1976'da Almanya'nın Neuss şehrinde, Ordu Aybastılı bir Türk işçi ailesinin kızı olarak dünyaya geldi. 2 yaşında Almanca'yı söktü ve Alman disiplinini öğrendi. Doktor olmaya çok küçük yaşta karar verdi. Kalp cerrahı olmaya ise üniversitede... Genç yaşlarından beri sayısız kalp ameliyatına girdi. Son 10 yıldır yapay kalbi modernleştirmek ve gerçek kalbe yakın hâle getirmek üzerine uluslararası düzeyde çalışmalar yaptı. 2012 yılında Avrupa'da yapay kalp nakli yapan ilk kadın doktor olunca, Alman medyasının dikkatini çekti. 2019'da Almanya'da yılın doktoru seçildi ve tanınırlığı arttı.
Bugün, dünyanın sayılı kalp ve yapay kalp cerrahlarından biri olarak kabul edilen Dilek Gürsoy'dan bahsediyorum.
Gürsoy, geçtiğimiz ay Eden Books tarafından yayımlanan kitabı "Buradayım! Çünkü İyiyim!"de hikâyesiyle tıp alanındaki profesyonellere, kadınlara ve göçmen ailelere ilham veriyor.
Taze çıkan kitabı vesilesiyle kendisine ulaştım ve Vancouver-Neuss hattında keyifli bir telefon söyleşisi gerçekleştirdik. Çok merak ettiğim hikâyesini kendi ağzından dinleme fırsatı buldum.
- Neuss'da doğduğunuz ilk evinizi anlatır mısınız biraz? Nasıl bir ortam, anne baba ne iş yapıyor?
Annem 47 sene bir araba parça firmasında işçi olarak çalıştı. Babam önce temizlikçilik yapıyordu, sonradan ölümüne kadar bir mendil fabrikasında görev yaptı. Doğduğum evi tam hatırlamıyorum. Lüks bir yer değildi elbette; bir oturma odası, bir yatak odası, bir mutfaktan ibaretti. Biz çocuklara ait bir yatak odası yoktu ama öyle bir ihtiyacımız da yoktu. Bildiğimiz buydu hayatta... Çok huzurlu ve mutlu bir aile ortamında büyüdüğümü söyleyebilirim.
- Almanya'da göçmen Türk bir ailenin çocuğu olmak nasıl bir histi?
Neuss'da doğup büyüyen her çocuk gibiydim. Herkes benden küçükken dışlandığım hikâyeler duymak istiyor. Öyle bir hikâyem yok. Annem babam çalıştığı için çok erken kreşe başladım. Almancayı ve Alman disiplinini iki yaşında öğrendim. O devirde öyle çocuklar birbiriyle alay filan etmezdi zaten. Maalesef bu tür şeyler bu devirde daha yaygın. Benim memleketim Neuss. Annemin babamın geldiği Ordu'nun Aybastı ilçesi ise kökenim ve oraya da çok bağlıyım. Doğup büyümesem de, o topraklara saygım ve özlemim sonsuz.
- "Benim herkesten daha iyi yapmam, daha çok şey başarmam gerek" diye düşündüğünüz olmadı o halde.
Yok, öyle bir düşüncem olmadı. Ben çok neşeli bir çocuktum. Kendimi fazla sıkmazdım, zorla hiçbir şey yapmazdım. Annem ve babam her zaman okumamı isterdi. "Oku, büyük adam ol, bizim gibi işçi olma" derlerdi. Ben de zaten doktor olmak istiyordum. Plan tamamdı yani kafamda. Asla ne kendimle, ne de başkalarıyla rekabete girmedim. Hırslı biri değildim ama çalışkandım, azimliydim. İşçi ailesinin çocuğu olmasam belki bu kadar azimli olmazdım, o bir gerçek!
- Babanızı kaybettiğiniz geceyi anlatır mısınız?
