Başlığa bakıp, yüzünüze belli belirsiz bir bıkkınlık somurtuğu yerleştirip, yazıyı okumadan bir başka T24 yazarına geçip gittiyseniz, şaşırmam, alınmam, canımı da sıkmam.
Öyle ya, Osman Kavala üstüne, Selahattin Demirtaş üstüne, Selçuk Mızraklı üstüne, yurdum hapishanelerinde hukuku pervasızca çiğneyip volta atmaya mahkum edilenler üstüne yazılmadık, söylenmedik ne kaldı?
Bunca yazı, bunca konuşma, bunca açıklama, dahası Anayasa Mahkemesinden (AYM) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) kadar hüküm kesmemiş, AKP yargısının talimatla verdiği mahkumiyet kararlarını açıkça mahkum etmemiş kaç yüksek yargı kurumu kaldı?
Mahkumiyet kararlarının açıkça mahkum edildiği ve bunun hiçbir sonuç doğurmadığı bir ülkede yaşıyoruz…
İnanması güç ama artık buna şaşırmıyoruz da.
E peki, bilinenleri tekrarlamaktan öte bu yazıya neden gerek duyuldu öyleyse?
Öyle ya, madem gazete yazısı yazılıyor, "konu bereketi"nin sağanak olup tepemize yağdığı bu ülkede "konu kıtlığı" mı vardı ki yeniden Osman Kavala üstüne bir yazı?
Bakın erbabı bilir, gazetede yazan bir konu tasarlar ve onu yazar.
Ama bazan da yazı kendini yazdırır..
Tıpkı bu yazı gibi…
AKP Reisi Afrika'daydı. Dönüş yolunda uçakta kendi gazetecilerini toplamış ve onların sorularını (sorular?) cevaplamış.
Gazeteci denen kadın ve erkeklerin menemen bardağı gibi bir masanın çevresine toplandıkları, tam odak noktasında da Cumhurumun ve AKP'nin başkanının yerleştiği fotoğrafa dikkatle baktım, yanılma olasılığından dolayı döndüm bir daha baktım.
Yok.
Prompter yok.
Fısıltıyla sufle verecek o gazeteci de yok.
Yani mecburi promptersiz konuşacak Reis var.
Konuşmuş.
Korkmayın uzun uzun aktarmayacağım. Sadece birkaç paragrafçık. O kadar:
"…10 tane büyükelçi bu açıklamayı niye yapar? Bu Soros artığını savunanlar, bunu nasıl bıraktırırız gayreti içindeler. Söyledim Dışişleri Bakanımıza, bizim bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz…"
Nasıl ama?
Artık büyükelçiler tane ile sayılıyor. 10 tane büyük elçi, 5 patates, 2 patlıcan, 7 kesme şeker…
Olmuyor demek. Promptersiz olmuyor. Ama derdi de bana (bize) düşmedi. Biricik Reislerini promptersiz konuşmak zorunda bırakanlar düşünsün…
Söyleyen benim gibi, sizin gibi sıradan yurttaşlar değil, bu ülkenin koskoca cumhurbaşkanı. Eğer o "Bu 10 tane büyükelçiyi ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz" demişse, ki demiş, bunun devamı gelir, sonuçları olur. En kestirmesi bu 10 tane büyükelçi gerisin geri ülkelerine yollanır. Diploması diliyle söylersek "Persona non grata" yani "istenmeyen kişi" ilan edilirler.
Yani promptersizlik kazası değilse, önümüzdeki günlerde 10 tane büyükelçi yolcu; 10 tane yeni büyükelçi gelecek demektir…
Gelelim can alıcı paragrafçığa. Yine 10 tane büyükelçiye sesleniyor Reis:
"…Türkiye'ye böyle bir ders vermek haddinize mi sizin? Kimsiniz siz? Neymiş? Kavala'yı bırakın. Sen kendi ülkendeki haydutları, katilleri, teröristleri bırakıyor musun? (…) Konuştuğun zaman sana verecekleri cevap şudur, 'yargı bağımsızdır'. Sizde yargı bağımsız da bizdeki yargı bağımlı mı? Bizdeki yargı, bağımsızlığın en güzel örneklerini veriyor…"
Nihayet ayıldım. Nihayet gerçeği öğrendim. Ben, bunca yıldır yakından tanıdığım Osman Kavala arkadaşımın gezi direnişini finanse etmek, yani parayı bastırıp gezideki gencecik kadın ve erkeklere "Haydi direnişe geçin dediği" filan gibi deli saçması iddialarla suçlandığını düşünüyordum.
Yanılmışım. Meğer Osman Kavala'yı tanımıyor muşum. O bir haydut, bir katil, bir terörist imiş.
Kim söyledi?
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, bu ülkenin iktidar partisinin Reisi ve bu ülkenin tek yargıcı söyledi.
Hani "Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet" deniyordu ve sürekli yinelenerek bize ezberletiliyordu ya… Artık ona bir "tek" daha eklendi.
Bundan böyle:
Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet, tek yargıç.
Kavala tutukluymuş, henüz mahkeme hüküm kesmemiş, hakkında AYM'nin, AİHM'in kararları varmış….
Geçiniz.
Tek başına hüküm kesen bir yargıç var artık.
İnandım, bizde yargı sahiden bağımsız.
Hukuktan bağımsız…