Çoğunuz onu "Çocuklar Duymasın" dizisinin meşhur Mary Hanım'ı olarak tanıyorsunuz. Kendisi yetenekleri ve becerileri Mary Hanım'ın çok ötesinde olan bir sanatçı. Amerika macerası Lise 2'de, birincilikle kazandığı devlet bursuyla, ABD'nin New Mexico eyaletindeki United World College'da* (Birleşmiş Dünya Kolejleri) uluslararası bakalorya diploma programına kabul edilmesiyle başlıyor.13 yaşında başlayan müzikal ve tiyatro çalışmalarına lisede devam ediyor ve üniversitede bunu branşı olarak seçiyor. Babası hem devlet bursuyla ülkemizi temsil etmesinden hem de eski Milli Talebe Federasyon Başkanı olmasından ötürü, kendisinin çok iyi bir diplomat olacağını düşünüp, Siyasal Bilgiler okumasını istiyor. Siyasal Bilgiler okurken, gizlice müzikal eğitimine devam ediyor ve Broadway müzikallerinde oynamaya başlıyor. Kral ve Ben, Batı Yakası'nın Hikayesi, Çiçekçi Kız, Neşeli Günler gibi... O tarihlerde, Amerika'daki manevi babasını kaybediyor. Okulu bitirdikten sonra hem bilgi ve birikimini ülkesinde kullanmak, hem de yasını ailesinin yanında tutmak için Türkiye'ye dönüyor. Hayatı boyunca Broadway müzikallerinde oynamayacağını bildiği için bu kararı daha kolay alıyor. "Aynı rolü defalarca oynamak ruhumu köreltirdi" diyor.
Türkiye'de yıllarca çalışıp didinip, Mary Hanım rolü ile ünlü olduktan sonra, bundan 3 yıl önce eşinin işi nedeniyle Amerika'nın Portland şehrine göçüyorlar.
Kolay olmuyor. Tüm göçmenlerin ilk başlarda yaşadığı zorlukları o da yaşıyor. Hatta diyor ki; "İnsanlara 'Hayallerinizin peşinden koşun, bu hayata neden geldiğinizi bulun, bulduktan sonra da hiç peşini bırakmayın' derken, kendimi dünyanın bir ucunda tüm hayallerimi geride bırakmışken buldum. Hayat ringinde sağlam bir kroşe yedim. Düştüm ama asla havlu atmadım. Nakavt olmadım. Ancak hakem olsaydı 10'dan fazla saymıştı."
Bu hafta Demet Tuncer göçle birlikte kendi gücünü tekrar nasıl keşfettiğini, diğer göçmen kadınlara nasıl yardımcı olmak istediğini ve yeni projelerini anlatıyor.
- Sorulara nereden başlayacağımı şaşırdım. Dizi oyunculuğu var, tiyatro var, müzikal var, şarkıcılık var, taklit var, youtuberlık var... Kesin bir şeyler unuttum. Ne unuttum?
Radyoculuğu, konuşmacılığı, dublaj sanatçılığını, sinema oyunculuğunu, bir de anneliği ekleyeyim o zaman...
- Genç yaşlarınızda Amerika'da bir hayat kurmuşken, neden Türkiye'ye döndünüz?
En büyük nedeni Amerika'daki manevi babamın mezuniyetten hemen sonra kalp krizinden vefat etmesiydi. Aileme sığınmak, onlarla bu acımı paylaşmak istedim. Ayrıca bir idealist olarak, öğrendiklerimi, tecrübelerimi kendi ülkeme taşımak istedim.
- Tersine kültür şoku yaşadınız mı?
Off! Hem de nasıl! Hiç unutmam, en büyük şoku ATM'den para çekerken yaşamıştım. Amerika'da insanlar özel alanlarına dikkat ederler. Para çekerken neredeyse 2 metre uzakta durup, sıralarını beklerler. Alışkanlık işte, ben de özellerine saygı duyup arada mesafe bırakarak sıraya girdim. Benden sonra gelenler benim önüme geçmesinler mi? Hatta bana garip garip baktılar, "Bu şuursuz neden orada duruyor" diye... Çok sinirlenmiştim ve para çekmeden uzaklaşmıştım oradan. Aptal, iş bilmez yerine konulmak ağrıma gitmişti. Sonra bu gözler, emekli maaşı çekme kuyruğunda, tanımadığı insanlara göremedikleri için şifrelerini söyleyen, kartlarını veren yaşlı amca ve teyzeleri de gördü. Daha nelere şok oldum nelere...
