Siyasetten bıktım. Amiraller bildirisi itiş kakışından çok bıktım. Suya sabuna dokunmayan, siyasete bulaşmayan bir "Cumartesi mavrası" bana iyi gelecek. Belki size de iyi gelir.
Buyrun…
Almanya'daki siyasal göçmenlik yıllarımdı. Frankfurt'un en delikanlı taksi şoförlerinden biri olduğum günlerdi. Frankfurt Kitap Fuarı haftasının son günüydü. Frankfurt Kitap Fuarı Avrupa'daki, hatta dünyadaki yayınevlerinin, kitapçıların kabesidir. Taksi şoförlerinin ise üç günlük kazancı bir günde cebe indirdiği bereket günleri.
Havalimanında ve tren garında sıraya girmiş bekleyen yayıncı ya da kitapçı taksi müşterilerini kapıp, Fuar'ın kapılarından birine bırakıp, sonra dönüp yine hemen doldurup, yine Fuar kapısına bırakıp...
Kısacası soluk olmadan çalışılan günlerdir. O kadar ki bir Hırvat meslektaş şoför koltuğunun yanına iki kocaman Coca Cola şişesi yerleştirmiş, arabadan inmeden şişelere çişini yapıyor ve böylece vakit kaybetmiyordu. Taksi şoförlerinin hiçbiri onu kınamamış ya da dalga geçmemiş, "Ulan akıllı adam be" diye takdir edenler bile çıkmıştı.
Fuar'ın son günü trafik tersine döner. Fuar'daki taksi duraklarında kentlerine, ülkelerine dönecek yayıncılar, kitapçılar uzun kuyruklar oluşturur. Taksiler de anında yolcuyu kapıp ya tren garına ya havalimanına bırakır; hemen Fuar'a dönüp, yeni bir müşteri kapıp yine tren garına ya da havalimanına, sonra tekrar Fuar'a dönüp…
Öğle vaktiydi. Hızla ilerleyen kuyrukta sıra bana geldiğinde kocaman bavullarıyla üç genç adam birlikte yanıma geldiler:
- Biz üçümüz Hamburg'a gideceğiz. Ne dersin?
Ne diyeyim? "Alllaaaahhh, lottoda altı tutturdum" filan derim. Keyiften lâfı şaşırdım, "Tebrik ederim" deyiverdim. Ben espri yapmamış, lafı şaşırmıştım. Ama onlar espri olarak algıladılar, kahkahayı bastılar ve "Kaç para vereceğiz ama, önce onu söyleyin" dediler.
Frankfurt-Hamburg arası en az 500 kilometre. İndisi, bindisi, 550 kilometre.
Henüz Euro dönemi başlamamış. Alman Mark'ına talim ediyoruz.
- KDV'si dahil 1.400 Mark tutar. Yani adam başına 460-470 Mark gibi. Yolda kahve molası verirsek kahveler de benden…
Aralarından biri "Uçaktan ucuz, bence taksi daha hesaplı" dedi, ötekiler de kafa sallayıp onayladılar.
Ağır valizleri elbirliği ile bagaja zor bela yerleştirdik. Sahiden çok ağırdılar. İçleri örnek kitaplar, tanıtım broşürleri ile tıka basa dolu. Yani uçakla gitseler epey okkalı bir "fazla bagaj" parası ödeyecekler. Yani onlar için sahiden hesaplı bir yolculuk. Benim içinse bir haftalık gündeliği bir günde cebe indirmek ve üç dört gün çalışmayıp Oya Baydar'la Avrupa'nın henüz görmediğimiz bir kentine, bölgesine gidip gezmek demek.
Yola çıktık…
Yol uzun, sohbetsiz çekilmez. Her zamanki "Yabancısınız siz. Nereden" sorusu, "Türkiye'den" cevabı; sonra her zamanki "Sahi mi, ama iyi Almanca konuşuyorsunuz" geyiği; ona her zamanki "Ohhoo, o da bir şey mi? Ben iyi ıslık da çalarım" cevabı…
Kah kah kah, kih kih kih!..
Epey yol aldık. Neşeli delikanlılardı. İkisi Hamburgluymuş. Biri bir kitapçı zincirinin satış şefi, öteki bir yayınevinde yönetici. Üçüncüsü ise Hamburglu değil, Flensburglu. Flensburg Almanya'nın en kuzeyinde, Danimarka sınırında, "Dan" azınlığın yaşadığı bir kenttir.
- Flensburg'dan öyle mi? Dan mısınız?
O cevap vermeden ötekiler atıldı:
- Hayır. Dan değil. Ostfriese bu…
Yine kah kah kah, kih kih kih!..
