Benim gözümü dünyaya açtığım andan, onun gözünü dünyaya kapadığı ana kadar beraberdik biz. Dolu dolu 37 sene. Bu 37 senede çocuk oldum, genç kız oldum, iş kadını oldum, evlendim, anne oldum. Her birinde ondan çok şey öğrendim. Çok konuşmazdı belki... Çok belli etmezdi düşüncelerini... Ama her zaman arkadaştı, güler yüzlüydü, espriliydi ve arkamda kapı gibi dururdu. Orada olduğunu bilmek yeterdi. O gidince hayatımın bir kapısı kapandı, geriye ondan öğrendiklerim kaldı.
Seni çok özlüyorum babacığım. Bir gün kavuşacağımızı biliyorum. Babalar günün kutlu olsun!
1. Asla pes etme: Balık tutmayı babamdan öğrendim. Oltanın ucuna yemi tak. Hafif salla.. Bir kıpırtı hissettiğinde yavaş yavaş çek. Sonra zarif hareketlerle, balığın ağzını kopartmadan çıkart ve livara at. Öyle kolay olmadı, sekiz dokuz yaşında bir çocuk için. Çok denedim, "Beceremiyorum ben baba yaa.." dedim. "Becerene kadar devam et, lafa bak." dedi. Birkaç gün sonra ilk balığımı tuttum. Bir şeyi elde etmek istiyorsam, çok çalışmam, gerekirse defalarca denemem gerekiyordu.2. Çocuklarına yasak koyma: Üniversitede sigara içmeye başladım. Babama kızdığım bir gün yanında sigarayı yaktım. "Sigara mı içiyorsun sen?" diye sordu. "Evet, ne var?" dedim hışımla. Keşke kızsa da, ona yıllarca içtiği sigaranın hesabını sorsam... Bir şey demedi. Ertesi gün önüme bir kutu Cartier Light koydu. "Madem içiyorsun hafifini iç. Elindeki ağır." dedi. Kalakaldım. Sigara bana hiçbir zaman yasak olmadı. Bu nedenle hiçbir zaman cazip de olmadı. Çocuğuna bir şey yaptırmak ya da yaptırmamak istiyorsan, ona yasak koymaman gerektiğini babamdan öğrendim. (What you resist persists: Karşı çıktığın şey, kalıcı olur)
3. Ayaklarının üzerinde dur: Babam bize hep güven duydu ve kendi kararlarımızı kendi vermemiz için destek oldu. Özgürlüğün şahane bir şey olduğunu babamdan öğrendim. 20'li yaşlarımın başında para kazanmaya başladığımda, kendi evime çıkmak istememi anlayışla karşıladı. Ama hiç unutmam, uzağa gitmeyeyim diye, yan ve arka apartmanlardan daire bakmıştı. Babam beni hep özgür bıraktı ama bir arkadaş gibi gerektiğinde de yanımda olacağını hissettirdi. Günün sonunda yardım istemek, zayıflık belirtisi ya da utanılacak bir şey değildi.
4. Hata yapmak doğaldır: Hata yapa yapa, hatalarımızdan ders ala ala büyüyoruz. Babam bana hatalarımdan korkmamayı, onları beni geliştirecek yakın bir arkadaş gibi sevmeyi öğretti. Tıpkı sık sık tırmandığım bahçedeki incir ağacından düştüğüm bir gün, "Hafif atlattığın için iyi olmuş. Bundan sonra daha dikkatli olursun." dediği gibi. Bir keresinde de iyice yaşlanmış, gözleri görmez, koku duyusu çalışmaz hale gelmiş köpeğimiz Bıdık beni tanımayıp havlamış, o sırada deniz kıyısında bulunduğum için, kış günü boş bulunup denize düşmüş, sudan donarak çıktığımda Bıdık’a çok bağırmıştım. Babam hatayı Bıdık’ta değil bende bulunca ise çok şaşırmıştım “Bıdık’ın ağzı var dili yok. Üstelik çok yaşlı. O etrafındayken kendini tanıtman, yaklaşman, seni yakından koklamasına izin vermen lazım. O senden daha çok korkmuştur.” demişti. Bir musibet, bin nasihat olarak bana geri dönmüştü. Sanırım o gün en çok da dört ayaklı çocuklarımıza her zaman şefkatle yaklaşmamız gerektiğini öğrendim.5. Korkma: Canlı balıkları elle tutmaktan, denizdeki büyük dalgalardan, köpekleri severken dişlenmekten, kedilerin tırmıklarından, köpeklerle uyumaktan, doğadan, karanlıktan, yüksekten korkmuyorsam babam sayesindedir. Babam ölümle de dalga geçerdi hep. "Hepimizin gideceği yer Tahtalıköy!" derdi. Ondan hayatı hem sevmeyi, hem de fazla ciddiye almamayı öğrendim. Bu beş yıllık göç süreci, iki sene süren