- Türkiye'de kaç yıl kaldıktan sonra tekrar Amerika'ya göç ettiniz ve neden?
Türkiye'de 19 yıl kaldıktan sonra Amerika'ya, sanırım kaderimiz olan yere tekrar göç ettik. Eşim Çağrı ile 1990 senesinde UWC'de tanıştık ve çok yakın arkadaş olduk. Beni Amerika'da ilk kez sahnede gören Çağrı'dır. Küçük Korku Dükkanı (Little Shop of Horrors) müzikalinde oynuyordum. İlk profesyonel müzikalimdi. Çağrı beni bildi bileli hep ağzımda "Hayallerimin peşinde koşacağım" lafı vardır. "Önce diplomat olmam gerek, ama kalbimin ne istediğini biliyorum" derdim. O da mühendis bakışıyla, hayallerin gerçek olmayacağını düşünür ve nazikçe bana bunu anlatmaya çalışırdı. Okul bittikten sonra ben Türkiye'ye döndüm, Çağrı masterını yapmak üzere TEV bursuyla İngiltere'ye gitti. 'Çocuklar Duymasın'da Mary Hanım rolünü oynamaya ve sokaklarda yürüyememeye başladıktan sonra ona bir fotoğrafımı yolladım, altına da '"Dreams do come true! (Hayaller gerçek olur)'" yazdım. Hâlâ masasında durur.
- Ne güzel hikaye! Sonra ne oldu?
Çağrı master, doktora, iş derken İngiltere'de kaldı. Biz evlendikten sonra Türkiye'ye döndü. Onun da bir UWC mezunu olarak hedefi öğrendiklerini, tecrübelerini ülkesine aktarmaktı. 2016 yılında çalıştığı şirket Türkiye'deki laboratuvarını kapatıp, ekibi Amerika'ya transfer edince, biz de, o zaman 5 yaşında olan kızımız Ayza ile buraya göçme kararı aldık. Kolay olabilmesi gereken karar bu sefer, en azından benim tarafımdan çok zor veriliyordu.
- Neden?
Geride kalan 20 yıla yakın profesyonel meslek hayatım, gençleşmeyen anne ve babam, ablam, arkadaşlarım... Şimdi "Nasıl vermişim bu kararı" diyorum ama ben genelde bu tip kararlara, biraz iskeleden denize atlar gibi atlarım. Gölgede oturmakla mutlu olan ama eve gidince de denize girmediğime yanan bir yapım var. O yüzden atlıyorum ve boğulmamak için de yüzüyorum.
- Memnun musun atladığına?
Türkiye'nin gidişatı, iş alanlarımızın kısıtlayıcılığı potansiyelimizi görmemize engel olmaya başlamıştı. Ben kendimi çok sıkışmış ve tek düze hissediyordum. Evet ben… Bu kadar renkli yetenek ve kişilik skalasında olan ben... Artık bir şeylerin değişmesi gerektiğini ve bu nedenle evrenin bizi geldiğimiz yere, en başa götürdüğünü düşünmek rahatlattı. Vardır bir nedeni dedim, sevgiyle kabul ettim.
- Sen orada okumuşsun, senelerce yaşamışsın, alışmak daha kolay olmuştur herhalde?
Burada okula gitmekle evli, çocuklu yaşamak arasında dağlar kadar fark var. Okulda bir baloncuğun içinde korunaklı yaşıyorsun. Gerçek hayata atılınca, kültür, insan ilişkileri, yol yordam bilmek daha da önem kazanıyor. Elbette daha önce hiç Amerika'da yaşamamış kişilere göre daha avantajlı durumdaydık ama döndüğümüz Amerika da, anılarımızdaki Amerika değildi. Üstüne bizim geldiğimiz sene Trump başkan oldu.
- En çok zorlandığın şeyler ne oldu?
