Önce "Kar yağdı, yağmadı… Kuraklık tehlikesi geçti, geçmedi" sohbeti ile oyalandık. O bitmeden bu kez de "İyi Partili siyasetçiye ve onun konuşmalarını haberleştiren gazetecilere kim saldırdı" itiş kakışına daldık…
Ve yaşamsal, hem de küresel ölçekte yaşamsal bir haber arada kaynadı gitti. Ben sadece T24'te ve Duvar'da okudum. Başka yerlerde de yer aldı mı bilmiyorum. Bildiğim, mesleğimiz açısından yerin göğün inletilmesi gereken bir haberi anlı şanlı "ana akım" medyamız görmezden gelmeyi yeğledi.
Şaşırdık mı?
Hayır.
Gözünden kaçanlar için ben haberi özetleyerek aktarıyorum:
"…Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, Covid-19'a karşı 49 yüksek gelirli ülkede 39 milyon doz aşı yapıldığını, en düşük gelirli ülkelerden birine ise sadece 25 doz aşı verildiğini söyledi. DSÖ Başkanı sözünü sakınmadı: Feci bir ahlaki başarısızlığın eşiğindeyiz, dedi."
Etiyopya gibi yoksulluğu en çok ve hemen her an yaşayan bir ülkeden gelen bir mikrobiyolog olan DSÖ Başkanı'nın adının nasıl söylendiğini bilmiyorum, ama sözünün tokat gibi sert ve kesinlikle doğru olduğunu biliyorum:
Evet, Küresel çapta bir ahlâk çöküşü yaşıyoruz.
Tek cümleye sığan bir "gerçek"le karşı karşıyayız:
"49 yüksek gelirli ülke 39 milyon doz aşı satın aldı; en düşük gelirli ülkelerden birine ise sadece 25 doz aşı verildi."
Gelin, bu tek cümleyi daha kısaltalım: Varsıllar yaşasın, yoksullar geberirse gebersin!..
"Yanlış" diyen beri gelsin de boyunu görelim…
Haydi bir daha: Varsıllar yaşasın, yoksullar geberirse gebersin!..
Kim bunu diyen(ler).
Artık ezberledik. Google sormadan sayabiliyoruz. Pfizer-BioNtech, Moderna Sinovac, Sputnik V.
"Aşı pazarı"nda adı öne çıkanlar bunlar. İlk ikisinin "malına" RNA tabanlı aşı deniyor. Aşı üretim sektöründe yeni bir buluş olarak kabul ediliyor. Öteki ikisi için "viral tabanlı" ya da "geleneksel aşı" deniyor.
Kim ya da ne bunlar?
Cevap çok kısa: Şirketler. Aşı üreten küresel şirketler.
Pfizer-BioNtech Amerikan ve Alman ilaç şirketlerinin ortaklığı. Aşıyı üretip birlikte pazarlıyorlar. Moderna bir Amerikan şirketinin. Sinovac Çin, Sputnik V Rus şirketi.
Yazılanlardan öğrendiğimiz, hepsi iki doz olarak uygulanacak. Çift doz üstünden fiyatları da belli : Pfizer-BioNtech 39 Dolar. Moderna 50 Dolar. Sinovac 60 Dolar. Sputnik V 20 Dolar.
Uyarıyorlar: Bu fiyatlar değişebilir. Artabilir de, biraz ucuzlayabilir de. Üstelik bu değişiklikler gün be gün bile olabilir. Satın alınan doz miktarına göre büyük indirimler de yapılabilirmiş ve yapılmış da. Mesela Avrupa Birliği Pfizer-Biontech aşısını toplu alım yaparak çift dozu 14 dolardan almış. Demek sıkı pazarlık yapılmış…
Uyarıyorlar: Aşıların patentleri sıkı koruma altındadır. Bu şirketlerden başkaları üretemez.
Uyarmıyorlar ama biliniyor: Bu aşıları parayı bastıran alır.
Son cümle iyi anlaşılsın: Aşıları, Koronovirüs'ün ırkına, diline, dinine, milliyetine bakmadan, yeryüzünün güneyinde, kuzeyinde, doğusunda, batısında yaşadığına aldırmadan canını alacağı 8 milyar insan değil, parayı bastıran, bastırabilen varsıl ülkelerin insanları elde edebilecek.
