Bilenleriniz var; Almanya’da sürtmekteyim. İşlerden vakit buldukça trene atlayıp...
Bilenleriniz var; Almanya’da sürtmekteyim. İşlerden vakit buldukça trene atlayıp bir iki yere gitme, bir kaç eski dostla hasret giderme niyetim de var. Zaten buralara geldiğimi duyanların telefon edip ve sanki İstanbul’daymışım da “Hazır Taksim’deyken bir de Sirkeci’ye uğrasan” dercesine “Vakit ayırıp bize de gelsene” dedikleri davetler ardarda geliyor. Benim olduğum kentle çağırdıkları kent arasında en kısası 300 kilometre olanlar var; 600 kilometreyi aşanlar da... Ama ne gam! Avrupa burası. Çok hızlı trenlere atladın mı bir kaç saat sonra ordasın. Üstelik dakikası dakikasına... İmiş... Dün konuştuğum birine “Tamam, hafta sonu sendeyim. Burdan 10.26’da bir tren var. 12.18’de sende olurum. Beni istasyonda karşıla” dedim. Uyardı: - O eskidendi. Trenler o kadar dakik değil artık; ha bire rötar yapıyorlar. Bugünlerde en büyük sorunumuz bu... Vay be ! Benim göçmenlik yıllarımda neredeyse saatımı ayarlayabileceğim kadar dakik trenler demek artık “rötar” yapıyor. * * * Malum, “rötar” gecikme demek. Peki geciken, artık sık sık gecikmeye başlayan sadece trenler mi? Sinyaller pek öyle demiyor... Yaşlı anakarada ekonomi sendeliyor. Kurtlar sofrasına dönmüş, hatta ondan da beter olmuş dünya mal ve finans pazarlarında kibirli Avrupa’nın sanayi ve finans devleri eskisi gibi köpeksiz köyde değneksiz dolaşamıyorlar. Uzun yıllar “uyuyan dev” diye nitelenen ve hiç uyanmayacakmış sanılan, uyansa bile ekonomide zorlu bir rakip değil, olsa olsa “dev bir pazar” olacağı varsayılan Çin, otomotivden elektroniğe dünya pazarlarını hallaç pamuğu gibi atmaya başladı. Komünist partisi önderliğinde kapitalizmin yeni ve kapitalist kurallar içinde bileği bükülmez kalelerinden birine dönüştü. Avrupa’nın hasta ekonomilerinin (Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya) bunalımdan çıkış umutlarını, ki pek zayıf, Çin’e bağlamış durumdalar. Çin onları kurtaracak, en azından soluklanmaları sağlayacak finans olanak ve kaynaklarına sahip. Ancak böylesi ilişkilerde her desteğin bir fiyatı var ve bu fiyat Avrupa’ya hiç de ucuza patlamayacak. Mesela Yunanistan ekonomisinin dışa açılan ana kapısı Pire limanının artık Çin’in Avrupa’ya açılan kapısı olduğunu belki siz biliyordunuz ama ben yeni öğrendim. Yine kapitalizm içinde kendini toparlamış ve uçsuz bucaksız doğal kaynaklarının, özellikle enerji olanakların tadını çıkaran Rusya da yaşlı Anakara Avrupa için bir başka kabus. Tarih boyunca Avrupa’nın ağzını sulandırmış bir başka “alt kıta”, Hindistan da otomotivden bilişim teknolojilerine kadar uzanan geniş bir palet içinde Avrupa’nın pazarı olma potansiyelini yavaş yavaş (hatta hızlı hızlı) yitiriyor; eğer önümüzde onyıllarda, ilişki tersine işlemeye başlar, Avrupa, Hindistan için yağlı bir pazara dönüşürse şaşıran az olacak... 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren önce “sanayi ötesi refah toplumu”na geçen, ardından “bilgi toplumuna dönüşme” gibi hedef seçen Avrupa, yaşlanan ve rahata alışmış, dünya pazarlarında kolgezen hırçın yarışa ayak uyduracak enerjiden yoksun nüfusu ile daha şimdiden alarm veriyor. Trenlerin artık sık sık rötar yapmaya başlaması bunun pek anlamlı ipuçlarından biri. Ve geleceğe ilişkin sağlıklı analizler yapanlar “Keşke gitgide daha sık rötar yapan, geç kalan sadece trenler olaydı” demeye başladılar bile... * * * Yukarıdaki iddialı ama kanıtlarla desteklenmemiş paragrafları ilk gözlemler olarak kabul edin. Gelecek günlerde eğer bilgim yeterse – ki kuşkuluyum- bu konuda daha ayrıntılı felaket senaryoları aktarmaya çalışacağım. Şimdi izin verin, bu Tırmık burda noktalansın; ben de esas işime bakayım. “İtalyan şarapları ile Fransız şaraplarında lezzet karşılaştırması” konulu bir doktora çalışmasına başladım da...