Çarşamba gecesi “Tarihe mal olmuş bir şahsiyetin mahremiyeti”ne girdim...
Çarşamba gecesi “Tarihe mal olmuş bir şahsiyetin mahremiyeti”ne girdim. Aleksandra Lisowska adlı güzel mi güzel, fettan mı fettan, hırslı mı hırslı bir cariyenin adım adım Kanuni Sultan Süleyman’ı nasıl kendine aşık ettiğini, onunla birlikte olduğu ilk gece Sultan’ın ona nasıl tutkuyla bağlandığını, ona “yaşamın neşesi” anlamına gelen Hürrem adını verişini filan gözledim. Tabii o gece yakışıklı Sultan ile güzeller güzeli Hürrem seviştiler de. Gerçi o sahneler tül perdeler ardında şöyle bir gösterilip geçiştirildi; TV’deki dizilerde bol bol rastladığımız ayrıntılı sevişme, öpüşme sahnelerini görmemiz bizden esirgendi ama yine de “mahremiyet mahremiyet” idi... O “ateşi bize gösterilmeyen” ateşli gecenin sabahında Sultan Süleyman ve adı artık Hürrem olan güzel kadın koyun koyuna uyuyorlardı. Koskoca Osmanlı’nın en büyük padişahını uyurken de görecek kadar mahremiyete girince aklıma başlıktaki soru takıldı: Acaba Kanuni Sultan Süleyman uyurken horluyor muydu? RTÜK denen tuhaf kurum bana bir şey yapamayacağına, yapmaya kalksa diş geçiremeyeceğine göre bu tuhaf soruyu kolayca sordum ve bir dizi tuhaf soru birbirini izledi. Acaba Sultan Süleyman, yediği yemeklerden midesi bozulup ishal olmuş muydu? Acaba küçücük bir çocukken saray bahçesinde düşüp dizini kanatmış mıydı? Acaba ellerini sabunla bir güzel yıkamadan sofraya oturduğu için annesi Valide Sultan’dan bir güzel papara yemiş miydi? Acaba Sultan Süleyman odasında yalnızken göbeği ya da burnunun ucu ya da sırtı ya da ensesi kaşındığında hart hart kaşınmış mıydı? Acaba Sultan Süleyman... Ay yeter !.. * * * Dizide bu sorduklarımın hiçbiri gösterilmedi. Şart da değildi... Peki RTÜK’ün ‘Tarihe mal olmuş bir şahsiyetin mahremiyetine girildiği’ diye diziye uyarı cezası vermesine yol açan “mahremiyet” ne idi? Dizinin gösterildiği saatlerde NTV’de uyarı cezası yönünde oy kullanan RTÜK üyesi (Yoksa başkanı mıydı?) bir zat papağan gibi “mahremiyete saygı” dedi durdu ama Sultan Süleyman’ın mahremiyetinin neresine ve mahremiyetine nasıl girildiğini bir türlü söylemedi. Sadece Hıristiyan dua adabına benzer bir şekilde avuçlarını birbirine yapıştırıp “Valla sansür yapmadık” dedi durdu. Binlerce yurttaşın “Dizi yasaklansın” başvuruları yaptığı biliniyor. Bunda şaşacak bir şey de yok. Gazetelerin “yorum yaz” bölümlerinde hızlı bir gezinti yapılsa nasıl bir düşünce ve mantık sefaletinin kol gezdiği; öyle kafalardan böyle başvurular çıkacağı, o kafaların milli hislerinin ne kadar çabuk zedelendiği kolayca anlaşılır. Ama bir devlet kurumu olarak RTÜK uyarı cezası verirken “Verdik” diye kesip atamaz. “Mahremiyete girildi” diyorsa “Nasıl girildi ve nerede girildi” sorularına cevap vermek zorunda. Acaba RTÜK’e bir de ben başvurup “Uyarı cezanızın gerekçesini açıklayın” diye sorsam mı? Çünkü kendi başıma akla uygun bir gerekçe bulamadım; tahmin de edemiyorum. Siz edebiliyor musunuz?