Çalışıp çabaladığım, inatla inandığım kariyerimi geride bırakmak ve sıfırdan başlamak çok zor oldu. Bu seneye kadar da zorluğu devam etti. Bunun çok ciddi bir değişiklik olacağını ve zorlanacağımızı biliyorduk ama bilmekle yaşamak farklı şeyler. Duygularını, egonu dizginlemeye çalışmak kolay değil. İnsan ne kadar "egosuzum" dese de yalan.
- Hele sizin sektörde...
Özellikle bizim sektör egoyu çok besliyor. İnsanların sokakta yürürken tanımaları, fotoğraf çektirmek ve sohbet etmek istemeleri, benimle ilgili bir anıyı paylaşmaları, o kadar büyük bir rol oynuyormuş ki hayatımda. Ve bu, bir anda benden alındı. Ne kadar kendimi hazırlamış olsam da, bu duyguyu aradım. Benim için tanınmak, işimi başarıyla yaptığım anlamını taşıyordu. O olmadığında, sanki başarısızmışım veya bundan sonra başaramayacakmışım gibi hissettim ilk başlarda. Çok açık yüreklilikle anlatıyorum.
- Nasıldı bu yeni hayat? Biraz anlatsana.
Ekibim, destek sistemim, hayranlarım olmayınca, kariyerimin bittiğini düşündüm. Çok hızlı bir iş hayatından, hızlı bir şehirden ve hızlı bir işleyişten bambaşka bir konuma gelmiştim. Ev hanımlığı, annelik, şoförlük, aşçılık, hemşirelik... Çok bocaladım. Hani "Ah yavruuum! Ben gençliğimde hep şunu yapmak isterdim" diyen teyzeler vardır ya…. Onlar gibi olacağım herhalde, dedim. İnsanlara "Hayallerinizin peşinden koşun. Tek bir hayatınız var, bu hayata neden geldiniz onu bulun, bulduktan sonra da hiç peşini bırakmayın" derken, hayat ringinde sağlam bir kroşe yedim. Düştüm ama asla havlu atmadım. Nakavt olmadım. Ancak hakem olsaydı 10'dan fazla saymıştı.
- Nasıl kalktın peki ayağa?
Olumsuz düşüncelerden kurtardım kendimi. İçimdeki ses, hayatta her şeyin, dolayısıyla buraya geri dönmemin de bir nedeni olduğunu söylüyordu. O sesi dinlemeye karar verdim. Yeni bir düzen, yeni bir hayat, daha önce aşamadığım duygular ve keşfedilmeyi bekleyen yeni bir Demet. "O zaman yaş 41! 41 kere maşallah!" diye daldım olaya! El mi yaman, ben mi yaman?
- Tabii ki sen yaman! Buldun mu peki gelme nedenini?
Evet. Ben, bu dünyaya neden geldiğimi biliyordum ve insanların da bilmesini, kendi güçlerini keşfetmesini istiyordum. Yeteneklerimi kullanarak, insanlara bu konuda nasıl yardımcı olabileceğimi düşündüm. İlk başta nereden başlayacağımı bilemedim. Sonra hikâyenin gözümün önünde olduğunu fark ettim. 20 senelik kariyerini bırak, 41 yaşında çoluklu çocuklu dünyanın öbür ucuna taşın ve bu yaşta sıfırdan başla... Kolay bir psikoloji değil bu. Ama benim hikâyeme hizmet ettiğini ve insanlara bu konuda yararlı olacağıma inandım.
- Nasıl?
Her zaman kadınların güçlü olduğunu bilir ve savunurdum. Bu duygum burada arttı. Gurbet resmen içimdeki güçlü amazon kadınını çıkarttı! Diğer kadınlara da "Sen çok güçlüsün ve kafana koyduğun her şeyi yapabilirsin! Hayat seni gurbete belki de kendini bulman için getirdi. Artık kendini başkalarının gözünden değil, kendi gönül gözünden görmen gerek. İçindeki sesi artık duyman ve inanman gerek." demek istiyorum. Bu yüzden de hedefim gurbetteki kadınlara ulaşmak.
- İnsan konfor alanından çıkınca, potansiyelini keşfediyor değil mi?
