Şapkadan tavşan çıkaran sahnede gösteri yapyan bir sihirbaz ise sorun yok...
Şapkadan tavşan çıkaran sahnede gösteri yapyan bir sihirbaz ise sorun yok. Bu çok bildik ve çok eski sihirbazlık numarası keyifle seyredilir. Hele sihirbaz işinin ehli, mesleğinin ustası ise alkışlanır da... Ama şapkadan tavşan çıkarmaya kalkan siyasetçi ise işkillenilir, hatta korkulur... Bugünlerde çok işkilliyim ve dahası korkmaktayım... Çünkü AKP’nin en tepesi ve en tepesinin de en tepesindeki zat bizlere seçimlerden hemen sonra şapkadan tavşan çıkaracakları müjdesini(!) veriyorlar. Üstelik bir değil en az iki tavşan... Gel de işkillenme, gel de korkma... * * * Birinci tavşan: Anayasa... Hem Tayyip Erdoğan, hem Bülent Arınç dile getirdiler. 13 Haziran günü önümüze AKP’nin anayasa taslağını koyacaklar(mış). Geçen yılın 12 Eylül’ünde yapılan ve 12 Eylül Anayasası’nı orasından burasından yamamadan ibaret Anayasa değişikliğinde bile bunu böyle yapmadılar. Daha TBMM’de görüşmeler başlamadan yapılacak değişiklikleri biliyorduk ve tartışabiliyorduk. Nitekim sonunda bir referandum yapıldı, kimileri “evet” dedi (mesela ben), kimileri “yetmez ama evet” dedi, kimileri “hayır” dedi, kimileri de “boykot” etti. Herkes kendi kararını özgürce verdi. Oysa şimdi ne olduğunu, hangi ilkeleri ve özellikle nasıl bir ”yurttaşlık tanımını” içerdiğini bilmediğimiz bir “tavşan” 13 Haziran günü şapkadan çıkıp önümüze gelecek(miş). Bu konuda bugüne kadar AKP elebaşılarının söylediği “Kısa bir anayasa olacak”ın ötesine geçmedi. İyi de bizi (en azından beni) Anayasa’nın boyu posu değil içeriği ve ona kaynaklık eden ilkeler ilgilendiriyor. Bu konuda ise AKP sadece laf ebeliği yapıyor, ötesine geçmiyor... Gel de irkilme, gel de korkma... * * * İkinci tavşan Kürt sorunu. Gerçi Başbakan “Artık Kürt meselesi yok, Kürt yurttaşlarımın meseleleri var” buyurdu ama biz de ülkenin yakıcı sorunlarının Başbakan söyleyince ve söyledi diye ortadan kalkmadığını bilecek kadar deneyim sahibiyiz. Başbakanın ve onun gaflarına kılıf bulmakla görevli AKP kurmaylarının konuşmalarına, demeçlerine, TV tartışmalarındaki söylediklerine dikkatle bakınca şöyle bir özet hiç de yanlış değil: - Biz Kürt sorununda seçimlerden sonra, hem de hemen sonra, öyle ileri adımlar atacağız ki hem Kürtler, hem de Avrupa şaşıp kalacak. Bu kadar iyisini beklemiyorduk diyecekler. Ama seçimlere kadar adım atamayız ve seçimden sonra atacağımız adımları açıklayamayız. Seçime kadar MHP’yi barajın altına çekmek için gerekirse –ki gerekiyor- belden aşağı da vurarak ama esas olarak milliyetçi-militarist söyleme ağırlık vererek yürümek zorundayız. Hele seçim olsun bitsin; biz tek başımıza iktidar olarak yeni Meclis’i açalım, görün bakın neler yapacağız neler... Diyorlar... Diyorlar ama at terli; bu yemi yutmuyor. Çünkü “at” daha önceki Kürt açılımında ne yaptıklarını, neyi ne kadar yaptıklarını gördü. 13 Haziran günü şapkadan çıkacak ikinci tavşan da bizi kaygılandırıyor, işkillendiriyor ve dahası korkutuyor. Çünkü Kürt sorununda bıçak kemiğe dayanmak üzere. Bu son cümleyi “1994 koşullarına dönülmek üzere” diye de okuyabilirsiniz. Bunun anlamı ve kanlı sonuçları ise belleklerimizde hâlâ çok taze. Bu yakıcı konuda ben daha epey Tırmık yazacağım, siz de okuyacaksınız. Besbelli...