Emlak komisyonculuğu ve inşaat müteahhitliğini iyi yapan, iyi yaptığı için de servet üstüne servet yığan, ama nedense siyasette de boy göstermek isteyip, ABD başkanlığına aday olan ve…
Ve kazanıp koskoca Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) başına bela olan o kavuniçi saçlı tuhaf adam, dört yıllık başkanlığının sonunda yeniden seçilememeyi aklı almadığı için iyiden iyiye sapıttı. Türkçede ancak "meczup" sözcüğü ile karşılanabilecek işler yapıyor, adımlar atıyor, cümleler kuruyor.
Neyse, dünkü kepazelikten sonra sanırım (ve umarım) kolu kanadı kırıldı; burnu iyice sürtüldü.
Zaten şunun şurasında da 12 günü kaldı.
Ama Trump'ın "Senatoyu kuşatın, gücümüzü gösterin" talimatına uyup toplantı halindeki Senato'yu basan, kuşatan, zorbalığın daniskasını kullanacak kadar gözü dönmüşler de belleğimizde kaldı. Hem de silinmemecesine.
Trump "yandaşları"nın kim olduklarını gösteren dünkü fotoğraf ve video yağmurundan en çok akılda kalan galiba o kafasına ayı postu geçirip üstüne boynuz takıp, eline kızılderili mızrağına benzer bir silah(!) alan o üşütük herif oldu.
Bence pek öne çıkmayan bir başka fotoğraf vardı ve daha anlamlıydı. O fotoğrafı şuraya koyayım.
T-Shirt'ünün üstünde "Kamp Auschwitz" yazıyor. Hitler döneminde Yahudilerin, komünistlerin, sosyalistlerin, sosyal demokratların, Çingenelerin topluca yok edildiği toplama kamplarının en uğursuzunun adıdır Auschwitz Toplama Kampı.
Peki ABD'de demokrasiye yönelen bu alçakça saldırı yaşanırken, "yandaşlarını" art arda attığı yeni tweet'lerle yüreklendiren, "Daha, daha, daha" diyen yani açıkça anayasal suç işleyen Trump'ın Twitter hesabının askıya alındığı duyulunca Türkiye'de neredeyse yas tutanlara ne diyeceğiz?
Hâlâ ulaşılabilir mi bilemem. Ama sosyal medyada dün, gün ve gece boyu Trump'ın Twitter hesabının kapatılmasına yas tutanların mesajları zifiri karanlık bir zihniyeti yansıtan yorumlar eşliğinde kol geziyordu.
Görünüşte sosyal medyanın dizginlerini elinde tutan şirketlere "Özgürlükleri kısıtlıyorlar. Yarın bir gün bizimkileri de yasaklayabilir, meselâ biricik Reisimiz Tayyip Erdogan'ın sosyal medyadan bizlere seslenmesini önleyebilir bunlar" diyerek özgürlük savunucusu kılıfında mesajlardı.
Ama dikkatli okunursa, moda deyimle "satır arası okuması" yapılırsa dile getirilen kaygıların özgürlük, sosyal medya, şu, bu olmadığı; aslında "Erdoğan'la iyi arkadaşız. İyi anlaşıyoruz" diyen Trump'ın iktidarının son bulması ve yerine AKP Reisi hakkında pek de has niyetler beslemediğini aylar önce açık etmiş Biden'ın gelmesinin kesinleşmesinden kaynaklanan kaygılardı bunlar.
Trump'ın gitmesinden, Biden'ın gelmesinden kaygılananlara, özellikle bunu iyice belli eden su kuşlarını rahatlatmak gerek. (Su kuşu dediğim karabatak, martı değil. Onlar dün de sakin sakin yüzüyor ve balık avlıyorlardı. Ama pelikanlara bir hâl olmuştu).
Evet, onları rahatlatmak gerek.
Merak etmeyin ABD'nin Türkiye politikalarında öyle köklü, sizleri kederlere boğacak değişiklikler olmaz. Olsa olsa meczup olmayan bir başkan ve ona uyumlu bir ekip gelir.
"Biden gelince ABD başkanı ile ilişkiler Trump'dan daha kötü olacak" diye de kaygılanmayın. Nasıl olsa Trump'tan daha kötüsü, daha densizi olamaz. Ama sizi kaygılandıracak kadar zora düşeceğiniz ilişkiler de olamaz.
Trump, Biden, falan filan farketmez. Onlardan birilerine bir zarar gelecekse o zarar bizlere, milliyetçilik ilkelliğine kapılmamış, demokrasiyi özgürlük ve hukuk devleti bileşeninden ayırmayan bizlere gelir.
Siz su kuşları ve benzerleriniz rahat olun e mi?