Epeydir Cumartesi mavralarını bilerek ıskaladım. Meğer mavraların normal Tırmık'lardan (bu da ne demekse) çok daha fazla meraklısı varmış. Hatta kimi okurlar "Abi sen sadece mavra yazsana" demeye getirdiler. Sevinsem mi yoksa "Senin Tırmıklarda iş yok" demeye getiriyorlar diye yerinsem mi bilemedim.
O yüzden bir Cumartesi arifesinde bilgisayar karşısına geçtiğimde mavra yazmak için olup bitene göz atınca benden çok daha iyi mavra yazan biri olduğunu gark ettim.
Büyük Türk büyüğü, en büyük dünya lideri, taa New York'larda ışıklı reklamlarla duyurulan kitabıyla bir de "büyük Türk yazarları" arasına katılan AKP Reisi ve son Türk devletinin de reisi Recep Tayyip Erdoğan beyefendiden söz ediyorum.
New York'taydı. BM Genel Kurulu'nda konuştu. Türkiye'yi betonla sıvayan çevre düşmanı ana muhalefete ve ana muhalefetin beslediği "beşli müteahhit çetesi"ne, inşaat demiri ve çimento lobisine karşı savaş açtığını oradan bütün dünyaya ilan etti ve Paris İklim Anlaşmasını imzalayacağımızı duyurarak çevre manyağı yeşil fanatiklerin ağızlarını kapatıverdi.
Ardından (veya öncesinden) New York'ta "itibarda tasarruf olmaz" ilkesi uyarınca Manhattan'da 291 milyon dolar harcanarak yapılan Türkevi'nin açılışını yaptı. Yanında yerli ve milli giysisiyle New Yorklulara moda ziyafeti çeken eşiyle birlikte kürsüdeydi, açılış konuşmasını yaptı.
BM binasının tam karşısına dikilen 36 katlı, 171 metre yüksekliğindeki dev gökdelenimiz Türkevi, New York'un simgelerinden sayılan 381 metre yüksekliğinde, 102 katlı ünlü Empire State Binası'na ve 541 metre yüksekliğinde, 105 katlı Özgürlük Kulesi'ne tepeden bakıyor. Bu "tepeden bakış" AKP medyasının habercileri (haberci?) tarafından defalarca vurgulandı. Bize de övünmek düştü. Nitekim AKP Reisi ve Cumhurun Başkanı da o dev binanın açılış töreninde ̎New York'un örnek binalarından biri olacak Türkevi'nin milletimize ve ABD'ye hayırlı olmasını diliyorum"buyurmuştu. Gerçi ABD'ye ne gibi bir "hayrı dokunacağı" pek anlaşılmadı ama olsun, ileride dokunur.
Ayrıca Türkevi'den bir de basın toplantısı düzenledi. Orada bir gazetecinin "Venezuella ile görüşmeler sürecek mi" yollu İngilizce sorusuna "I love Venezuella" diye cevap vererek izleyenleri kendine hayran bıraktı. Daha sonra "It's a pencil " ya da "Mr. Brown goes to the Seaside" gibi cümleler de kurup kurmadığını öğrenmek mümkün olmadı.
Ancak bütün bunların ötesinde çok daha önemli bir çıkış yaptı ve aynı çatı altında bulunan ABD Başkanı Biden'e dersini ve ağzının payını verdi. Aynen aktarıyorum:
"Oğul Bush ile iyi çalıştım, Sayın Obama ile iyi çalıştım, Sayın Trump ile iyi çalıştım ama Sayın Biden ile iyi başladık diyemem."
New York göklerinde yankılanan bu çıkışa öğrendiğime göre Bush, Obama, Trump ve Biden Twitter'den hemen cevap vermişler.
Madem mavra yazıyoruz o cevapları da aktarayım:
Bush: Olabilir ama hatırlamıyorum…
Obama: Kim demiş bunu? Haaaa, o mu? Anladım. Dediği doğru olabilir.
Trump: Başkanlık dönemimde ben en çok onu sevdim. Ruh ikizim gibiydi…
Biden: Ben de aynen onun gibi düşünüyorum.
Hazır konu açıldığı için yeni bir seçim zaferinin keyfini yaşayan Putin de söze girdi. Onun tweet'i de şöyle:
Putin: Evet şu aralar aramız epey soğuk hatta sorunlu. Ama eğer ikinci bir S-400 siparişi verirse aramızı hemen düzeltiriz.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve bana hak verin. Böylesine dört dörtlük bir mavrayı ben yazamazdım.
O yüzden bu haftaki mavranın tadını çıkarın. Haftaya yine benim tatsız mavralarıma fit olacaksınız.