Aynen öyle. O kadar değerli bir zaman ki bu... Bu değişimden Türkiye'de asla geçemezdim. Orada akıntıya kapılmış gidiyordum. Gerçek Demet'i tanıyamadan, kendi değerimi başkalarının biçmesine izin vererek... Resmen küllerinden doğan bir anka kuşu durumu... Bu değişim 3 sene önce başladı ve devam ediyor.
- Peki nasıl uygulayacaksın hedefini?
Seminerler vererek, konuşmalar yaparak, youtube kanalımda, gösterilerimde... Beni çok heyecanlandıran bir sahne projesi var kafamda. Dünya turnesine çıkmak, festivallerde yer almak istediğim, dünya müziklerinden bir repertuvarın hikâyelerle anlatıldığı bir proje... Oyunculuğumu ve yorumculuğumu sergilerken, farklı kültürleri de insanlara tanıtmış olacağım. Çok renkli, eğlenceli, samimi, yer yer hüzünlü...
Aynı zamanda Amerika'daki Türklerle ve her milletten göçmenlerle buluşacağım yine müzikli bir söyleşi hazırlıyorum. Amacım ortak bir eğlencede, sohbette buluşturmak insanları. İnsanlar ne yaptığınızı unutur ama onlara ne hissettirdiğinizi unutmaz!
- Bazen "Her taş yerinde ağır" diye düşünüyor musun?
Haklısın, her taş yerinde ağır ve bu taş şimdi burada. Ve burada da ağır olacak! Ayşe, inan gelecek diye bir şey yok... Nasıl yani dediğini duyar gibiyim. Bak anlatayım inancımı. Sadece geçmiş ve şimdi var. Geçmiş yaşanmış bitmiş, yapabileceğim bir şey yok. Şimdi, yaşadığım gün ve kullandığım lisan sayesinde de geleceği yaratıyorum. Ben yaratıyorum! Geçmişimden ders alıp, o dosyayı kapatıp, yepyeni bir sayfa olan geleceğimi istediğim gibi şekillendiriyorum. Çünkü biliyorum hiçbir şeyden her şey yaratılır! Ve ben yeni Demet'in neler yapabileceğini görmeyi dört gözle bekliyorum!
- Ve seninle birlikte tüm kadınların değil mi?
Evet! Şimdiden Instagram üzerinden görüştüğüm o kadar çok kadın takipçim var ki... Yüreklendirdiğim, "Haydi, ben sana inanıyorum" dediğim! Bazen duymak istediğimiz sadece o. "Ben sana inanıyorum! İyi ki varsın! Seninle gurur duyuyorum." Bunları söylerken de hiç abartmıyorum çünkü yürekten söylüyorum! İnanın gurbette kadın olmayı bırak, kadın olmak dünyanın her yerinde zor. Bunu feminist olarak söylemiyorum, o lafı da çok sevmem. Çok güçlü 2 çocuk yetiştirmiş, hem kariyer, hem annelik, hem de halk eğitim merkezlerinde mentörlük yapmış, 51 yıllık avukat olan ve hâlâ aktif çalışan bir annenin kızı olarak söylüyorum! İçimizdeki güce inanıyor ve güveniyorum.
- Youtube kanalına gelelim.
3 yıldır yapmayı ertelediğim Youtube kanalımı sonunda kurdum. Her şeyiyle ben yayına hazırlıyorum. İçerik, çekim, montaj, kurgu... İnan, hiç kolay değil. Arkadaşlarım "Demet ben yapıyorum, deme", "Ajansla çalışıyorum de" diyorlar. Türkiye'de olsaydım, işin raconu oydu. Ama ben daha güçlü bir noktadayım artık. Kendime yetiyor, kendi işimi kendim yapabiliyorum. Bundan sonra kimse bana çekim, montaj, kurgu hakkında ne yapılır, ne yapılamaz söyleyemez. "You gotta get your hands dirty", ellerini kirletmeden yemek yapamıyorsun! Sen önce yap, sonra gerekirse ekip oluşur. Ben birilerini beklerken başarıya ulaşıldığını hiç görmedim.
- Tam da bu noktada kadın takipçilerine bir mesaj vermek ister misin?
