Gezi Davası diye anılan, Osman Kavala’nın tutuklu, Mücella Yapıcı, Yiğit Aksakoğlusu, Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi’nin tutuksuz yargılandığı davanın karar aşamasına yaklaşılıyor. 18 Şubat’ta yine Silivri yollarına düşeceğiz.
Savcı "Esas hakkındaki mütalaa"sını yazdı. Sanıkların, avukatlarının, ilgililerin ve bencileyin meraklıların eline ulaştı. 25 ekran sayfası tutuyor. Uzun, bıktırıcı, takır tukur bir metin.
"Esas hakkında mütalaa" dedikleri duruşmanın başında açıkladığı iddialarına karşı sanıkların, avukatlarının verdikleri cevaplara, dinlenen tanıklara, gözden geçirilen kanıtlara bakarak savcının yaptığı son değerlendirmedir.
Gezi davası savcısını duruşmalar boyunca sanıkların, avukatların söyledikleri, kanıtlar, tanıklar filan hiç etkilememiş. Başlangıçtaki iddialarını hiç değiştirmeden, galiba "kes yapıştır" yöntemi ile esas hakkındaki mütalaasına ekleyip önümüze koymuş. Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu ve Mücalla Yapıcı hakkında ömür boyu ağırlaştırılmış hapis, öteki sanıklar için de 15 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası istiyor.
Eh savcı bir hukukçu. Hukuk eğitimi almış. Duruşmalar boyunca sanıkların, avukatların söyledikleri, iddianamedeki "iddialara" verdikleri cevaplar, tanıklar, kanıtlar filan savcının başlangıçtaki görüşünün değişmesine yetmediğine göre elinde çok güçlü kanıtlar var demektir. Bunları esas hakkında mütalaasında sergilemiş olsa gerek.
Haydi okuyalım öyleyse şu esas hakkında mütalaa denen metni.
Korkmayın, bir gazete yazısında 25 sayfanın tümünü önünüze serip, oradaki iddiaları didikleyecek değilim. Bu nasılsa 18 Şubat’taki duruşmada avukatlarca yerine getirilecek. Orada Türkiye’nin en iyi (Evet: En iyi) ceza hukukçuları var. Onların yanında bana söz düşmez.
Ama hukukçu olmaya bile gerek bırakmayan bir örnek sunayım.
Savcı yazmış:
"…Memet Ali Alabora ile arasındaki telefon görüşmesinde Osman Kavala’nın ‘bir ara bu yani bu hadisenin önümüzdeki şeyleri ne olur hani hep Avrupa lılar her gördüğüm şey soruyor iyi tamam da hani bu siyasi durumu nasıl değiştirecek diye sorup duruyor bir ara bir yani bir kaç arka.. kişi oturup bir konuşsak mı’ diyerek görüşmek istediği tespit edilmiştir. Bu görüşmeden de anlaşılacağı üzere yapılan eylemlerin tamamıyle önceden hazırlanmış bir plan dahilinde gerçekleştirildiği, nihai amacın ise Arap ülkelerinde olduğu gibi kaos ve kargaşa çıkartarak bir hükümet değişikliği olduğu açıkça görülecektir.
Bu okkalı paragrafta virgül bile değiştirmedim. Şimdi söyleyin bana siyah dizilmiş ve belli ki polis tarafından kotarılmış telefon dinlemesinden elde edilmiş bu cümlelerden siz ne anladınız?
Savcı ne anladıysa siz de onu anladınız değil mi? Çünkü savcının dediği gibi açıkça görülüyor…
Haydi bir örnek daha.
Savcı yazmış:
"…Gezi kalkışmasına dikkatli bakıldığında kalkışma senaryosunun 2011 yılında hazırlanmaya başladığı anlaşılacaktır. Gezi kalkışmasının başlamasından önce organizatörler o dönemde çevre ülkelerde özellikle Arap Baharı ve Turuncu devrim gibi isimlerle anılan halk ayaklanmalarını detaylı olarak incelemişler ve ülkemizde daha sonra gerçekleştirecekleri eylemleri senaryolaştırma hareketlerine başlamışlardır…"
Herhalde siz de dikkatle baktığınızda, sanıkların çevre ülkelerdeki halk ayaklanmalarını detaylı olarak incelediklerini anlamışsınızdır. Gerçi o yıllarda gazete okuyan hemen herkes Arap Baharı, Turuncu Devrim diye anılan toplumsal, siyasal olaylar hakkında bilgi edinmiştir ama bu davanın sanıkları bilgi sahibi olmakla yetinmemişler, detaylı incelemişler, örnek alıp kolları sıvamışlar…
Nereden belli?
Saçmalamayın. Savcı söylüyor. O öyle söylüyorsa öyledir yani…
Yetmediyse son bir örnek daha vereyim mi?
OTPOR diye bir örgüt duydunuz mu? OTPOR, parçalanan Yugoslavya’da Sırp lider Miloseviç’in kendi halkına ve bir zamanlar Yugoslavya çatısı altında bir araya gelmiş halklara yönelik faşizan baskı ve zulmüne karşı kurulmuş antifaşist bir gençlik hareketinin adıdır. "Direniş" demektir. İvan Marovic adlı bir Sırp aktivisti de kurucularından biridir.
Savcı önce bir asparagas gazete haberine ve Arap kökenli bir Kanada yazarının kitabı gibi güvenilir(?) kaynaklar göstererek belirtiyor:
"…İvan Marovic isimli Sırbistan vatandaşı tarafından kurulan örgütün Gürcistan ve Arap dünyasında yaşanan devrimlerin de mimarı olduğu bilinmektedir."
Sakın "Nerden bilinmektedir" gibi yakışıksız bir soru sormayın. Savcı öyle diyorsa ayrıca bir kanıta ihtiyaç yoktur değil mi?
Savcı devam ediyor:
"…OTPOR lideri İvan Maraviç’in, 07 – 15 Temmuz 2012 tarihleri arasında Mısır’ın başkenti Kahire’de bulunduğu sırada Gezi kalkışmasının organizatörlerinden Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora, Handan Meltem Arıkan, reklamcı Melin Osasogie Edomıvonyı isimli şahısların 07 Temmuz 2012 tarihinde İstanbul ilinde birlikte ayrılarak uçakla Mısır’ın başkenti Kahire'ye gittikleri ve 15 Temmuz 2012'de ülkemize döndükleri tespit edilmiş olup sanıkların Mısır’da bulundukları sırada İvan MAROVİC'in de Mısır’da olduğu anlaşılmıştır… Osman KAVALA’nın 11 – 14 Temmuz 2012 tarihleri arasında yurtdışında olduğu anlaşılmıştır…"
İşte savcının bu kanıtı beni çökertti.
Çok korktum ve hemen o tarihlerde nerede olduğuma baktım ve rahatladım. Kahire’de değil Marmara Adası’ndaydım. Siz de bir bakın. Eğer o günlerde Kahire’de idiyseniz yandınız. Çünkü İvan Maroviç de ordaymış.
18 Şubat’ta Silivri yollarına düşeceğiz.
Savcının esas hakkındaki mütalaasını okuduktan, kanıtlarını, iddialarını gördükten sonra "acaba gitmesem mi" diye düşündüm.
Acaba gitmesem mi?