Mavra yazacağım. Dereden tepeden, havadan sudan bir Tırmık olacak…
Kimilerinizin, hepinizin değil ama kimilerinizin, mırıldanmakla homurdanmak arası tepkilerini duyuyorum.
"Memleket bu halde, Aydın Engin efendi, havadan sudan yazacak, mavra yapacakmış. Sonra da muhalif gazeteciyim, sorumlu gazeteciyim filan diye aramızda dolanacak…" dediklerini duyar gibiyim,
Kimileri öğüt verecek, kimileri talimat.
- Bak Kars'ın seçilmiş belediye başkanı Ayhan Bilgen hapse yollandı, yerine de validen bir kayyım atandı. Buna sert bir karşı çıkış gerekmez mi? Bu konudaki düşüncelerini yazsana sen…
Pışşşık!..
- Korona salgınında gerçeğin üstünü rakamlarla, istatistik numaraları ile örtüldüğü artık apaşikar oldu. AB'nin Türkiye'nin verilerini dikkate almama kararını duydun herhalde. Yazsana bu yalanları ve o yalanların sahiplerini, alabildiğine teşhir etsene…
Pışşşşık!..
- Altı yıl önceki davası açılmış, sorgusu yapılmış, hükmü kesilmiş Kobani dosyasını tekrar açıp HDP'nin yönetici tayfasından dışarıda kalanları yeniden tutukladılar. Madem demokrasiyi savunuyorsun bu hukuk cinayetini tırmıklasana…
Pışşşşık!..
- Anayasa Mahkemesini iğdiş edecek karanlık planlar ayan beyan oldu. Bu Anayasayı tağyir, tebdil ve ilga eylemek suçu değil mi? Yazsana bunu?
Pışşşşıkkk!..
Pışşşşık çünkü...
Çünkü bunların gözü döndü, frenleri de, zemberekleri de boşandı. AKP Reisi de onun koltuk değneği MHP'nin Reisi de iktidarlarını korumak için "Ya herru, ya merru" dediler; hiçbir şeyden (mesela hukuktan) pervaları kalmadı… Bense bu genç yaşımda (80 olmama daha 4 ay 10 gün var) Silivri'de volta atmak istemiyorum.
O yüzden havadan, sudan, dereden tepeden…
Buyrun.
Bilenleriniz var, ben 12 Eylül 1980 darbesinde generallerin elinden sıyrıldım, yurt dışına tüymeyi başardım ve 12 yılımı Almanya'da siyasal göçmenlikte geçirdim. Bunun 7 yılında ise Frankfurt'ta taksi şoförüydüm.
Frankfurt Avrupa'nın finans merkezidir; Frankfurt Havalimanı da Avrupa'nın hava trafiğinin merkezi…
Taksi şoförleri kentten havalimanına bir müşteri kapıp, havalimanından da uzakça bir yere giden bir müşteri daha kaptılar mı, günlük yevmiyeyi hemen hemen tamam etmişlerdir. O yüzden havalimanı taksi şoförleri için bir çekim merkezidir ve orada sıra beklerken saatler geçirirler. Saatler de mavra yapmadan geçmez.
Yolcuların görmediği taksi parkında yüzlerce araba sıraya dizilmiştir. Şoförler de öbek öbek bir araya gelirler. Siyasetten ekonomiye, Almanya'nın halinden memleketin acınacak haline kadar konudan konuya atlayarak zaman doldururlar.
Öyle günlerden birinde yedi sekiz Türkiyeli arkadaşla mavra yaparken tanıdığımız Şebinkarahisarlı bir "hemşeri" taksi şoförü de aramıza katıldı. Aslında hemen hemen hiç katılmaz; kendi arabasının içinde oturur; durmadan paraları sayar, "Atatürkler aynı tarafa" diye kendi kendine mırıldanarak "Alman Markları"nı resimlerinden düzene sokup çantasına yerleştirirdi.
O gün bir süre sessizce konuşulanları dinledi. Sonra durup dururken konuştu:
- Özal eyi gidiyor biliyonuz değil mi? Bayağı eyi gidiyor yani…
Özal dediği Turgut Özal. Darbeci generallerin Başbakan Yardımcısı yapıp ekonomiyi teslim ettikleri Özal.
