Sonunda ülkenin en yakıcı, en ölümcül sorununu yalama yapmayı, ayağa düşürmeyi, sulandırmayı galiba becerdik...
Anladınız; Kürt sorunundan söz ediyorum.
Ama yalama yapan, ayağa düşüren derken CHP ve MHP’nin fiilen kurdukları “milliyetçi koalisyon”dan filan söz etmiyorum. Onlar çok ciddiler ve gözlerimizin içine baka baka “Kan akmaya devam etsin” diyor ve bir vampir inadıyla bunu yineliyorlar...Onlara sözüm yok.
Sahiden yok!.. “Demek siyasi partiler de intihar edebilirmiş” deyip geçiyorum...
Ama siyaset madrabazları ile...
TV’lerde güya tartışmak ve bizlere, gözümüzün önünde olup bitenler için “”Sizin bunları değerlendirmeye aklınız ermez. Şimdi biz size nasıl yorumlamanız gerektiğini anlatacağız” demek için dünyaya geldiklerini sanan medya zevzekleri ile...
Ağızlarını barışı kazanmak için değil, kanı durdurmak için değil, “Ne koparsak kârdır” ya da “Ne kadar az verirsek kârdır” hesabıyla açan siyaset cambazları ile...
Irak Türkmenleri ile Türkiye Kürtlerini (yani yurttaşlarımızı) trampa edip sorunu “mübadele” yoluyla çözme önerisi üretecek kadar mantık yürütme yetisi tükenmiş dünün özgürlük savunucuları ile...
“Bu emperyalizmin bir planıdır. Alet olmayalım” diye keskin solculuk dümenine yatıp bilinçaltlarındaki “ırkçı-milliyetçi önyargıları” kusan dünün ve günün namlı solcuları ile...
Bunların tümünün katkıları ile “Kürt açılımını” sonunda “Kürt kaçılımı”na dönüştürmeye ramak; kana, ölüme ve şiddete tapan güçlere ise “Ha gayret, ha gayret” diye el oğuşturmak kaldı...
* * *
Pazartesi akşamı, Marmara Adası'nda çınar gölgesinde okey taşı şakırdatan balıkçılar “Erken yatalım. Erken, çok erken kalkacağız” dediklerinde boş bulundum; “Hayrola” dercesine suratlarına baktım.
Kopuklardan biri olanca sevimliliği ile güldü
- Balık yasağı bu gece bitiyor gazetecim, dedi ve ekledi... Sabaha karşı balık açılımı yapacağız...
Yıllardır “Ağ serpeceğiz” ya da “Algarna çekeceğiz” ya da en yalınından “Balığa çıkacağız” diyenler, olup bitenle mükemmel dalga geçiyorlardı: Balık açılımı !..
Olumsuz tepkiyi göze alıp üsteledim:
- Niye dalga geçiyorsunuz? Şu ölümler bitmesin mi; Kürt yarası artık kanamasın istemiyor musunuz ?
İçlerinden biri omuz silkti:
- Bize değil, televizyonda konuşan, nutuk atan, nağme yapanlara sor gazetecim, dedi. Silahlar bırakılsın, vatanı bölmeden hakkı olana hakkı verilsin demek varken, öyle konuşuyorlar, öyle laflar ediyorlar, öyle bin dereden su getiriyorlar ki, bizim gibilerin kafası şeyveren oldu...
Anladım. Kafalarına ne olduğunu da anladım ve “öyle” olanların sadece onlar olmadığını da kavradım...
* * *
Günlerdir, haftalardır “Kürt açılımı” ile yatıyor, Kürt açılımı ile kalkıyoruz.
Oysa soru çok yalın:
Türkiye’ye 25 yılda (1984-2009) 300 milyar dolara mal olan ve sürdükçe bu ülkenin servetlerini bomba, mermi, mayın, Skorsky parası, korucu maaşı, özel tim ekstrası ile bir 300 milyar dolarını daha götüreceğine kuşku olmayan; Güneydoğu'da kan dereleri akıtan, ülkenin gencecik evlatlarını en verimli çağlarında ya bayrağa sarılı tabutla toprağa gömen ya dağ başlarında çürüyüp kurda kuşa yem eden bu kirli ve kanlı savaş bitsin mi, bitmesin mi?
Bu kadar yalın.
Konu üstüne konuşan, düşünen, bir “şey” söyleme gereğini duyan herkes lafa girmeden, kaleme sarılmadan, bilgisayar klavyesine yumulmadan önce bir soluk alsın, içinden beşe (yetmezse yediye, ona, yirmiye) kadar saysın ve şu soruyu yüreklice önüne koysun:
- Ben bu kan göllerinin kurumasını, bu ülkenin evlatlarını ve servetlerini yiyip bitiren bu savaşın bitmesini istiyor muyum, istemiyor muyum?
Cevap olarak “Yok, savaş, son terörist, son Kürt kalana kadar sürsün” diyorsa sorun yok. Cehenneme kadar yolu var...
Yok, cevabı “evet”se kendiyle hesaplaşmaya devam etsin: “Söylediklerim buna hizmet ediyor mu, etmiyor mu; söyleyeceklerim buna hizmet edecek mi, etmeyecek mi?”
* * *
Çok mu çocuksu, çok mu naif yazdım ?
Olabilir...
Anallizlerin, ağır ahkâm kesmelerin değil, sadece ve sadece vicdanların sesine kulak verilecek günlerdeyiz...
Ama’sız, lakin’siz, fakat’sız...