10 yaşındaydım. O gün hastaydı babam, hatta gündüz hastaneye gittik. Sonra yattık. Abim de 11 yaşında. Ben annemle babamın yanında yatıyordum. Abim salonda. Ona rağmen abim babamın son nefesini duymuş. Yanımıza geldi, "Uyanın, babama bir şey oldu" diye. Annem yan binada oturan akrabaları çağırmaya gitti. Abim salonda ağlamaya başladı. Ben odada yalnız kaldım babamla. Anladım öldüğünü... Gayet dirayetliydim. Sarıldım, öptüm, veda ettim. Sonra akrabalar, polisler ve doktorlar geldi. Bağrışmalar çağrımalar. Annem dolaptan iki eşarp çıkarttı, ayaklarını ve çenesini bağladı. Babamı en son gri bir morg torbasında götürürlerken gördüm. Bu kadar.
- "Kalp cerrahı olmamın nedeni, babamın kalpten ölümü değil. Ama belki bilinçaltımda bir etkisi olmuştur." demişsiniz. Açıklar mısınız?
Yine herkes babamı kalpten kaybettiğim için kalp cerrahı olduğum hikâyesini duymak istiyor. Üzgünüm ama öyle duygusal, romantik bir hikâye yok kalp cerrahı olmamın arkasında. Bu soru bana o kadar çok soruldu ki çareyi "Belki bilinçaltından etkilenmişimdir." demekle buldum. Belki de öyledir, bilemiyorum.
- Küçük bir çocuğun neden cerrah olmak isteyebileceğini anlamaya çalışıyor belki de herkes. Yani insanların kesilip, biçildiği bir işe çocuklukta özenmek biraz sıra dışı bir durum değil mi?
Bilmem, biz küçükken çok Türk filmi izlerdik. Yeşilçam filmlerinde çok ameliyat sahneleri olurdu, belki hatırlarsınız. Biri kaza geçirir, ameliyathaneye alınır, cerrah makası ister, hemşire cerrahın terini siler. Filmlerde jinekolog veya dahiliye uzmanı pek görmeyiz. Bu nedenle doktorluktan anladığım cerrahlıktı benim. O filmlerdeki ameliyathane ortamı, ışıkları, insan hayatının o masada kurtulabilme heyecanı bana büyülü gelirdi çocukken. Kalp cerrahı olmaya ise, üniversitede eğitim görürken karar verdim.
- Küçükken doktorculuk oynayıp, bebeklerinizi filan kestiğiniz oldu mu?
Hayır, asla! Bebeklerimle oynamaya bile kıyamazdım. Başkasını da oynatmazdım. Çok güzel, pahalı ve değerli olduklarını bilir, yan yana dizer, izlerdim sadece.
- Türkiye'de dünyaya gelseniz, yine dünyanın en iyi kalp cerrahlarından biri olur muydunuz, sizce?
Hiç düşünmedim bunu. Ama ben kısmete çok inanırım. Alında ne yazıyorsa o olur. Türkiye'de doğmuş olsaydım başka bir hayatım olabilirdi. Belki daha iyi olurdu, belki daha kötü. Ama tekrar söylüyorum, Almanya'da bir işçi çocuğu olarak dünyaya gelmeseydim, bu kadar azimli biri olmayabilirdim. Annem, babam öldükten sonra Türkiye'ye dönmeyi, düşündü. Ona da "tamam" dedim. İtiraz etmedim. Hep neşeli ve uyumlu bir çocuktum. Sonra annem vazgeçti ve Almanya'da kaldık.
- Ordu'da hâlâ akrabalarınız var mı? Arada gidip geliyor musunuz?
Var ama son zamanlarda maalesef pek fazla gidemedim. Aybastı'daki akrabalarımızla pek yakın değiliz ama bağımızı da kopartmadık.
- Neden?
Açıkçası birtakım kıskançlıklar oldu zamanında. Araya biraz mesafe girdi. Annem 36 yaşında, gencecik bir kadınken dul kaldı. Çalışmaya, para kazanmaya devam etti. "Dul kadın, para kazanıyor, çocuklarını okutuyor, biz okutamıyoruz." lafları oldu. Çoğu insanların maddi beklentileri oldu birden.
