ediyor. Örneğin Radikal’de genç bir meslektaşım 12 Eylül’de Kahramanmaraş’ı acılara boğan bir generalini konuşturuyor. Mütekait Tümgeneral Yusuf Haznedaroğlu ötüyor. İşkencede ölenler hatırlatılıyor: “Üç senede çok önemli bir rakam değil, başka yerlere bakarsanız”... “Kırbaçlı Paşa” olarak anılması hatırlatılıyor: “Kırbaç dediğiniz nedir biliyor musunuz? Asa vardır bizde, generallere verilen...” İşkence’de öldürülen Ali Ekber Yürek’in ağabeyinin açacağı dava hatırlatılıyor: “Açılsın umurumdaydı...” Sıkıyönetim komutan vekilliği yaptığı Kahramanmaraş’taki işkenceler, işkencede öldürülen yurttaşlar hatırlatılıyor: “ Şunu söyleyeyim; Türk polisi dünyanın en iyi polisidir. Benim zamanımdakileri söylüyorum. En işkence yapmayanıdır. En iyi kalpli olanı Türk polisidir...” Midem bulandı. 1 Mayıs sabahı bu adamın kan kokan sözleri okunmaz. Başka gazeteye geçeyim. Mesela Başbakan’ın dün gece TV’lerden izleyemediğim Muş mitingine: “AKP kurulurken tek millet, tek bayrak, tek vatan demiştik. Benim için artık bu ülkede Kürt sorunu bitmiştir. Artık bu ülkede benim Kürt kardeşlerimin sorunu vardır ama Kürt sorunu yoktur... '' Mide bulantısı iyiden iyiye arttı… Bir bayram sabahı okunacak haber mi bunlar?.. Cehaletine yalancılık eklemiş bir mütekait general ve kültürel sığlığının üstünde bir kibir anıtına dönüşmüş bir parti lideri... Fırlatıp attım gazeteleri... İyi ettim... * * * Aha işte, televizyon ekranlarında ilk yürüyüş kolları belirdi ve o bildik, çok bildik bayram türküsü (“Marş” değil “türkü” dedim. Bilerek): - 1 Mayıs, 1 Mayıs / İşçinin, emekçinin bayramı... 1976’da Taksim Meydanı’nda ilk kez güneşi gören kuşaklar bugün dede, nine yaşına gelmiş. Torunlarıyla el ele yine Taksim’e akıyor; akarken o ilk kitlesel günü, o ilk kitlesel bayramı anlatıyorlar. Yaşı dede, yaşı nine, yürekleri delikanlı işçilerin, emekçilerin, aydınların içleri fıkır fıkır; gözlerinde 1 Mayıs 1976’ın sevinci, 1 Mayıs 1977’inin kederi, 1 Mayıs 1978’gururu, ve sonrasında taa 2010’a kadar ait olduğu yerde, Taksim Meydanı’nda kutlanamayan 1 Mayıs’ların burukluğu, öfkesi... * * * Ey okur, İçimde kabaran sevinci sözcüklere dönüştüremiyorum. O yüzden bu yazı burada bitsin.