D_Masthead_970x250
Batıdaki “su” seli mi, Doğudaki “kan” seli mi?

Batıdaki “su” seli mi, Doğudaki “kan” seli mi?

2010 Dünya kültür başkenti İstanbul’u kasıp kavuran sel üstüne T24’de Doğan Akın yazılabilecek her şeyi yazmış. Ölü sayısı istatistikleri ve can pazarından fotoğraf kareleri dışında sorulması gerekenleri sormuş; altı çizilmesi gerekenleri kalın kalın çizmiş...Yinelemenin alemi yok...

Kimi meslektaşlarımız için ülkenin, hatta dünyanın merkezi İstanbul olduğu için, su selleri, Doğuda akan kan sellerini de örttü gibi...

Yasak savmacasına, istatistik bülteni gibi haberler: Dün Çukurca ve Eruh'ta çatışmalarda 8 asker, bugün Van Başkale'de mayın patlamasından 2 er şehit olurken 6 asker de yaralandı...

Bu kadar mı? Haber bu mu? Bu haber mi?

İstanbul’lu basan “su” sellerinin nedenini, nasılını, sonucunu, öncesini, sonrasını, sorumlularını ekranlarda döne döne seyrettik. Sayfalarda döne döne okuduk.

Peki Çukurca, Eruh ve Başkale’de akan “kan” sellerinin nasılı, nedeni, öncesi, sonrası ne, sorumlusu kim?

* * *

Savaş baronları kolları sıvadı. Apaçık bu...

Kanla beslenen, akan kandan çıkarı olan, kan akmayan bir Türkiye’de bir “hiç” olan savaş baronları kolları sıvadı...

Ufukta olası bir barış göründü. AKP nereye kadar götürebilir, götürdüğünü ne kadar taşıyabilir bilinmez. Ama savaş baronlarının küçücük bir adıma, sınırlı bir “açılım”a bile tahammülleri yok.

Sakın bu saldırıları kim yaptı, diye sormayın...

Tutun ki PKK yaptı. Ki çok büyük olasılıkla böyle...

Ya da...

Tutun ki pimi çekilmiş bombayı gencecik delikanlının eline tutuşturan “kafa” yaptı. Ki bu çok zayıf olasılık...

Ama “kimin yaptığı” değil; her kimse, bunu “Neden ve ne elde etmek için” yaptığı çok daha önemli...

İlle de önceliği “kim yaptı”ya vereceksek cevap kısa: Karanlıkta yaşayan, karanlıkta var olan, karanlıkta avlanan ve ışığa, gün ışığına dayanamayanlar yaptı.

Olası bir barışın, minnacık da olsa barışın yolunu açacak bir adımın, açılımın önünü kesmek isteyenler yaptı.

İki günde kalleş pusularla 10 genç askerin canını alanlar, açılımın önünü kesmek isteyen siyaset bezirgânlarına mükemmel bir ortam hazırladıklarının elbette bilincindeler. Kürt sorununu kanla, silahla, ölümle çözmeyi yeğleyen ve bunun dışındaki bütün seçenekleri alenen reddedenler şimdi artık “Gördünüz mü? Ne barışından söz ediyorsunuz siz? Ne açılımı? İşte size açılım” diye böğürme fırsatı elde ettiler...

Onlar böylesine yeri göğü inlettikçe, karşı tarafın yarasaları “Bakın, işte bu açılım bir aldatmaca. Kürtleri bir kere daha aldatmak için düzenlenmiş bir manevra” diyecekler...

Eğer Eruh, Çukurca, Başkale bu kanlı tohumlarn serpilip büyümesi için yeterli olmazsa?

Felaket tellalığı yapmak elbette istemem. Ama bilin ki bu acılı ülke, o acılı topraklar daha büyük, daha kanlı, daha kalleş, daha sarsıcı saldırılara gebe...

Savaş baronlarının susup, sinip kaderlerine razı olacaklarını ummayacak kadar uzun ve kanlı bir 25 yıl yaşadık...

Acaba bu ülkede sahiden barışı savunan Türkler ve Kürtler, savaş baronlarına dönüp “Yine de... Size rağmen... Ne yaparsanız yapın” diye kükreyebilecekler mi ?

Besbelli barış kendiliğinden, kolayca gelmeyecek.

Ya onu kazanacağız...

Ya da...

İlgili İçerikler