pandemi, sevdiklerimin kaybı zorlu oldu itiraf edeyim. Kırklı yaşlarımın sonuna doğru yaklaşmışken, hayatımda hiç bilmediğim korkularla tanıştım. Başka birine dönüştüğümü hissettim. Ama özümü hatırlamaya çalıştım ve kendime hep hatırlattım; “Korku zihnin bir oyunudur. Oyun bozanlık yok. Oyuna devam.”6. Ailenle paylaş: "Gençsin... Bilmediğin şeyleri denemek isteyebilirsin, aşık olabilirsin, imkansız aşklara tutulabilirsin. Hepsi normal. Ama paylaş ki, biz de seninle deneyimlerimizi paylaşalım. Bir şeye ihtiyacın olduğunda yanında olalım." Babam bu mantığa sahip bir insandı. Erkek arkadaşlarımla tanıştı, eve geldiklerinde muhabbet etti, hatta bizimle kağıt oynamayı da çok severdi. 20'li yaşlarımda bir kez eve haddinden fazla içkili geldiğimde, babam kolumdan tutup hastaneye götürdü. Hiç kızmadı. Sadece ertesi gün "Bilmediğimiz bir derdin mi var? Ailenle paylaş." dedi. Vardı, haklıydı. Ona danışmadan önemli bir karar aldığım zaman da “Pardon ama biz Şam babası mıyız?” ya da “İskele Babası mıyız?” diye sorarak beni güldürürdü.
7. Kendine inan: Babam duygu insanıydı. Sanatçıydı. Elinden her iş gelirdi. Sandal boyardı, marangoz ustalığında dolaplar yapardı. Çok rafine bir müzik zevki vardı. Eve Almanya'dan plaklar getirtirdi. Hat çizerdi, cam boyardı. Fotoğraf çekerdi. En çok da onu sevdi. Fotoğraf çekmeyi. Hayatın o eşsiz ve tek anını dondurup ölümsüz kılmayı. Hobisini işe dönüştürmeye karar verdiğinde ve sergiler açmaya başladığında belki de ellisine yaklaşmıştı. Babam bana hayallerimin peşinden gitmek için hiçbir zaman geç olmadığını öğretti. Her yaşta, aklıma koyduğum her şeyi gerçekleştirebilecek güçte olduğuma beni inandırdı.8. Büyük resme bak: Babam gittiği yerden mesajlar göndermeye devam etti. Interstaller filmindeki gibi önüme kitaplar attı. Kanada’ya taşınmadan bir ay önce yeni bir eve taşınan arkadaşımın kütüphanesini yerleştirmesine yardım ederken, kutudan rastgele seçtiğim ilk kitap Kanada seyahat kitabıydı. İkincisi de fotoğrafları babamın koleksiyonundan seçilmiş, içinde ismi yazan bir İstanbul kitabıydı. Babam Kanada kararımı onaylamış, biri dört ayaklı olan üç çocuğumla bu maceraya atılmamı desteklemişti. Onun sayesinde hayatımın en zorlu yolculuğuna çıkarken kendime inandım. Özellikle ilk yıl sık sık takılıp düşsem de, bu düşmeleri “karşıma çıkan engeller” olarak değil, sonu düzlüğe ve refaha çıkacak yolculuğun bir parçası olarak görmeye çalıştım. Yani parçalara değil, bütüne bakmaya çalıştım. Hala da çalışıyorum.9. Yeteneklerini keşfet: 13-14 yaşlarıma geldiğimde odama kapanıyor, çok kitap okuyor, şiir antolojilerini hatmediyor, şiir yazıyor, şiir yarışmalarına katılıyor, bir yandan kara kalem resim yapıyor, nedense müzayedelere ilgi duyuyor, müzayede kitaplarını yalayıp yutuyor, hangi ressam hangi resmi yapmış iştahla öğreniyor ve aynı zamanda da Galatasaray'da yüzüyordum. Beni kimse küçükken baleye yazdırmadı. Yazdırsalardı da beceremezdim. Hayatta zevk aldığım ve yeteneğim olduğu alanları keşfetmem için babam bana fırsat tanıdı. Bugün burada yazıyorsam, yine babam sayesindedir.10. Önemli olan mutluluğun: Babam mutluluğumu her şeyin önüne koyardı. Mutsuz olduğum işi bıraktığımda, ya da mutsuz olduğum insanların yanından kaçtığımda, bir gün bile bu durumu sorgulamadı. Bir bildiğim olduğunu söyledi.11. Güven duygusu: Küçüklüğümde hayal meyal hatırladığım bir kare var kafamda. Sanırım dört yaşlarındayım. Gece çok ateşim çıkıyor. Beni en yakındaki hastanenin acil servisine götürüyorlar. 