İye de bu herif lâfa girmez. Lâfa girse dinlemeye değer bir lâf etmez. Şimdi ise durup dururken bir cevher yumurtladı. Sorduk:
- Nerden çıktı lan bu? Nasıl iyi gidiyormuş bu Turgut Özal?
Kendinden emin omuz silkti:
- Tabii. Görmüyonuz mu? Görmüyonuz mu Mark kaç TeLe oldu?
O sırada sahiden de Mark okkalı bir sıçrayış yapmıştı.
- Lan oğlum Mark yükseldi tamam da. Burdan "Özal eyi gidiyor"a nasıl vardın?
Yine omuz silkiti:
- Bak hele yeğenim, dinle. Mersin'de bir daire alacağım. Sıfırdan bir apartman dairesi biliyon mu? 82 bin liraya söz kestik, kapora verdim. O gün hepsini ödesem 37 bin Mark verecektim, şimdi ise 29 bin Mark yetiyor. Arada 8 bin Mark var. Özal eyi giyiyor dedimse yanlış mı?
Sustuk.
Yıllar sonra o bilge taksi şoförüne hak veriyorum. Ama yiğidin hakkı yiğide. Özal iyi gidiyorsa, Tayyip Erdoğan ondan çok daha iyi gidiyor. Baksanıza dolara, Euro'ya!..
Nisanda balıkçılara av yasağı başlar, eylüle kadar sürer. Balıkçılar da kocaman motorları limana çeker. Motor sahibi reisler tekneleri kalafata girişir; tayfalar, gemiciler de ağ onarır ya da çınarların altında adaçayına okey oynarlar. Bir şamata, bir gürültü, mavra kaynatılır…
Marmara Adası'nda günlük mavralar sürüp giderken, pek kalabalığa karışmayan, karıştığında da söze girmeyip dinleyen bir balıkçı güm diye lâfa girdi:
- Yav arkadaş, bu Abdullah Öcalan'ın İmralı adasında hapis tutulması insan haklarına aykırı valla…
Haydaaaa. Ağzından siyaset değil, insan hakları hiç değil, lâf çıkmayan bunun şimdi bu dediği de ne ola?
Hem de durup dururken…
Sorduk:
- Nerden çıktı lan şimdi bu?
Hiç duraksamadı:
- Tabii arkadaş. Haksızlık bu. Madem müebbete mahkum ettiniz, koy memleketin muhkem bir hapishanesine. İmralı'ya tıkmak kitapta yazıyor mu? Sakarya, Afyon, Giresun, Erzurum… Memlekette hapishane mi yok. Oralara nakletmeleri lâzım.
Yine sorduk.
- İyi de yeğenim bundan sana ne? Kürt desek Kürt değilsin. Siyaset desek, siyasetle alakan yok. Bu ne iş, bu ne lâf şimdi?
Kendiden çok emin cevapladı:
- Arkadaş geceyarısı Apo'nun memlekette bir hapishaneye nakledildiğini duysam, valla dakika geçirmem, picamanın üstüne pantolunu çeker, doğru motora koşarım. Rota direk İmralı…
İyi mi? Mecburen yine sorduk:
- Niye lan?
Cevap çoktan hazır:
- Tabii. Aptullah Öcalan İmralı'dan yolcu edildi mi, ada bize serbest demektir. Ne askeriyenin devriye gemisi var, ne denizaltı.
- Eeee?
- E'si, İmralının bütün koyları şimdi balık kaynıyor oğlum. Yıllardır orada ne ağ serpildi, ne algarna çekildi, ne olta atıldı. Elinle bile çekersin palamutları, lüferleri, kolyosları, uskumruları… Anladınız avanaklar. Uyanık olacaksın bu memlekette uyanık…
Sizlere yüce halkımızın iki seçkin temsilcisinden bilgece öğütler, fikirler aktardım.
Siz örnek alın. Ben de kazaya belaya yol açmayacak bir Tırmık bitirmenin keyfini çıkarayım…