Fütüroloji arı Türkçe’de "gelecek bilimi" olarak karşılanıyor. Ne kadar bilimdir, ne kadar tahmindir bilemem. Bildiğim, şu Koronavirüs günlerinde bugünü değil yarını, yarınları konuşmamız gerektiği.
Bir saptama var: Bundan sonra dünya asla eskisi gibi olmayacak.
Bu konuda neredeyse tam bir görüş birliği var. Ancak o "bundan sonra asla eskisi gibi olmayacak" dünya nasıl bir dünya olacak sorusuna gelince görüşler farklılaşıyor, zıtlaşıyor, dallanıp budaklanıyor…
Koronavirüs'ün gündemimize girdiği günlerde bir Tırmık yazmış ve "Koronavirüs sonrasında dünya bir ütopyaya mı yönelecek yoksa bir distopyaya mı" diye sormuş ve ütopya olasılığı zayıf, ürkütücü bir distopya olasılığını ise güçlü bulduğumu söylemiştim.
Görüşüm değişmedi.
Koronavirüs saldırısı bütün Kuzey Yarım Küreyi kapladı. Mayıs sonundan itibaren kış mevsimine girecek Güney Yarım Kürenin de saldırınan kapsamı dışında kalmayacağını pek çok bilimsel kaynak doğruladı.
Yani sahiden de küresel bir salgınla karşı karşıyayız.
Küreselleştiğiyle övünen, ulus-devletlerin çizdiği sınırları silip geçen bir hareketliliğe girmiş kapitalizm bu saldırıyı göğüsleyemediği gibi, göğüsleyemeyeceğini de ayan beyan etti. Tıbbın ticarileştirilmesi, insanların hasta değil müşteri olarak görüldüğü bir sağlık sistemi bu yetersizliğin kanıtlarından biri ve sadece biri. Kapitalizmin insanlık için bir kurtarıcı, bir ideal düzen olmadığı, tersine insanlık için katıksız bir bela olduğu Koronavirüs günlerinde bir kez daha kanıtlandı.
Salgın karşısında çaresiz ve etkisiz kalan küresel sermayeye karşı ulus-devletler içlerine kapanmayı, büzülmeyi seçtiler. Bütün insanlığı tehdit eden, yeryüzünün her yerinde boy gösteren Koronavirüs'e karşı ulus-devletler kendi "milli" sınırları içinde mücadele etmeye çabalıyorlar. Komşular dahil, öteki ülkeler umurlarında değil.
"Güney Kore çok başarılı oldu… Singapur virüsü daha başlangıçta yendi… Çin virüsü ve ölümleri durdurmayı başardı… Türkiye de virüse karşı parmakla gösterilen ülkelerden biri…" yollu milli övünme ve şişinmeler virüse karşı ulus-devletlerin içlerine kapanmalarının ve sadece kendi ülkesinde mücadeleyi yeğlemelerinin dışa vurumları.
Küresel bir salgın ancak küresel bir karşı koyuşla yenilebilirdi. Öyle olmadı. Ulus-devletler mücadeleyi kendi milli sınırları içinde kabul ettiler ve bu salgını önleyemediler ama salgın mükemmel bir bahane oldu; ulus-devletlerin gücünün artmasına yol açtı. Milli sınırları silip atma yönünde ve yolunda çok yol almış Avrupa Birliği’nde bile bütün bir "birlik" çapında ve kapsamında bir virüs mücadelesi gözlenmiyor. AB ülkeleri arasında eski milli sınırlar "geçici bir süre için" parantezi eşliğinde yeniden işlerlik kazanırsa kim şaşırır?
Bugünün dünyasında uçuk kaçık bir düşünceyi savunmuyorum. Enternasyonalizmin bütün dünyayı kucakladığı bir gelecek hiç de yakın değil. Ancak oraya ulaşmadan da EBOLA virüsü salgınında, SARS virüsü salgınında tehlike küresel çapta göğüslendi ve başarıya ulaştı.
Ulus-devlet doğası gereği, tanımı gereği milliyetçilik demek. Buna bir de popülist (=halk dalkavuğu) liderler eklendi mi sorun siyah – beyaz yalınkatlığına indirgenir: Biz ve düşmanlarımız.
Yani biz kendimizi kurtaralım. Bizden sonrası bizi ilgilendirmez…
Bu kafa yeryüzünde nadir değil, neredeyse çoğunluk olacak. Trump (ABD), Johnson (İngiltere), Bolsonaro (Brezilya), Ader (Macaristan), Morawiecki (Polonya), Putin (Rusya), Kim Jong-un (Kuzey Kore)... Kimi Orta Asya cumhuriyetlerini, Orta Doğu’nun petrol zengini aşiret kral ve prenslerini, kara Afrika'nın derinliklerindeki diktatörleri, Güney Amerika’yı, Orta Amerika’yı saymadım bile. (Unuttuğum, en azından ima etmeyi ihmal ettiğim biri var mı ? Yoktur herhalde).
Bu salgın gelip geçecek. Ya kitlesel ölümlere yol açıp geçecek ya biraz daha sınırlı sayıda can alarak geçecek. Ama ulus-devletlerin ve onların popülist liderlerinin uğursuz kazanımları kalacak.