Friese'ler, Almanya'nın, Hollanda'nın, Belçika'nın kuzey denizi kıyılarında yaşayan bir Germen kavmi. Almanya'nın kuzeyindekilere Ostfriese denir, yani Doğu Frieseler…
Nitekim bizim iki Hamburglu, Friese olan arkadaşlarını makaraya almaya başladılar. Arada taksi şoförünü de ihmal etmiyorlar, Friese'ler üstüne onu da bilgilendiriyorlardı:
- Bunlar var ya, bu Ostfriese'ler, bunlar tuhaf bir halktır. Bunların kafaları farklı çalışır. Ama bilemeyeceğiniz kadar çok farklı. Meselâ size bir Ostfriese fıkrası anlatayım. İki Friese yolda giderken 1.000 Mark bulmuşlar. Biri ötekine "Fifty fifty bölüşelim" demiş. Öteki Friese epey düşündükten sonra sormuş: Peki kalan 900 Mark'ı ne yapacağız?
Kah kah kah, kih kih kih…
Tamam kah kah, kih kih de, bunlar benimle dalga mı geçiyorlar? Bu yıllar önceden bildiğim safkan bir Laz fıkrasıdır.
Temel'le İdris yolda giderken 1.000 lira bulmuşlar. Temel "Ula İdris elli elli bölüşelim" demiş. İdris biraz düşünmüş sonra sormuş: Tamam yeğenum da kalan 900 lirayı ne edeceğiz?
Ama sonuçta uzun yolda mavra kaynatıyoruz.
- Bizde, Türkiye'de de, Doğu Karadeniz kıyılarında yaşayan ve kafası bir başka türlü çalışan bir halk var. Laz deriz onlara. Bir Kafkas kavmi. Onların bir fıkrasını anlatayım mı?
Keyifle "anlat, anlat" dediler. Anlattım:
Laz Mustafa kıyıdaki fındık tarlasında çalışıyormuş. Bir denizaltı su yüzüne çıkmış. İçinden de bir adam çıkmış. Kıyıya gelmiş, Mustafa'ya elini uzatmış:
- Bond, demiş, James Bond…
Mustafa da elini uzatmış:
- Tafa, demiş, Mustafa…
Ötekiler gülerken Flensburglu Ostfriese şiddetle itiraz etti..
- Dalga mı geçiyorsunuz? Bu bizim fıkra. Hildegard kıyıdaki evinin bahçesinde çamaşır asıyormuş. Deniz tarafından bir adam gelmiş. Elini uzatmış. "Bond" demiş, "James Bond". Hildegard da elini uzatmış, "Gard" demiş, "Hildegard".
Kah kah kah, kih kih kih…
Derken Hamburg'a vardık. Önce yayınevi yöneticisi indi. Ostfriese arabasını park ettiği yerde indi. Sona kalan kitapçıyı da kitabevinin önüne getirdim. Paramı 100 Mark bahşişimle birlikte elime toka etti. Sonra da, "Biraz bekleyin" dedi. Kitabevine girdi, az sonra çıktı. Elinde bir kitap.
- Bu benden size bir armağan, dedi. Bizi hatırlarsınız…
Kitabın kapağına baktım: Ostfriese fıkraları.
Teşekkür edip ayrıldık. Dönüş yolunda kendime bir mola verdim. Kahvemi içerken de kitabı karıştırdım.
Kesinlikle yalan. Ne Ostfriesesi? Bunların hepsi su katılmamış Laz fıkrası. Bizden tırtıklayıp Ostfriese'le uyarlayıp kitap yapmışlar.
Yer miyim hiç? Yine de kitabı sakladım. Bugün bile bakıp bakıp gülerim.
Uzun yıllardır Fransa'da yaşayan bir arkadaşıma yukarıdaki anıyı aktardım. Fıkralara kalmadan sözümü kesti:
- Fransa'da da böyle bir halk var biliyor musun? Kuzey'de Manş kıyılarında yaşıyorlar. Hani Asterix'le Obelix'in yaşadığı bölge. Galya da deniyor. Ama aslında onlar Breton'dur. Bretonca konuşurlar. Onların kafası da tuhaf çalışır. Bak sana bir Breton fıkrası anlatayım. İki Breton yolda giderken 1.000 Frank bulmuşlar. Biri ötekine "Bunu fifty fifty bölüşelim" demiş…
Ötesini dinlemedim. Salt Ostfriese'ler değil, Bretonlar da bizim Laz fıkralarını tırtıklayıp kendilerine uyarlamışlar. Ayıp be!..
Ya da her halkın kendi Lazları oluyor. Bizimkiler Laz, Almanlarınki Ostfriese, Fransızların Breton…