Zaten habercinin hayatı biraz da beklemektir ve meslek ustalarımız boş yere “İyi haberci beklemesini bilen habercidir” demediler...
Dün kimi haberci, kimi kameraman, kimi foto muhabiri “medya amelesi”nin çok büyük bir kesimi ya Vatan Caddesi'ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde ya da Beşiktaş'ta “özel yetkili” yargıç ve savcıların mekan tuttuğu eski DGM binasının önünde nöbete durmuşlardı. TV'lerin naklen yayın araçları da aynı yerlerde “konuşlanmış”lar; kameramanlar tek bir görüntü, haberciler de bir haber kırıntısı kaçırmama çabasındaydılar.Benim payıma Beşiktaş adliyesinin önü düştü. Bir yandan gözaltındaki general, amiral, albay, yarbaylardan polis sorgusu tamamlanıp savcı sorgusuna getirilecekler bekleniyor, bir yandan aynı güne denk gelen ve sanık sayısı bile doğru dürüst bilinmeyen şu “Devrimci Karargâh” davasının tutuklu sanıkları bekleniyor...Zaten habercinin hayatı biraz da beklemektir ve meslek ustalarımız boş yere “İyi haberci beklemesini bilen habercidir” demediler...Bekleniyor ve beklenirken de sıkı sohbetler kaynatılıyor. Konu tek: Kuvvet komutanlığı yapmış komutanlar düzeyine yükselmiş gözaltı dalgası...Sohbetlerin ortak paydası “şaşırmak”. Yaşamları haber kovalamaktan ibaret genç kadın ve erkekler, sanık taşıyan link araçlarının, naklen yayın minibüslerinin sürekli egzos saldığı daracık ve tıklım tıklım bir alanda olup biteni değerlendirmeye çabalıyorlar ve kurdukları her cümlede olup bitenden duydukları şaşkınlığı dile getiriyorlar. Kimi “Bu da bir çeşit darbe değil mi” diye darbe terimine yeni anlamlar yüklemekte; kimi “Yani şimdi koskoca dört yıldızlı üniforma taşımış generallere müebbet hapis mi isteyecekler” diye soruyor; kimi “Abi altı ay önce önünde ceket iliklenen general bugün hesap veriyor. Gel de şaşma Allahın işine” demekte...Bana da “şaşıranlara şaşırmak” düşüyor...Balyoz planı gün ışığına çıktığında kesin bir dille yalanlansaydı; planın mimarı emekli orgeneral “Evet. Bu bir plan senaryosuydu ve dönemin genelkurmay başkanı da, yetkili komutanların da bilgisi dahilinde düzenlenmişti” demeseydi; savcıların önüne bir bavul dolusu belge konmasaydı; Emniyet Kriminal Dairesi ve Tubitak uzmanları belgelerin gerçek olduğuna ilişkin resmi raporlar vermeselerdi ve buna rağmen bugün yaşadığımız gözaltı dalgası patlasaydı elbette şaşırmak gerekirdi.Ama bütün bunların tersi oldu. Genelkurmay, Balyoz plan ve senaryosunu yalanlamadı; sadece cami bombalamasına ilişkin bölüme itiraz etti. Dönemin 1. Ordu Komutanı plan ya da senaryonun gerçekliğini ve kendisinin bundaki payını kabul etti; sadece daha üst komutaların da olup bitenden bilgisi olduğunu belirterek “suçu paylaşmayı” yeğledi.Bu durumda savcıların soruşturma başlatmalarına, planın üretilmesinde katkılı olmuş; plan tartışmasına katılmış olanların gözaltına alınıp sorgulanmasına değil sorgulanmamalarına, savcılarca soruşturma açılmamasına şaşırmak gerekecekti.Daha kestirme söyleyelim: Ortada çok vahim bir suç iddiası var. Bu iddia gerçek mi değil mi, böyle bir plan yapıldı mı yapılmadı mı, yapıldıysa kim ne hesapla yaptı gibi sorulara cevap aranması normal, aranmaması anormaldi. Bu soruların cevabı ise ancak ve ancak yargı erki tarafından verilebilir. Günlerdir Erzurum – Erzincan savcıları eksenli tartışmada ekranlarda boy gösteren istisnasız herkes, dahası yüksek yargı erkinin başkanları, sözcüleri hep aynı vurguyu yapmadılar mı: Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir !..Eeee ? Hukuk devletinde olması gereken oluyor, şaşırmak niye?Kim ne derse desin, kim nasıl değerlendirirse değerlendirsin su çatlağını buldu ve akıyor.