Hızlıdır. Neredeyse ışık hızında hızlı.
Yeter ki internet hizmeti veren kurumların kapasitesi ve teknik donanımı uygun ve yeterli olsun…
Ucuzdur. Neredeyse çok ucuz...
Milyon dolarlık yatırım yapabilecek patronlara gerek duymaz. Milyon dolarlık binalara, milyon dolarlık araç gerece, donanıma ihtiyaç duymaz.
Çalışkan, mesleğine tutkuyla bağlı, meslek ahlâkından ödün vermemeye yeminli, devletlerin, şirketlerin, hele ki kapitalizmin değil sadece ve sadece halkın hizmetinde olan gerçek gazetecilerin bir araya gelmesi yeter.
İnternet gazetelerinden ve internet gazeteciliğinden söz ediyorum.
Geleneksel medya hızla düşüp kaçınılmaz sonuna yaklaşırken, internet gazeteciliği de bebeklikten ergenliğe doğru hızla yol alıyor.
Gözünüzen kaçmasın, "internet medyası" demedim,"internet gazeteciliği" dedim. İnternet medyası denen alan, olumluluklarının yanında sık sık üstünde pis kokulu, zehirli gazlar tüten bir bataklığa dönüşebiliyor.
"Bu internet gazetesi adını taşıyan mecralar için de geçerli değil mi" diye sorulabilir. Evet, kendine internet gazetesi adını yakıştıran birtakım siteler var. Onlar kısa sürede onca çıplak kadın fotoğrafına sığınma rezillikleri, onca tiksindirici "tık alma" hilelerine rağmen "okunmazlık, izlenmezlik duvarı"na çarparak yok oluyor ya da varlıkları ile yoklukları fark edilmez hale geliyorlar. Örnek isteyenler AKP medyasının "com.tr" uzantılı sitelerinde kısa bir tur atsınlar. Bana hak verirler.
Türkiye’de işini iyi yapan ve mesleğin ak adına kara sürdürmemeye kararlı gazetecilerin yarattığı ve yönettiği internet gazeteleri var. Kimileri bebeklik ne söz, ergenlik dönemini bile geride bıraktılar, medya alanında kurumsallaştılar bile. Daha da önemlisi basılı gazetelerin, ana akım medyadaki pek çok haber kanalının yanına bile yaklaşamayacağı bir yaygınlık ve saygınlık kazandılar.
En iyi bildiğim, kuruluşundan beri içinde var olduğum T24’ü örnek olarak alacağım. Duvar’ı da alabilirdim, Medyascope’u da, Artı Gerçek’i de… Ama dedim ya, serüvenini, dününü ve bugününü en iyi bildiğim T24 daha isabetli bir tercih.
T24 gelecek ay 11'inci yılını tamamlayacak. Kuruluşundan itibaren kendini "haber sitesi" olarak değil, "bağımsız internet gazetesi" olarak tanımladı.
Saygınlığı, etkisi, ülkede ve Avrupa’da "referans gazetesi" olarak gösterilmesi üstüne yazmak bana düşmez. Ama yaygınlığı üstüne birkaç cümle yararlı.
Temmuz ayı verilerine göre T24’ün her gün ortalama 490 bin tekil ziyaretçisi var. Türkiye’nin en çok satan basılı gazetesi Sözcü’nün tirajı günde ortalama 198 bin.
490 bin tekil ziyaretçi demek 490 bin ayrı bilgisayardan (ya da hâlâ nedense "cep telefonu" dediğimiz cepte taşınabilir bilgisayardan) T24’e giren okur demek.
Bir ziyaretçi T24’e girdiğinde bir yazı, bir haber okuduğunda, bir video seyrettiğinde bir ekran sayfasını görmüş, okumuş, seyretmiş oluyor. Meselâ 3 köşe yazısı, 4 haber okuyup 2 de video seyrettiğinde istatistik olarak bu toplam "9 sayfa gösterimi" demek. İşte bu hesapla, T24’e giren günlük ortalama 490 bin misafir istatistikte günde ortalama "2 milyon kadar sayfa gösterimi" olarak yansıyor. Bazı günler bu 4 milyona kadar yükseliyor.
