"Makedonya Türktür, Türk kalacaktır".
"Kerkük Türktür, Türk kalacaktır".
"Halep Türktür, Türk kalacaktır".
"Erbil Türktür, Türk kalacaktır".
"Kırım Türktür, Türk kalacaktır"
Saçmaladığımı düşündünüz değil mi?
Peki, bunlar saçma ise "Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır" niye saçma değil?
Osmanlı, Kıbrıs adasını 1571’de fethetti. Osmanlı İmparatorluğu'nun yükseliş dönemi diye adlandırılan, fetihlerle batıda ve doğuda ve güneyde sınırlarını genişlettiği dönemdi.
Bir Türk yurdu olmayan Sırbistan, hiç Türk yaşamayan, güney Slavlarının ülkeleri Sırbistan, Makedonya, Kosova, Bulgaristan; yine Türk yaşamayan Girit ve Rodos adaları, irili ufaklı Ege adaları ve Yunanistan gibi Kıbrıs da Türk yurdu değildi.
Osmanlı’nın fetih politikasının gereği, "şenlendirme" denen uygulamayla bu ülkelere ve bu arada Kıbrıs’a da Anadolu’dan Türkler gönderildi. Kimi göç etti, kimi göçe zorlandı, kimi cihatçı bir ülkü ile İslamı yayma misyonuyla o topraklara yerleşti ve o topraklar böylece "şenlendi".
Bugünkü "Kıbrıs Türkleri"nin ataları o Türklerdi ve Ada’da yine de azınlıktılar. Şimdi olduğu gibi: Kıbrıs’ta yaşayanların yüzde 30-32’si Türk, kalanı Rum…
Kıbrıs’ın fethinden bugüne kadar özet tarihçesi, dün T24’ün aktardığı Karar gazetesi yazarı Yıldıray Oğur’un yazısında ayrıntılı olarak anlatıldı. Kaçırdıysanız tıklayın.
Kıbrıs sorunu şu anda yeryüzünün en eski sorunu. Artık ondan "Kıbrıs düğümü" diye değil, "Kıbrıs kördüğümü" diye söz ediliyor.
1960’da İngiltere’ye iki büyük askeri üs vererek bağımsızlığını elde eden Kıbrıs Cumhuriyet’nde 1974 yılı gerçek bir dönemeçtir.
Türk milliyetçileri ile yarışsalar hiç geri kalmayacak Kıbrıs’ın Rum milliyetçileri "ENOSİS" adını verdikleri ve anayurt bildikleri Yunanistan ile birleşme hedeflerine ulaşmak için Yunanistan’da Albaylar Cuntası diye anılan faşist bir rejimin desteğini alarak Kıbrıs Türklerine karşı harekete geçtiler. Buna Bülent Ecevit’in başbakan olduğu koalisyon hükümeti buna Kuzey Kıbrıs’a askeri bir müdahale ile cevap verdi. Bu askeri müdahale Kıbrıs’ta değil ama Yunanistan’da "hayırlı gelişmelere vesile" oldu. Faşist Yunan cuntası yıkıldı; Yunanistan yeniden temsili demokrasiye döndü.
Buna karşılık birinci ve ikinci "Kıbrıs Barış Harekatı" diye anılan askeri müdahalelerin ardından Kıbrıs Cumhuriyet’inin Ada’nın tümündeki egemenliği fiilen ortadan kalktı. Kıbrıs’ın kuzeyinde hiç bir ülke tarafından tanınmayan bir tuhaf devlet kuruldu: KKTC. Ayrıca Türkiye dışpolitikasında ve merkez medyasında Kıbrıs Cumhuriyeti adı yerine, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) kullanılması kural oldu. Bu arada Kıbrıs Cumhuriyeti Avrupa Birliği’ne üye oldu ama o hala GKRY.
Buraya kadarı zaten bildiklerinizin bir özetinden ibaretti. Aslında bu yazı tek cümleye indirgenebilir:
Bütün bu olup bitenlerde Kıbrıs Türkleri’nin görüşü hiç sorulmadı.
2004 ilkbaharında yapılan halk oylaması hariç.
Dönemin BM Genel Sekreteri Annan’ın adıyla anılan ve iki toplumlu federal bir Kıbrıs Cumhuriyeti amaçlayan plan halk oylamasına sunuldu ve Kıbrıs Türkleri ezici bir çoğunlukla "Yes be anam" gibi buluşlu gülüşlü bir slogan eşliğinde kendi kaderleriyle ilgili kendileri karar verdiler. Gel gör ki Kıbrıslı Rumlar’ın milliyetçi önyargıları ve Türklere rağmen AB’ye girebileceklerine dayanan çıkarcılıkları Kıbrıslı Türklerin sevincini kursaklarında bıraktı.
Bugün Kıbrıs’ın kuzeyinde "Bastır parayı al diplomayı" diyen gecekondu üniversiteleri, Ada’yı çok yönlü zehirleyen kumarhaneleri, çöpçüsünden milletvekiline kadar ay sonunda maaşını ve geçimini Türkiye’den yollanacak paraya bağlamış kitleleri ile itibarsız bir devlet (devlet?) var: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti…
Bugünkü KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı tanıdığım ve tanıdığım için onur duyduğum, en kaliteli ve öngörü yeteneği yüksek siyasetçilerden biridir. Kıbrıs Türkleri için bir kazanımdır.
Bugün ona saldıran Türk milliyetçilerine pabuç bırakmayacak kadar da cesur bir siyasetçidir.
En önemlisi, Kıbrıs Türklerinin geleceğine sadece ve sadece Kıbrıs Türklerinin karar vermesi gereğine ilke bellemiş bir siyasetçidir.