Yalan söylüyorsunuz.
En yetkili ağızlardan biri, bakan yardımcısı kalkıyor yalanları art arda sıralıyor.
"165 bin ağaç değil değil 13.400 ağaç kesildi..."
Yalan.
Halk deyişidir, "Sözüne mi inanayım, gözüme mi" derler. Haftalardır orada "Altın nöbetine" durmuş çevre savunucuları var. Yalan bilmez, sözünü sakınmaz çevre ve yaşam savunucuları...
Ey "Bakan yardımcısı" olan zat şu fotoğrafa bir bak bakalım. Bu kelleşmiş alanda kısa süre öncesine kadar güzelim karaçam ormanları vardı. Bir hesapla hele, sonra da o hesabı bizlere bir göster bakalım: Bu alana 13.400 ağaç mı, sığar, 165 bin mi?
Aynı zat "Su havzası kirletiliyor, dendi, ama maden sahası su havzasının uzağında" buyurdu. Sonra da ekledi, "Maden sahası Kaz Dağlarına 40 kilometre uzakta." Anlaşılan bu çok bilmiş zat Kaz Dağlarını bir tepeden ibaret sanıyor. Onun bir ucuyla Çanakkale, bir ucuyla Bayramiç, bir ucuyla Edremit körfezine uzanan görkemli bir sıradağ olduğunu ya bilmiyor ya biliyor da bizi salak sanıyor.
Ne, neyin uzağında? Atikhisar barajına su taşıyan dereler, çaylar Kaz Dağlarının dört bir yanından akar.
Bitmedi. Suçunu örtmek isteyenlerin telaşı ile saçmanın sınırını da aşıyorlar: "Firmamız oraya 14.000 ağaç dikti"
Vay be... Bunu söyleyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı. Peki, Kirazlı Altın Madeni Projesi'nin sahibi olan şu kara ünlü Alamos Gold şirketi ne zamandan beri "Bakanlığın firması" oldu?
Yalanlar laf ebelikleri ile örtülmek isteniyor. Yine bakan yardımcısı konuşuyor
"Siyanür kullanılıyor dendi, siyanür altın ararken kullanılmaz…"
Aman ne kadar önemli bir bilgi bu. Biz de maden sahasında arazözle siyanür döküyorlar sanıyorduk. Meğer öyle değilmiş. Bir rahatladık, bir rahatladık ki sormayın...
Ben bu filmi daha önce gördüm efendi. Hem de yerinde, Bergama altın madeninde gördüm. Önce ağaçları yok edilen alanda toprak kazılır, kamyonlara yüklenip altın elde edilecek şantiyeye getirilir. Orada bazan fırın, bazan ocak diye anılan sekiz on metre boylarında, iki metre çapındaki metal dolaplara doldurulur. İçine su ve siyanür basılır. Siyanür taş ve topraktaki altını ayrıştırır ve dev boyutlu depoların içine yerleştirilmiş metal levhalara yapıştırır. Siyanürlü su ise bitişikteki atık havuzuna, daha doğru bir deyişle atık göletine boşaltılır. Kamyonlar doğayı değiştirerek, tepeleri önce düzleyip ardından derin çukurlara dönüştürerek toprak, taş yığınlarını ha bire o dolaplara taşır. Orada siyanür ve su basılır. Altın elde edilir. Siyanüre batmış su atık göletine boşaltılır. Bu böyle sürer gider.
Bu aşamayı tanımlamak için iki yalın cümle yeter:
Bir: O atık göletinin üstünden uçan kuş düşer ve ölür.
İki: Maden işletmesinin o bölümünde çalışanlar tabanı en az yarım santimlik çelik levha takılmış postallarla dolaşırlar; yoksa siyanürü emen toprak ölümcül sonuçlar yaratır.
Nereden mi biliyorum?
Bergama altın madeninde kendim gördüm ve o çelik tabanlı postallarla her yerini dolaştım. O madeni o zamanlar işleten Normandi şirketinin başındaki heriften de ayrıntılı olarak üretim sürecini dinledim.
Yani bana, bize masal anlatmayın.
* * *
Kaz Dağlarını, çevreyi, doğayı ve yaşamı savunanlara "Çevre fanatiği. Bunlar zaten her iyi şeye itiraz ederler. Oysa memleketin serveti bu" diye palavralarla göz boyamak isteyenlere bir soru daha sorup bugünü noktalayayım.
Memleketin serveti öyle mi?
Şirketin CEO'su olan çenesi düşük zat açıkladı.
Kirazlı altın madeninden toplam 4 milyar dolarlık altın elde edilecek.
Türkiye bundan topu topu yüzde 4 pay alacak. Yani sadece 160 milyon dolar.
Bu iş için Alamos Gold şirketinin toplam yatırımı ise 100 milyon dolar'dan ibaret.
Yeter mi?
Bugünlük bu kadarı yeter...