70'lerin sonlarında acil servislerin hali ortada. Beni almıyorlar. Babam birileriyle kavga ediyor, üstüne üç dört hastane daha dolaşılıyor. Sonunda kendime gelip gözümü açtığımda ilk gördüğüm şey masmavi gökyüzü oluyor. Sabah olmuş, ateşim düşmüş, babam beni kucağına almış arabaya taşıyor. O mavi gökyüzü imgesini hiç unutmadım. Bana hep babamın güvenli kollarında olduğumu, ihtiyaç duyduğumda hep yanımda olacağını hatırlattı. Ben de tüm çocuklar gibi, güven duygusunu babamdan öğrendim.12. Herkes seninle aynı fikirde olamaz: Babamla sık sık tartışırdık da. Bazı konularda beni zorlar, hatta sinir ederdi. Herkesin her konuda aynı fikirde olamayacağını, farklı fikirlere saygı duymak gerektiğini, medeni bir şekilde tartışılabileceğini, müzakerenin ne demek olduğunu ben babamdan öğrendim.13. Kendinle gurur duy: Canım babam her başarımla gurur duydu ve bana da kendimle hep gurur duymam gerektiğini, insanın kendisiyle gurur duymasının utanılacak bir şey olmadığını, aksine daha iyi işler için motivasyon kaynağı olacağını öğretti. Hastalığının son zamanlarında onu hastaneye taşıdığımda tüm doktorlara ve hemşirelere "Benim kızım. Kendisi gazeteci." diye tanıtırken gözleri parlardı. Her yazımı, her röportajımı okurdu. Şu sıralar ben de çocuklarımın liseden mezun olmasıyla gurur duyuyor ve ben de sık sık kendimi “Kızım şöyle, oğlum böyle” derken buluyor ve onlara da başarılarının farkında olmalarını öğütlüyorum.
14. Aşk olmadan olmaz: Ben annemle sizin aşkınıza şahit olarak büyüdüm, baba. Birbirinize sarılarak muhabbet ettiğinizi, yanaklarınıza öpücükler kondurduğunuzu, tartışsanız da, sonradan birbirinize "Boncukcuğum" diye sarıldığınızı gördüm. Sen çok iyi bir aile babasıydın. Karına, kızlarına, torunlarına çok düşkündün, evinden bir yerlere çıkmak istemezdin. "Ancak beraber, kanca beraber" derdin hep. Son anına kadar annemle el ele tutuşmanızı, birbirinizin gözünün içine bakmanızı unutamıyorum. Ben de hep sizinki gibi bir aşk, dürüst, riyasız, gizemsiz, iyisiyle kötüsüyle her şeyin paylaşıldığı, yaşandığı bir hayat istedim. Burada çıtayı çok yüksek yere çıkarttın baba.
Ayşe Acar kimdir? Ayşe Acar 10 Ağustos 1974’de doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra 1996 yılında Sabah Gazetesi'nin reklam departmanında işe başladı. Sonraki yıllarda NTV ve Vatan Gazetesi'nin reklam departmanlarında yönetici olarak çalıştı. Kariyerini değiştirmesine yol açan olay, 2004 yılında ikizlerine hamile kalmasıyla gerçekleşti. Yazı işlerindeki arkadaşlarına hamilelik maceralarını anlatırken, kendini hafta sonu eklerinde köşe yazarı olarak buldu. Ayşe’nin İkizleri’nin ilk yazısı Vatan Gazetesi'nde 11 Eylül 2004’de yayımlandı ve çocukları Defne ile Ege'nin ilkokula başladığı 2011 yılına kadar sürdü. Nisan 2009'da "Anneee! Anne oluyorum!" isimli ilk kitabı yayımlandı. Bu süre zarfında Vatan Gazetesi'nin hafta sonu eklerinde spor, sanat, siyaset, iş, moda dünyasının etkili isimleriyle röportajlar yaptı. Ayşe 2017’de, ikizleri ve dört ayaklı çocuğu Mişka ile Kanada’nın Vancouver şehrine göçtü. Kanada’nın iklimine, kültürüne ve farklı bir dilde yaşamaya alışırken ortaya göç sürecinde yaşadığı zorlukları ve düştüğü gülünç durumları esprili bir dille anlattığı ikinci kitabı “Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” (2019-Kara Karga Yayınları) çıktı. 2019 yılında T24’te Göç Hikâyeleri köşesini yazmaya başladı. Yeniden başlamanın gücünü anlattığı ve Kanada’da yaşam ile ilgili ipuçları verdiği yazıları, birçok yeni göçmen için rehber niteliğinde oldu. Ayşe Acar aynı zamanda Oksijen Gazetesi için yurt dışında yaşayan başarılı göçmenlerle röportajlar yapıyor ve Vancouver’da çok dilli kampanyalar yürüten bir reklam ajansında müşteri ilişkilerini yönetiyor. |