Bu koşullarda hem “sivil”, hem “darbe” terimlerinin tartışılmasında yarar var
AKP’nin üstüste seçim zaferleri kazanıp siyasal iktidarı ele geçirmesi; devlet olanaklarını hoyratça ve arsızca kullanarak iktidarını pekiştirmesi; devlet aygıtında kadrolaşmaya yine aynı pervasızlıkla ağırlık vermesi; yurttaşlara “biz” diye bakmayıp “bizimkiler”den ibaret sayan bir ayrımcılığa, kayırmacılığa yönelmesi sivil darbe terimine yaygınlık kazandırdı. Bir kaç gündür ardarda açıklanmaya başlanan ve özellikle daha önceki seçimlerde rüştünü kanıtlamış kamuoyu araştırma şirketlerinin tahminleri 29 Mart ertesinde “darbe”nin daha da pekişeceğini gösteriyor. Son cümle bir “ironi” ya da “laf çarptırma” amacı gütmüyor. Tersine, özellikle AKP elebaşısının demokrasiyi “çoğunluğun azınlık üstünde tahakkümü” olarak kavrayan çarpık demokrasi anlayışını güçlendireceğine işaret etmek istedim. Yine de, yani bu koşullarda da hem “sivil”, hem “darbe” terimlerinin tartışılmasında yarar var. Hele “sivil darbe” teriminin iyice didiklenmesi gerek. Sivil, sözlüklerde pek kestirme tanımlanıyor: Üniformalı olmayan, askeri olmayan... Bu sahiden de fazla kestirme bir tanımlama. Yetersiz. Sivil elbette üniformalı olmayan anlamında. Ama kastedilen “yurttaş” bilincine sıçramış üniformasızlar olsa gerek. Darbe’nin sözlüklerdeki tanımı da pek kısa: Bir azınlığın zor kullanarak devlet aygıtını ele geçirmesi... Sivil’le darbe’yi yanyana getirerek üretilen “sivil darbe”ye gelince... Önce darbe değil. Ortada bir zor kullanma yok. AKP 90’lı yılların sonunda özellikle büyük merkezlerde yerel seçimleri kazanarak başlattığı tırmanışını 2002 ve 2007 seçimlerinde hızlandırdı; sandıktan tartışmasız zafer kazanarak çıktı ve siyasal iktidarı ele aldı. “Darbe” olmadığı gibi, sözcüğün hakkını verirsek, “sivil” de değil. AKP’ye kitlesel oy desteği veren kesimlerin sınıfsal, kültürel konumlarına baktığımızda kulluktan yurttaşlığa sıçrama sürecinin henüz ilk basamaklarında oldukları apaçık görünüyor. Bu saptamadan elitizme (=seçkinciliğe) sıçramak gibi bir niyetim elbette yok. “Karnını kaşıyan adam”a hakaret ederek varılacak sağlıklı bir yer yok çünkü. Ama karnını kaşıyan adam gerçeğini görmezlikten gelmek ya da “Halkımızın sağduyusu” gibi görünüşte halka saygılı, özünde halk dalkavukluğundan (=demagojiden) başka bir anlam taşımayan gerekçelerle bu siyasal tercihleri alkışlamak da pek sağlıklı değil. AKP’nin kravatlı mollaları sözünü ettiğim seçmen tabanını sadaka dağıtarak, görkemli ama görgüsüz “Ramazan çadırları” kurarak, dini referanslar kullanarak, Kasımpaşa kültürünü ya da üstü örtük bir medrese söylemini hünerle kullanarak kendine çekmeyi iyi beceriyor. Ama sınıfsal olarak seçmen tabanının değil, biti kanlanan, kestirme bir tanımlama ile TUSİAD’ın tahtını sarsmaya başlayan yeni sermaye gruplarının çıkarını savunuyor, o kesimin iktidarını temsil ediyor. Bezirgan-ticaret sermayesinin sanayi ve finans sermayesine sıçramasının yolunu açan bir siyasal iktidarı ifade ediyor. (Yiğidin hakkı yiğide: Bu bağlamda sahiden başarılı!) Üstelik o kesimin sadece ekonomik çıkarlarını temsil etmekle kalmıyor; aynı kesimin kültürel ve sosyal değerlerini de egemen kılacak bir rotada dörtnala ilerliyor. (Yiğidin hakkı yiğide: Bu bağlamda da sahiden başarılı!) Bütün bunlar da çarpık, sakat bir demokrasi yorumuna dayanıyor: Millet böyle istiyor. Kanıt? Kanıt: Yüzde 47 oyla beni iktidara getirdi. Üstelik oylarım gerilemiyor, artıyor. Demek ki millet yaptıklarımı onaylıyor, beni destekliyor. Bunu “sivil darbe” gibi tartışmalı bir terim yerine, demokrasiyi “Çoğunluğun azınlık üstünde ölçüsüz tahakkümü” gibi bir tanımlama ile nitelemek kanımca çok daha doğru. “Sivil darbe” içi doldurulmamış, ciddi bir çözümlemeye (=analize) dayanmak yerine bir öfkenin, bir itirazın dillendirildiği duygusal bir tanımlama. AKP ile mücadelede salt öfke ve duygusallığın bir sonuç alabileceğini sanmıyorum. AKP ile mücadeleyi bir askeri darbeden medet umarak sürdürmek yerine... ...Diye başlayacağım ama, yer kalmadı. Onu da yarın tartışalım olur mu ? * * * Not: Dünkü “Bir Bölen: Darbe” başlıklı Tırmık’ta “Darbe girişimi suç mudur değil midir” diye sorulmuştu. “Yorum yaz” kutusundan seslenenlere, doğrudan mail adresime yollananları ekledim. Toplam 29 mail geldi. Sonucu açık kalplilikle açıklıyorum: 22’ye 4 “Suç değildir” diyenler kazandı. 3 de cevap niteliği taşımayan yorum var. Arz ederim...