Bir kaç kez üstüste Suriye sorunu üstüne yazdığımda bir okur maili gelmişti. Özetle “Türkiye’nin onca yakıcı sorunu varken ha bre Suriye yazmanızı anlayamıyorum. Sizce en yakıcı sorunumuz Suriye mi” diye soruyordu.
Pek yapmam ama o okura bir mail yazarak cevap verdim:
“Evet” dedim, “Bugün Türkiye’nin en yakıcı bir kaç sorunu varsa biri Suriye’dir. Eğer bir gün Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalede bulunduğu haberiyle karşılaşırsanız bana hak verirsiniz ama sizin için epey geç olur...”
O maili bugün sizinle de paylaştım, çünkü yine Suriye üstüne bir Tırmık okuyacaksınız. Önemli bulmuyorsanız T24’dün bir başka sayfasına ya da yazarına geçiverin...
* * *
Tayyip Erdoğan’ın Suriye takıntısını nasıl açıklamalı?
Kişisel bir tutku olabilir mi?
Ortadoğu’ya yeni bir düzen ve düzenleme getirmek gibi bir misyona sahip olduğunu vehmeden, ama Beşar Esed öğütlerini ya da talimatlarını kulak arkası ettiği için çileden çıkıp, “Yaaaa, demek öyle ha, bana ha ?.. Ben şimdi sana gününü gösteririm” gibisinden bir kabadayılık diyebilir miyiz?
I-ıh, bu akıl yürütmenin, bu ayaküstü analizin ayakları yere basmıyor.
Peki gelecek seçimlerden önce yeni Anayasa’ya “Başkanlık sistemi”ni yerleştirip, ardından Çankaya’ya çıkma hesaplarında “Suriye fatihi 1. Recep Tayyip Erdoğan” olmak gibi bir siyasal hesaba ne dersiniz ?
Mümkün. Son dönemde söylediklerindeki zemberek boşalmasını da göz önüne alırsak böyle bir hesabı olduğunu da ileri sürebiliriz.
Bir kaç gün önce İtalyan Corriere della Sera gazetesine bir demeç verdi. Gazete demeci haberleştirirken başlığa “'NATO'dan Suriye'ye askeri müdahale istemeye hazırım” cümlesini çıkardı. Dün Başbakan bu başlığın kendisine ait olmadığını, demeci alan gazetecinin kendi çıkarımı olduğunu söyleyerek yalanladı.
Bu iyi. En azından savaşa bir adım daha yaklaşmış olmuyoruz.
Ama bir adım daha uzaklaşmış da olmuyoruz.
Şu sözler o demecin yalanlanmayan bölümünden:
“..."Esed rejimi sona erdi. 10 bin ölü, Türkiye’ye sığınmış 23 bin, Ürdün’e sığınmış 100 bin mülteci var..... Artık durum çok vahim. Şu ana kadar Suriye’ye karşı sabırlı olduk ama hükümet hata yapmaya devam ederse bu artık 5. maddede zikredildiği gibi NATO’nun meselesi haline gelir...”
NATO’nun meselesi mi?
İyi ama NATO dediğin askeri bir örgüt. Sosyalist sistemle savaşmak için kurulmuştu. Sosyalist sistem çöktü. NATO uzun süre işlevsiz kalmanın sıkıntısını yaşadı. Şimdi ise Dünya, en azından Ortadoğu jandarması rolünü benimsemiş gibi. Yani Başbakanın “...NATO’nun meselesi haline gelir” cümlesi savaş demektir ve başka da bir şey dememektir.
* * *
Hatırlayın. Amerika’da Bush yönetimindeki “Neo-Con” iktidar Irak’a saldırı hazırlıklarına başladığında dünyanın barış savunucuları ayağa kalkmış ve “Irak’ta savaşa hayır” haykırışları ile sokaklara dökülmüştü.
En başarılısı Türkiye’nin barış savunucuları oldu. Barış Girişimi’nin başlattığı kampanya medyada, sokaklarda, alanlarda, Ankara’da, Çankaya’da, Meclis’te boy gösterdi; neredeyse geceyi gündüze kattı ve Türkiye ABD’nin kuyruğunda Irak’a girip komşusuna saldıran ülke rezilliğine düşmedi; Irak’ı kana bulayan saldırının suç ortağı olmadı.
Peki, Suriye ile savaş neredeyse kapıya dayandı. Ama benim kulağıma “Suriye ile savaşa hayır” gibi bir slogan bu güne dek çalınmadı. Suriye konusunda Türkiye kamuoyunda ve hele hele barışı savunmayı ilke edinmiş kesimlerdeki, haydi umursamazlık demeyeyim ama, durgunluk size şaşırtıcı gelmiyor mu ?
Bana geliyor da...