Önce zorunlu değil ama gerekli bir kaç açıklama:
Önce zorunlu değil ama gerekli bir kaç açıklama: Bir: Tempo24 solun ve sosyalizmin sorunlarının tartışılacağı bir ortam (=medya) değil. Onun okur kitlesinde solla, hatta siyasetle ilgilenmeyen, yaşamı daha farklı ilgilere odaklanmış kesimler de var. Kaldı ki solun ve sosyalizmin sorunlarının bir e-gazetenin, günlük (hatta internet ortamı sözkonusu olduğuna göre saatlık, dakikalık) bir kitle yayınının sayfalarında sürdürmek mümkün de değil, doğru da değil. Önceki gün yayınlanan “Sol’da Sıcak Yaz” başlıklı Tırmık bir “köşe yazısı”nın sınırlarını zorlayan, içinde haber değeri taşıyan bilgiler içeren bir yazıydı. Nitekim Tempo24 yazıişleri de o Tırmık’ı aynı anda bu e-gazetenin haber bölümüne de yerleştirdi. İki: Dünkü Tırmık’ta da değindim, yazı beni de şaşırtan bir ilginin odağına oturdu. “Yorum yaz” kutusuna” yollananları sizler de okuyabiliyorsunuz. Bu okur tepkilerinin yedi, sekiz katı da e-mektupla doğrudan bana yollandı. Deyim uygunsa “ratingi en yüksek Tırmık” o yazı oldu. Yazıyı umutla karşılayanlara (sayıca azdılar) ve şiddet ve nezaket(sizlik) dozu birbirlerinden farklı da olsa olumsuz değerlendirenlere (sayıca çoktular) tek tek cevap vermeye niyetim yok. Bu hem internet gazeteciliğinin ilkeleriyle çelişir; hem ayıramayacağım kadar zaman gerektirir; hem de ucu sonu olmayan bir polemik dizisini tetikler... Ama bu kadar yoğun olumlu, olumsuz tepkiyi yok saymak, söylenenlere kulak asmamak da yakışık almaz. O yüzden dünkü Tırmık’la noktalamayı tasarladığım bu konuya bugün de ve son olarak değineceğim. * * * Önce konuyu çok önemseyen ve olumlayan, hatta kimileri beni ürkütecek kadar umutlar büyüten okurlara dostça ve önemli bir uyarı: İlk günkü yazının son cümlesini gözardı etmeyin. O küçük paragrafı yeniden aktarıp hatırlatayım: “...Yaz güneşinden yararlanıp sonbaharda bereketli bir hasat mevsimi mi yaşanacak, yoksa ‘küçük dükkancılığın’ cenderesinde boğulmaya devam mı edilecek sorusu henüz yanıtsız...” Tamam ciddi bir arayış var ve bu arayış ciddiye alınmalıdır. Ama sonunda ne bulunacağı ya da bir şey bulunup bulunamayacağı henüz belli olmayan bir arayış bu. Zaten ben de sadece böylesi bir arayışın varlığını okurlarla paylaşmayı hedeflemiştim. Yazıda olmayan, yer almayan anlamlar ve sonuçlar çıkarmak yanıltıcı olur. Uyarmakta yarar görüyorum. * * * Bir de o Tırmık’ı öfkeyle, küçümsemeyle, alayla, hatta hakaretle karşılayan okur tepkileri var. Küfür içerenler “yorum yaz” kutusuna yollandıysa bunlar Tempo24 tarafından süzülüyor ve yayınlanmıyor. Ama doğrudan bana e-mektup yollayanlar için böyle bir engel yok. Sövüp sayanlar genellikle bu kanalı kullanmış. Bir yazıyı olumsuzlamayı anlayabiliyorum da onu yazdığım için bana sövüp sayanları anlayamıyorum. Acaba nasıl bir ruh hali bilgisayar başına oturup o küfürleri sıralamaya yol açabilir ? Bunu bilemiyorum. Tabii bilmem şart da değil. Küfürlü, alaycı, küçümseyici, akıl verici, dalga geçici, öfkeli de olsa bütün “olumsuz” tepkileri dikkatle okudum. Sonra da önüme somut bir soru koydum: Peki ne öneriyorlar ? Benim bulabildiğim cevap pek ürkütücü: Hiç ! Evet, kocaman bir hiç. Yanılmıyorsam tepkilerinden birinde bir okur da kullandı, bizim Ege’de pek sevdiğim bir halk deyişi vardır: “Yorgunu yokuşa sürme” derler. Doğrudur, yorgunsa ve yokuşa sürülürse çıkamaz; çıkamadığı bir yana çıkanlara da yük olur... O yüzden lafı dolandırmadan vurgulamalı: Bir takım adamlar ve kadınlar yokuş tırmanıyorlar. “Bir büyük buluşma üretilebilir mi” sorusuna yanıt arıyorlar. “Benim olsun küçük olsun” yerine “Bizim olsun, hepimizin olsun ve büyük olsun” umuduna sarılıp kolları sıvamışlar. Başarabilirler mi ? Bilmiyorum. Başarırlarsa ne olur. Biliyorum: İyi olur. Başaramazlarsa ne olur? Onu da biliyorum: Solun hali bugün nasılsa yarın yine öyle olur... * * * Son olarak kişisel bir not: Kimi okurlar benim sözünü ettiğim arayışın bir halkası olduğum, yokuş tırmanan adam ve kadınların içinde yer aldığım gibi bir sonuç çıkardılar. Yanlış. Gazetecilik yaptığım sürece hiç bir siyasi partiye üye olmam. Bu 70’li yıllarda yaşadığım tatsız deneylerden sonra edindiğim çok kişisel ama çok temel bir ilke. O yüzden kendime çok yakın bulduğum, varlığından heyecanlandığım, elimden geldiğince yardımcı olmaya çabaladığım ÖDP’ye de üye olmadım. Yokuş tırmanan adamlar ve kadınlar bir büyük buluşma üretebilir ve bir siyasal örgüt oluşturabilirlerse bu beni sevindirir, heyecanlandırır, gücüm yettiğince yardımcı olmaya çabalarım. Ama üye olmam. Olursam, gazeteciliğin, haberciliğin gerekleri sakatlanır. Yok ille de üye olmak istersem gazeteciliği bırakırım.