Son günlerde yazdıklarını ciddiyle almamız gereken, entelektüel birikimleri zengin, farklı düşünseniz bile yazdıklarını okumanız gereken kimi yazar meslektaşlara bir haller oldu. AKP ile muhaliflikleri sadece AKP’ye muhalif olmakla sınırlı olanlar arasında mutlaka bir saf tutulması gerektiğini öğütlüyorlar. Buna uymayanları “…içinden geçtiğimiz bu kendine özgü devrimi…” anlayamayanlar olarak damgalıyorlar.
Üstüme alınmayayım dedim. Çünkü o yazılarda tanımlanan, solculuğu “AKP karşıtlığına indirgemişlerden” olmadığımı düşünüyorum. Ama içinden geçtiğim kendine özgü bir “devrim” de görmüyorum. Tabii bana çaktırmadan geçiyorsa onu bilemem…
Hayır, “devrim” kavramını “Bir üretim biçiminden bir üst üretim biçimine geçmek”le sınırlayan, özetleyen, yalınkatlaştıranlardan değilim. Ama kimse bana AKP iktidarında Cumhuriyetin kuruluşundan beri sürüp giden “asker-bürokrat” egemenliğine son veren, devrim diye nitelenebilecek bir halk iktidarı masalı da anlatmasın. Hele hele demokrasinin geliştiği, zenginleştiği, derinleştiği bir iktidar dönemi mavalı hiç anlatmasın…
Daha kestirmeden söyleyeyim:
AKP – Cemaat kapışmasında “ya o, ya o” dayatmasıyla “AKP’den yana mısın, Cemaattan yana mı” sorgulaması benim ve benciliyen pek çok kadın ve erkek için ne bir anlam taşıyor, ne bir etki yaratıyor.
Keza toptan “ulusalcı” diye tanımlanan, kimi ırkçılığa kadar düşmüş, kimi Atatürkçülüğü neredeyse bir din bellemiş kesimlerle AKP arasındaki amansız itiş kakışta birinden birinin yanında saf tutma zorunluğu, dayatması benim ve bencileyin kişilerin iskelesinden kıymık bile sökemez.
Böyle sorular, böyle dayatmalar “Yangından yana mısın, kundakçıdan yana mı” sorusu kadar saçma.
Ben itfaiyeden yanayım.
“Vebadan yana mısın, koleradan yana mı” sorusu kadar zırva.
Ben doktordan yanayım...
* * *
Siyasal duruşumuzu, konumlanışımızı, tercihlerimizi AKP yandaşlığı ya da karşıtlığı gibi sefil, dar ve kısır bir aralığa tutsak etmek niye?
Ne SGK dışı güvencesi olmayan yurttaşların hekime ve sağlık kurumuna ulaşmasında AKP’nin attığı adımları beğenmekten geri kalırım, ne E-devlet uygulamasında örümcek bağlamış bürokrasiyi aşma kolaylıklarını alkışlamaktan gocunurum…
“Fakat sağlık sisteminde çok büyük aksaklıklar var” yollu itirazlara “Biliyorum. Ama bugünkü durum eskisinden daha iyi. Bize düşen ‘daha iyi’den ‘daha da iyi’ye ulaşmak için mücadele olsa gerek” derim.
Ama yukarıda saydığım bir kaç olumlulukla yetinip AKP iktidarının küresel kapitalizmin (“Vahşi kapitalizm dönemine dönüş “ diye de okuyabilirsiniz) ülkemizdeki siyasal temsilcisi olduğu gerçeğini de gözardı filan etmek gerekmiyor.
Kürt sorununda “mış gibi” yapan bezirgan kurnazlığını yutmak ve “Canım işte barış sürecini başlattı ve yürütüyor” yollu AKP güzellemelerini benimsemek niyetinde değilim.
Kürt sorununu çözmekten söz ediyorum. Bezirgan pazarlıklarından, “Şu kadarını vereyim, fit ol… Yetmedi mi?.. Peki biraz daha vereyim ama bak bu son haaaa” yollu yıvışıklıklarından değil…
* * *
Daha da kestirmesi:
AKP ve kimi karşıtlarını önümüze koyup “Ya o, ya o… Seç” dayatmasına cevabım(ız) pek yalın:
- Ne o; ne o!..