Bu baş döndürücü yaygınlık T24 yazarlarının marifetinden, editörlerinin hünerinden kaynaklanmıyor. İnternet gazetesi olmanın, dijital medya alanında boy göstermenin sonucu.
Aşağıdaki grafik tablo dijital medya ile ilgili ölçümler yapan güvenilir bir kurumun, SimilarWeb’in T24’ün 2020’nin ilk altı ayına ilişkin verilerini içeriyor. Yaygınlığın dünya ölçeğindeki boyutlarına kendiniz karar verin.
Buraya kadarı internet gazeteciliğinin parlak yanıydı. Ama işin bir de zor ve zorlu yanı var: Parasal sorun…
Her biri kişisel bir bilgisayara sahip bir ekip, bir de güçlü server’a sahip olursa, gerekirse bir ofis bile kiralamadan, herkesin evden ya da alandan çalışacağı bir internet gazetesi çıkarabilir. Bunun için işi bilen ve çalışkan bir yöneticiye ihtiyaç var. Ama bir patrona, bir kapitaliste ihtiyaç yok.
Bu gazeteciler için düşlerde görülebilecek bir özgürlük demekti. İnternet gazeteciliği çıktı, düşler gerçek oldu.
Ancak reklam geliri söz konusu olduğunda internet gazeteleri yoksulluk sınırında, hatta daha da altında. Gördüğünüz ve bir an önce ekrandan uzaklaştırıp yazıyı okumaya, videoyu seyretmeye çalıştığınız ve çokluğundan haklı olarak yakındığınız reklamlar internet gazetelerinin tek gelir kaynağı. O reklamlarda bile gelirin kaymağını Google yiyor. Google kanalını kullanmadan reklam verenler ise sayıca devede kulak ve reklam yayın ücretleri düşük değil, adeta çukur.
Oysa gazeteci de ev kirası öder, gazetecinin de karnı acıkır, sırtına bir palto, ayağına bir pabuç almak zorundadır; çocuğunun sütünü düşünmek yükümündedir.
Dahası habercilik pahalı bir iştir. Kent dışında ise habercinin yol gideri, geceleme gideri, yemesi, içmesi, iletişim, ulaşım giderleri derken ortaya ciddi bir rakam çıkar. Yurtdışına yollanacak bir habercinin giderlerini artık varın siz hesaplayın.
Bir sıcak örnek: İddialı bir internet gazetesi Beyrut’taki son patlamanın sonuçlarını, sebeplerini, kentin durumunu filan kendi habercisini yollayarak okurlarını ayrıntılı haberler ve olay yerinde çekilmiş videolarla "haberdar" etmek ister. O kadar parası yoksa ki çoğu kez yoktur, Beyrut’ta muhabiri bulunan uluslararası ajanslara muhtaç olursunuz. Hem avuç dolusu para ödersiniz hem olup biteni ister istemez haber ajansının sahibi dev sermayeli şirketlerin gözlüğünden aktarırsınız. Oysa bir internet gazetesi kurmanızın, orada yer almanızın sebebi sermayeye bağlılıktan kurtulup özgür gazetecilik yapma tutkunuzdur.
Sözünü ettiğim parasal boğuntu salt Türkiye’ye özgü değil. Bütün dünyada internet medyası bir parasal çıkış yolu arıyor ve henüz bulamadı. Kağıt gazetelere günde 2 liradan ayda 60 lira veren okurlar, internet medyasına geçince ayda 30-40 lira vermek bir yana ücretsiz okunmayan internet gazetelerinden uzak duruyorlar. Avrupa’da ve tabii Türkiye’de bu konuda pek çok çıkış yolu arayışı var ama şimdilik güçlü bir habercilik yapılmasını sağlayacak bir kaynak yaratılmış değil.
Şimdilik…