- Geçen sene Almanya'da "Yılın doktoru" ödülünü aldığınızda neler hissettiniz? Bekliyor muydunuz bu ödülü?
İnanmayacaksınız belki ama böyle bir ödülün varlığından bile haberim yoktu. İşle o kadar meşgulum ki... Haberi aldığımda internete girdim, "Ne ödülü bu?" diye baktım. Tabii ki çok onurlandım, gururlandım, duygulandım! Meğer, yeni nesil yapay kalp üretimiyle ilgili yaptığım çalışmaları bilen bir doktor beni jüriye sunmuş. Jüri de epey ağır ve önemli isimlerden oluşan bir jüri.
- Medyanın dikkatini ne zaman çekmeye başladınız?
2012'de Neuss şehrinde yerel bir gazetede Avrupa'da ilk yapay kalp naklini yapan kadın doktor olmamla ilgili bir haber çıktı. Neuss'un gururu ilan edildim. Gazete yereldi ama haberi yapan gazeteci tecrübeli biriydi. O haber, önce Alman medyasında büyük yankı uyandırdı. Sonra Türk medyasında ve Avrupa medyasında... Bir anda medyatik oldum.
- Avrupa'da ilk yapay kalp nakli ameliyatını yapan kadın doktor olmak nasıl bir histi, peki?
İnanın ameliyathaneye girerken onu da bilmiyordum. Ameliyat esnasında "Dilek biliyor musun, Amerika'da var ama Avrupa'da ilk yapay kalp naklini yapan kadın sensin" dediler. "Aa öyle mi?" dedim. İşime baktım. Birinci, ikinci, üçüncü... Benim için hiç önemli değil. Hasta ayağa kalktı mı, önemli olan budur benim için. Açıkçası bununla da çok anılmak istemiyorum.
- Kitabı niye yazdınız? Kitabın konusu genel olarak ne?
O dönem, her gazeteci, hayatımın belli bir bölümünü haber yapıyordu. Doğrusuyla, yanlışıyla... Alman bir arkadaşım "Medyatikliğinden faydalan, kitap yaz. Kendi hikâyeni kendin anlat" dedi. Mantıklı geldi. Kitapta, göçmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiğimi, eğitimimi, klinikteki günlük hayatımı, mesleğimde kadın olarak yükselmenin zorluklarını ve yapay kalp nakli merkezinin önemini anlattım.
- Başarılı kadının her meslek alanında önü kesiliyor değil mi?
Maalesef. Başarılı ve özgüvenli bir kadınsanız, dünyanın neresinde olursanız olun ve hangi işi yaparsanız yapın problem yaşarsınız. Ben de erkek egemen tıp dünyasında bir kadın olarak göze batıyorum. Haksız eleştirilere uğruyorum. Ama önüme bakıyorum, aldırmıyorum. Fakat belki aldıran, pes etme noktasına gelen kadınlar olabilir, diye onları hikâyemle cesaretlendirmek istedim. Kadın dayanışmasına ve networküne çok önem veren biriyim.
- Hangi nedenlerle eleştiriyorlar sizi?
Mesela kitabın adından ötürü... "Buradayım! Çünkü iyiyim!" isminin çok özgüvenli olduğu söyleniyor. Ama doğru bu. Ben çok çalışarak geldim bulunduğum yere. Çok çalışan herkes iyi olabilir. Sonra literatüre girmemekle eleştiriliyorum. Henüz 43 yaşındayım, hâlâ girebilirim. Ben literatüre girmeye ayıracağım vakti ameliyathanelerde ve laboratuvarlarda geçirdim. 30 yaşından beri Amerika'da, Hindistan'da daha birçok yerde ameliyat yapıyorum. Literatüre girenlerin çoğundan kat kat fazla kalp ameliyatı yapmışımdır. Son 10 yıldır, yeni nesil yapay kalp araştırmalarının içerisindeyim ve bu konuda çok tecrübeliyim. Doktorlar olarak birbirimize ve çalışmalarımıza saygı duymamız gerekiyor. Hepimiz hastalarımızın sağlığı için uğraşıyoruz. Benim hedeflerim başka.
