Toz duman biraz aralandı. Günlerimizi gecelerimizi işgal eden "Sedat Peker TV dizileri", ya da "Veyis Ateş – SBK pazarlıkları", gazeteciliği avanta kapısı olarak gören bir takım asalaklar iyice ortalığa saçıldı ve şimdilik duruldu.
O toz duman arasında gölgede kalan çok yakıcı birkaç sorun da önümüze dikildi.
Birincisi:
AKP iktidarı kırk yıllık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü adlı devlet kurumunu sildi ve yerine adı "Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı" olan ve görevi AKP Reisi ve partisi için propaganda yapma, ayrıca iktidarın ve hele AKP Reisi’nin hoşlanmadığı gazetecileri ayıklama, basın kartlarını iptal etme, mesleklerini yerine getirmelerini önleme gibi görevlerle donatılmış, büyük bütçeli ve çok kabarık kadrolu bir kurum oluşturdu. Başına Fahrettin Altun adlı, hayatında iki satır trafik haberi bile yazmamış birini oturttu.
AKP Reisi 2018 Temmuz’unda bir KHK denen bir "saray fermanı" yayınladı. Fermanda aynen şöyle deniyordu:
"İletişim Başkanlığı, görevleri ile ilgili olarak gerekli gördüğü bilgileri bütün kamu kurum ve kuruluşlarından ve diğer gerçek ve tüzel kişilerden doğrudan istemeye yetkilidir. Kendilerinden bilgi istenen bütün kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiler bu bilgileri istenilen süre içinde öncelikle ve zamanında vermekle yükümlüdürler"
Yeteri kadar açık değil mi ?
Ama ben yine de tek cümlede özetlemek isterim:
Tüzel ya da gerçek kişilerle ilgili bütün bilgiler AKP Reisine bağlı "Propaganda Ba(ş)kanlığı’na verilecektir…
CHP her zamanki muhalefet anlayışı ile bu kişisel bilgilerin gizliliğine ilişkin evrensel ilkeyi yok eden fermana karşı yeri göğü ayağa kaldırmak yerine Anayasa Mahkemesine (AYM) başvurup KHK’nın iptalini istedi.
AYM geçen hafta "iptal istemi"ni görüştü ve yüksek mahkeme iptal talebini 5’e karşı 10 oyla reddetti.
Yani yüksek mahkeme kararıyla İletişim Başkanlığı denen kurum hepimizin kişisel ve özel bilgilerini elde etme yetkisiyle donandı.
Böylece birinci derece mahkemelerin çoktandır "hukuktan bağımsızlaşma" sürecine bu kez yüksek mahkeme yani AYM de eklemlendi.
Bundan böyle yolladığınız e-mailler, Twitter ya da Facebook mesajlarınızın içeriğinden tutun da kiminle ne zaman ve ne kadar süre ile telefonda konuştuğunuz, bankada paranız olup olmadığı, varsa kaç paranız olduğu, bunun ne kadarının Dolar, ne kadarının Euro, ne kadarının TL olduğu gibi özel bilgiler Fahrettin Altun nam zat üstünden AKP Reisi’nin elinin altında olabilecek. Hangi akşam kaç kadeh şarap içtiğiniz bilgisi de bunlara dahil mi henüz bilmiyoruz.
Göreceğiz.
Yüksek yargının en yüksek kurumu olan AYM’nin evrensel hukuk ilkelerine ne kadar bağlı olduğunu ise görmeyeceğiz.
Çünkü gördük…
AYM’nin hukukla sınavı bununla da bitmedi.
AYM, bir süre önce biçim eksikleri yüzünden geri yolladığı HDP’nin kapatılmasına ilişkin Yargıtay Başsavcılığı iddianamesini de dün oybirliği ile kabul etti.
Yüksek mahkemenin yüksek yargıçları iddianameyi incelemişler ve savcılığın iddialarının ciddi olduğuna, iddianamede yer alan kanıtların gerçekliğine karar vermişler ve o yüzden de iddianameyi oybirliği ile kabul buyurmuşlar.
Şimdi yargı süreci başlayacak.
Sanık iskemlesinde: Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) çeşitli kademelerinde görev yapmış 451 (Yazıyla: Dört yüz elli bir) üyesi.
Savcı iskemlesinde : Yargıtay Başsavcısı Bekir Şahin.
Yargıç koltuklarında: AYM üyesi 15 yüksek yargıç…
Savcının ihlal edildiğini, o yüzden de HDP’nin kapatılması gerektiğini iddia ettiği yasa maddesi: "Devletin bağımsızlığı, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, insan haklarına, eşitlik ve hukuk ilkelerine, milletin egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olamayacağı, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz, suç işlenmesini teşvik edemez".
Hukuk fakültelerinde, daha ilk sınıfta, taa Osmanlı döneminden kalma çok temel bir hukuk kuralını okuturlar:
Müddei iddiasını ispat ile mükelleftir…
Gençler için çevirisi: İddia sahibi iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür…
Savcıyı beklemeyin, iddianamenin açıklanmasını da beklemeyin. Yukarıdaki paragrafta aktardığım yasa maddesini satır satır okuyun ve HDP’nin bu yasanın neresini ihlâl edip kapatılacak kadar ağır bir suç işlediğini kendiniz tartın.
Ben tarttım.
Dilime gelen ilk cümle "Bu iddianameyi kabul eden yüksek mahkeme ne kadar yüksek" sorusu oldu.
Bu soruya bir cevap da verdim, Ama burada söylemeyeceğim.