Kitlelere tapan da, kitlelerin eyleminden ölümüne korkan da AKP Reisi…
Yıllar ve yıllar önce "Demokrasi sandıktır ve ondan ibarettir" dediğinde, bu kitle tapıncı ayan beyan olmuştu. Bir kasaba mitinginde bile kendisini -dedikleri ne olursa olsun- gönülden alkışlayan kitleleri görünce "İşte benim milletim" gibi cümleler kuruyor.
Kendisini alkışlayan, destekleyen, oy veren kitleler onun için çok önemli ve değerli. Bu kitlenin Meclis’te grup toplantı salonunda, miting meydanında olması onun için farketmiyor. Yeter ki desteklesinler, oy versinler, itiraz etmek bir yana "Receeep Taaayip Erdoğan… Recep Tayip Erdoğan" diye bir nakarat tuttursunlar, "Bilmem nesinin kılı olayım" gibi tiksinç cümleler kuranlara bile itirazı yok. İtirazı olanlara ise duraksamadan "Ananı da al git" diyebiliyor.
Ayrıca partisi içinde tartışılmaz ağırlığını, onunla kendini eşit gören kurucu kadroyu çok da zorlanmadan tasfiye edebilmesini bu kitle desteğinden alıyor. Oranları gitgide ve hızla aşağıya doğru gitse, düşüşe geçse de hâlâ Tayyip Erdoğan’ı tartışılmaz lider (imam, emir, sultan) bellemiş, o ne derse ve ne yaparsa itiraz etmeyi aklından bile geçirmeyen bir kitle var.
(Bir meslektaştan yeni dinledim. Kendisini "Tayyipçiyim ben bey" diye tanımlayan taksi şoförüne güncel tartışma konusu İstanbul kanalının yol açacağı çevre felaketlerinden söz ettiğinde benim meslektaş ağzının payını almış:
- O ille de yapılacak diyorsa vardır bir bildiği. Bize desteklemek düşer.)
AKP Reisi’nin kitlelerin, kalabalıkların alkışından, desteğinden sadece siyasal güç değil mutluluk, hatta daha da ötesi haz aldığı besbelli.
Bir cumhurbaşkanının katılması ancak tuhaf ya da komik bulunacağı sıradan açılışlara, toplantılara koşmasını, prompterli, promptersiz, yerli yersiz nutuk atmasını, "Meydan yoksa ekran var" deyip, ha bire ekranlarda boy göstermesini, kükremesini, naralanmasını başka türlü açıklamak mümkün değil.
* * *
Ama AKP Reisi’nin kitlelerin eyleminden, daha doğru bir deyişle "eylemli kitlelerden" de ölümüne korktuğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz.
Gezi direnişi buna iyi bir örnek. Bu ülkede biraz siyasal bilinci ve kültürü olan "Gezi direnişi"nin hükümeti devirmek, devleti yıkmak, darbe yapmak, iktidara el koymak gibi bir hedefi olmayacağını bilir. Olmaz ama diyelim ki aralarında böyle abuk sabuk hedefi olanlar vardı, "Gezi parkı"nda bir araya gelmiş "kitle"nin istese bile bunu yapamayacağını bilmek için deha hatta zeka gerekmiyor.
Birkaç örnek daha hatırlayın:
Daha iki üç gün önce Şili’li cesur kadınlarla dayanışmak için bir araya gelen Türkiyeli cesur kadınların, Şili’de kullanılan sloganın Türkçesini kullanmalarını "Devleti yıkmak amaçlı eylem" diye niteleyip devletin coplu, gazlı zorba gücünü harekete geçirmenin bu korkudan öte anlamı olabilir mi?
Başta Kürt illeri olmak üzere ülkenin herhangi bir yerinde, herhangi bir protesto eyleminin Anayasal hak olduğu biline biline gözü kapalı yasaklanması aynı korkunun dışa vurumu değilse nedir?
Hatta siyasal tutumdan çıkıp mizahın sınırlarına giren Adana’daki "Kebap - Şalgam yasağı"na ne denebilir?
Haydi "Rakı - Kebap" şenliği "Benim dini inancıma aykırı eylem yapamaz, eğlence düzenleyemezsin" diyen (daha önceki yıllarda demiş olan) linççi zorbalar yüzünden güvenlik sorunu yaratır diyelim. Peki "Kebap - Şalgam şenliği" ne gibi bir güvenlik sorununa ebelik eder?
Reis’in ve reisgillerin bu soruya cevabı var:
- Bir araya gelen ve yeme içme tercihlerinden bize (yani AKP’ye) uzak oldukları kolayca anlaşılan kitlelerin buluşması yıkıcı kitlesel eylemlere dönüşebilir. Bu tehlike doğmadan, yol olmadan boğulmalıdır…
Muhalefetin salonlara ve özellikle TBMM içine hapsedilmesinden, dozu ne olursa olsun demeç muhalefetinden AKP Reisi’nin hiç yakınmaması, buna karşılık kitlesel eylemleri duraksamadan yasaklatması bu korkunun somut kanıtı değil mi?