Bir örnek varsıl hem de çok varsıl ülke Kanada nüfusunun on katına yetecek kadar aşıyı ya satın alıp depolarına koydu ya da sipariş edip sağlama bağladı.
Afrika'nın kıyılarındaki ve derinliklerindeki karaderili yoksullar, Güney Amerika'nın, Orta Amerika'nın yoksulları ise hastalığı ölmeden atlatabilmek için duadan öte sığınağa sahip değiller.
Bu satırları okuyan kimileri "O şirketlerin, o aşıyı bulup üretmek için harcadıkları araştırma giderleri ne olacak peki" diye soracaklar. Ardından "Patent hakkı ne demektir bilmiyor bu gazeteci" diyecekler.
Patent hakkının ne demek olduğunu biliyor bu gazeteci.
Radyoaktif elementleri bulan, Radyoloji bilimini kuran Marie Curie, nükleer teknolojinin önünü açan Albert Einstein, kuantum fiziğini ve ışınım yasasını bulan Max Planck gibi bilimsel araştırmanın ve buluşların en büyüklerinin yanısıra üniversite ya da enstitü laboratuarlarında geceyi gündüze katıp insanlık için araştıran, büyük (ya da küçük) buluşlara katkıda bulunan binlerce ve binlerce genç yaşlı, kadın, erkek bilim insanı patent hakkı elde edip zenginler sınıfına atlamak için değil alçak gönüllü maaşlarla insanlığa (Bir daha: İnsanlığa) hizmet için çalıştılar, çalışıyorlar.
"Konuyu dağıttın, aşıları konuşuyorduk" diyen mi oldu?
Olur, tıp biliminin aşılar bölümünde kalalım:
Kuduz aşısını bulan Louis Pasteur'den söz edelim mi?
Hani 19. yüzyılın ikinci yarısında bütün meslek ömrü boyunca Strassburg, Lille üniversitelerinde ve son olarak onun adı verilen Pasteur Enstitüsünde çalıştı. Kuduz aşısını bulup "ulusal kahraman" ilan edildiğinde, imparatorun yüklü bir para ödülü önerisine "Para değil bir laboratuvar istiyorum" dediği rivayet olunan Louis Pasteur'dan….
O çok mu eskilerde kaldı?
Peki 1995'de bu dünyada göçen Jonas Edward Salk'a ne dersiniz ? Bütün ömrünü virüsler üstüne çalışarak, arayarak, bularak geçiren ve sonunda "çocuk felci"'ni yenen virolog doktor Jonas Salk'tan söz ediyorum.
Ölümünden sonra yazılan bir bilimsel makalede ondan şöyle söz edildi:
"Salk, bulduğu çocuk felci aşısı için patent çıkarmadı. Önerenleri reddetti. Eğer patent çıkarsaydı en az 7 milyar dolar kazanç sağlayacaktı. Jonas Salk insanları kurtarmayı seçti."
İnsanlığın yaşadığı en büyük felaketlerden birinin, Koronovirüs'ün yol açtığı küresel salgın'ın (Pandemi'nin) pençesindeyiz. Bütün insanlık kitesel ölümlere yol açan bu küresel salgından korunmak, kurtulmak istiyor.
Ama aşıların patent hakkını elinde tutan dev ilaç şirketleri insanlığa değil, parası olanlara kurtuluş sunuyor.
Sağlık alanında patent hakkı böylece metalaşmış oluyor.
"Kapitalizm koşullarında sağlık" da sermayeye "kâr" sağlayan bir ekonomi dalına dönüşüyor.
Kapitalizmde ise tüketici vardır, müşteri vardır ve insanlığın temel hakları gibi bir kavramın yeri yoktur.
Covid - 19 ile mücadele de onca parlak sözün, göz alıcı açıklamaların, göz yaşartıcı cümlelerin cilası kazınınca sonuç "Varsıllar yaşasın, yoksullar geberirse gebersin"den ibaret bir "gerçek"e dönüşüyor.