Ermeni tanıdıklarım var. Hayır, sizin de tanıdığınız, adını duyduğunuz Ermeniler değil. Hrant'ı uğurladığımız o kara günden kalma tanışıklıklar. Karşılaşınca gülümseyip bir baş selamı alıp verdiğimiz tanıdıklar.
Sıradan insanlar. Kapalıçarşı'da kuyumcu, kakmacı; Gedikpaşa'da ayakkabıcı; Dolapdere'de buzdolabı, çamaşır makinası tamircisi; Kurtuluş'ta anahtarcı, Samatya'da çilingir.
Hemen hepsi ekmeğini hünerli elleri ile kazanan zenaatkârlar…
"Yanyan" denen varsıl Ermenilerle dalga geçmek için "Bizde bir yan hep eksik Aydın abi" deyip gülümseyen emekçi Ermeniler…
Yeryüzünün en büyük metropollerinden İstanbul'da artık bir avuç kalmış Ermeni dostlarım...
Onlar hâlâ İstanbul'u öteki metropoller arasında benzersiz kılan renklerden biri.
Ve onlar korkuyorlar…
Güney Kafkasya'da Ermeni ve Azerbaycan milliyetçileri "Bizimkiler aslan, onlarınkiler tavşan" ya da "Bizimkiler yiğit, onlarınkiler bitik" naraları ile sidik yarıştırır ve gencecik Kafkas çocuklarını ölüme yollarlarken, İstanbul'da gücünü AKP - MHP koalisyonundan, Tayyip Erdoğan – Devlet Bahçeli "kankalığı"ndan alan azgın bir milliyetçi dalga kabarıyor ve güçleri bu toprakların kadim halklarından birinin çocuklarına, bu ülkenin Ermeni yurttaşlarına yetiyor.
Acılı yaşam deneylerinden süzülüp gelmiş bir korku bu.
Yeri geldi, gerçek bir yaşam hikâyesi okumak ister misiniz?
Buyrun.
Siranuş küçüktü. Şişli'de Talat Paşa İlkokulu'nun karşısındaki bir evde oturuyorlardı. Ermenisi az, Rum'u çok, Türk'ü daha çok bir sokaktı. Anne ve babasının Talat Paşa'nın adını taşıyan bir okulun karşısına düşen bir evde oturmaktan tedirgin olmalarını küçük Siranuş elbette anlayamıyordu.
Annesinin ve komşuların "Siran" diye çağırdığı Siranuş için önemli olan sokaktaki yaşıtı Ermeni, Rum, Türk, Kürt çocuklarla koşmaca, körebe, seksek, yakan top oynamaktı.
O yaşta oyuna hangi çocuk doyar ki? O yüzden hemen her akşam anne, evin balkonundan Siranuş'u çağırırdı:
- Siraaaan!.. Siran haydi kızım, bak akşam oldu, baban gelecek birazdan. Haydi gel artık içeri…
Bu çağrı üç kez tekrarlanmadan, Siranuş ev girmezdi.
Yine öyle, çocukların çığlık çığlığa, çocuk kahkahalarıyla sokağı çınlatarak oynadıkları bir akşam üstüydü. Anne balkonda belirdi ve yine Siranuş'u çağırdı:
- Fatmaaaa!.. Fatma, haydi kızım, bak akşam oldu, baban gelecek birazdan. Haydi gel artık içeri…
Ev aynı ev, balkon aynı balkon, anne aynı anne ama "Fatmaaaa!"
Siranuş çok küçüktü. Anlatsalar da anlayamazdı. Ona bir süre için adının Fatma olacağı söylendi o kadar.
O gün İstanbul'da çok büyük bir miting vardı: Kıbrıs Türk'tür, Türk kalacaktır mitingi…
Birkaç yıl sonra Siranuş ilkokula başladı. Talat Paşa İlkokulu'na değil, Pangaltı Ermeni İlkokulu'na…
Anne her gün küçük Siranuş'u okula götürüyor, öğleden sonra da okuldan alıyordu. Çocuklar son dersten sonra da okul bahçeside sohbet ediyor, hatta oynuyorlardı ve anne yine çağırıyordu:
- Siraaaaaan! Haydi ama kızım, gel artık, eve gidiyoruz…
Ancak üçüncü çağrıdan sonra küçük Siranuş gönülsüz de olsa çağrıya uyuyor ve annesinin elinden tutarak eve dönüyordu.
Bir gün anne yine okulun bahçesindeki çocuk kümesine seslendi:
- Fatmaaaa! Haydi ama kızım, gel artık, eve gidiyoruz…
Okul aynı okul, bahçe aynı bahçe, anne aynı anne ama Fatmaaaa!..
Siranuş yine birkaç günlüğüne Fatma olmuştu.
Türk milliyetçileri İstanbul cadde ve meydanlarında "Vatandaş Türkçe konuş" kampanyası başlatmışlar; Ermenice ya da Rumca konuşanlara da sille tokat dalıyorlardı…
Birkaç yıl sonra bir gün Annesi Siranuş'u yine "Fatmaaaaa" diye çağırdı.
Bir gün önce Türk jetleri Kıbrıs'ı bombalamış, teğmen Cengiz Topel'in uçağı isabet alarak düşmüş ve Cengiz Topel şehit olmuştu.
Siranuş, ki artık epey büyümüş, çocukluktan genç kızlığa adım atmıştı, annesinin çağrısına bu kez çocukça bir cevap verdi.
- Anne, İstanbul böyle olunca beni Sibel diye çağır n'olur. Fatma değil, Sibel de bana…
Siranuş bugün artık olgun bir kadın. Annesi de, babası da bu dünyadan çoktan ayrıldılar.
Dün gece Siranuş'un aklında kederli bir düşünce kanatlandı. Kendi kendine sordu:
- Annem sağ olsaydı bugünlerde beni yine Fatma diye mi çağırırdı, yoksa kızının gönlünü almak için Sibel diye mi?
Siranuş'un dün geceki düşüncesinden kolayca anlaşılıyor. Sağ olsaydı annesi, onu bugünlerde belki Fatma, belki Sibel diye çağıracaktı ama Siran diye çağırmayacaktı...
Siranuş bugünlerde çok korkuyor…