Harekete geçmek için birilerini veya bir şeyleri bekliyorsan, o işi gerçekten yapmak istemiyor, sadece harika bahaneler üretiyorsun demektir. Hedefe kitlenip, fedakarlıklar yapmaya hazır mısın? Bakış açını değiştirdiğin anda cevabını buluyorsun zaten. Zaman çok değerli, hele gurbette insanın kendini kandıracak vakti hiç yok!
- "Türklerin telaffuz hataları" videolarını her izlediğimde yerlere kapaklanıyorum. Bir yandan da öğreniyorum. Nereden aklına geldi bu videoları çekmek?
Annem 61 yaşında İngilizce öğrenmeye karar verdi. Okulda Fransızca okuduğundan, İngilizce'yle hiç alakası yoktu. Bana hep "Ay Demetciğim, şunları bana kasete okusan da, ben de dinleyerek öğrensem" derdi (kaset- dikkatinizi çekerim). "Anne kaset değil o artık!" der, "Yaaa yaparım, tamam anne, dur, işim var anne..." diye diye kadını geçiştirirdim. Anne olunca ne berbat bir davranış sergilediğimi anladım. Sanırım bu vicdan azabı bir akşam şöminenin önünde otururken, bu video serilerini başlattı. Arkadaşlarıma "Yanlış telaffuz ediyorsunuz, yapmayııın!" diyemediklerimi, "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" gibilerinden videoya çekmeye başladım.
- Nasıl bu kadar popüler oldu?
Göçmen annelerin videoyu görmesiyle olay patladı! O kadar ki, insanlar "Demet Hanım, stand-up yapıyormuşsunuz, bizim eyalete de gelir misiniz?" demeye başladı. Yahu ne stand up'ı... Videolar o kadar eğlenceli ve yararlıydı ki, insanlar bir dizi veya stand-up izler gibi izlemeye başladılar. O an benim için yine bir dönüm noktası oldu. Evet ya, neden ben hep düşündüğüm şeyi yapmıyorum? Göçmenlere stand-up! Yaşadıklarımızdan daha komik ne olabilir ki? Ben de başladım stand-up projemi hazırlamaya ve malzemeleri biriktirmeye. Sıradaki proje belli yani…
- Harika! Tüm seriyi toplamda kaç kişi izledi?
Tüm seriyi şimdilik 29.496 kişi izlemiş. Kanalın çok yeni kanal olmasına bakılırsa bu çok güzel bir rakam. Benim isteğim izleyenlerin de başkalarıyla paylaşması ve bu videoların viral olarak herkese yayılması. Eminim bu videolar çok insana yararlı olacaktır!
- Dile yeteneksiz miyiz acaba? Niye bu kadar çok hata yapıyoruz?
Yahu, vallahi değil! Aslında biz Türkler aksan açısından başka bir sürü aksana göre çok daha kolay anlaşılıyoruz. Daha temiz konuşuyoruz ama çok kullanmadığımız veya yanlış söylediğimizde düzeltilmeyen kelimelerde yaratıcılığımız devreye giriyor!
- En çok yapılan 10 hatayla röportajı sonlandıralım.
1- Steak - Stik
2- Black - Bilek
3- Sweat shirt - Sivit şört
4- Dessert - Dezırt
5- Off the record - Of dı rikort
6- Teeth - Tit
7-Espresso - Ekspreso
8- Comfortable - Kamfırteybıl
9-Because - Bikauz
10- Foreign - Foreyn gibi…...
*Demet Tuncer UWC'yi anlatıyor: Velilere bu okulun detaylarına bakmalarını tavsiye ederim. Benim hayatımı değiştiren okuldur UWC! Herkes için değil, o kesin. Ama çocuklarınız dünya vatandaşı olmak istiyorsa, "Kültür şoklarını kaldırabilirim ve ailemden uzakta tek başıma yaşayabilirim" diyorsa, yaşadığım hayatın dışında başka nasıl hayatlar var, benim bu hayata gelme nedenim ne sorularının cevabını merak ediyorsa, bu okulları incelesinler lütfen. Şu anda bizim okulun başkanı Ürdün Kraliçesi Noor. Okul Prens Charles tarafından açılmış bir okul ve 86 ülkenin birincilerinin bir araya getirildiği, hayatınızı değiştirecek bir enstitü. Linki burada https://www.uwc.org