- Nedir?
Kendi yapay kalp merkezimi kurmak ve yapay kalbi gerçek kalbe yaklaştırmak istiyorum. Yani yapay kalp öyle gelişebilir ki, insanlar gerçek kalp nakline ihtiyaç duymayabilir. Onun için uğraşıyoruz 2010 senesinden beri. Bir yandan da Aralık ayında Düsseldorf'da özel bir hastanede kendi özel kliniğimi açmaya hazırlanıyorum.
- Hayırlı olsun! Kitap Türkiye'de, Türkçe olarak yayınlanacak mı?
Evet. Yayınevim gerekli görüşmeleri yapıyor.
- Kitapta göçmen çocuğu olduğumu da anlattım, dediniz. Ne anlattınız?
Aslında inanın bunu kitaba koymak gibi bir niyetim yoktu. Biz bu konuları çoktan aştık. Fakat annemin hikâyesini, onun çektiği çileleri anlatmak istedim. Benim iki abim ölmüş. Ben hiç tanımadım. Biri 10 aylıkken iyi beslenemediği için, diğeri 4 yaşında ağzında kanser çıktığı için... Okuması yazması bile olmayan bir kadın, Almanya'ya geliyor ve 47 sene çalışıyor. Tüm zorluklara karşı pes etmiyor. Okuyanlar bana "Özgüvenini kimden aldığın belli." diyorlar. Özellikle Almanlar annemin azminden çok etkileniyor. Ben de şaşırdım ama kitabın en çok ilgi çeken kısımları bu oldu. Buraya gelen ilk jenerasyon işçi ailelerin yaşadığı zorluklara ışık tuttu belki de.
- O yıllarda Almanlar'da Türkler'e karşı bir tepki de var herhalde, değil mi?
Yine benim hikâyem öyle değil. Babam öldükten sonra en büyük desteği Neuss'daki Alman komşularımızdan gördük. Almanlar disiplinlidir ama dost canlısıdır. Bilmiyorum belki Neuss küçük bir yer olduğu için, belki biz hemen uyum sağladığımız, kurallara ilk günden uyduğumuz için benim deneyimim bu yönde oldu. Ancak Türklüğümüzü, örf ve adetlerimizi de unutmadık. Zaten kimse de sizden bunu beklemiyor.
- Merkel'le tanışma hikâyenizden bahseder misiniz?
Çok saygı duyuyorum Merkel'e. O gün yapay kalbi anlattım kendisine. Bana çok mantıklı bir soru sorunca, beni can kulağıyla dinlediğini ve anlattığım tıbbi şeyleri anladığını fark ettim. Kendisi de fizikçi zaten. Çok akıllı bir kadın.
- Dilek Gürsoy çalışmadığı zamanlarda ne yapmaktan hoşlanır? Hobileriniz var mı?
Seyahat etmeyi seviyorum ama o bir süreliğine askıya alınmış durumda.
Futbol çok seviyorum. İyi bir Borussia Mönchengladbach taraftarıyım ve yıllık VIP abonesiyim. Aynı zamanda Galatasaraylıyım. Galatasaray UEFA şampiyonu olduğu zaman ve Süper Kupa'yı aldığı zaman sevinçten çılgına döndük burada.
Mentörlük yapıyorum. Kadınlar networkü benim için çok önemli. Tıp alanında hiç yok. Türkiye ve Almanya arasında bir köprü oluşturmaya çalışıyorum. Türkiye'den çok tıp öğrencileri arıyor, mesaj atıyor. Onları yönlendirmeye çalışıyorum. Gecenin ikisinde de olsa, mesajlarına cevap vermeye gayret ediyorum. Tanınmış olmamla birlikte bunları görev olarak görüyorum.