Şu günlerde İstanbul'da Versus Art Project'de gerçekleşmekte olan sergi, adından ötürü dikkatimi çekiyor: Zaman Makinesi.
Pandemi başladığından beri ben de hep bir Zaman makinesi içerisinde olduğumuzu geçmiş, bugün, gelecek kavramlarımızın ve mekan algılarımızın karıştığını düşünüyorum.
Evlerimize kapandığımız ilk günlerde dünyanın öbür ucundayken bahçedeki sarı güllerin kokusuyla, Çengelköy'de geçen çocukluğuma, başarısız da olsa bir Alman Pastası denemesiyle Erenköy'de geçen ilk gençlik yıllarıma ışınlanıyorum.
Sık sık rüyalarımda anne baba evine gidiyorum. Rüyalarımda ikisi de 50'lerindeler. Ben ise şimdiki yaşımdayım. Ama yine de çocuk olma ayrıcalığımdan faydalanıyor, annemin hazırladığı kahvaltıya gömülerek, babamın köşedeki bakkaldan satın aldığı gazeteleri okuyarak güne başlıyorum. Sohbetlerimizin bugünkü hayat deneyimimle tadını çıkartıyorum.
Sınırlar kapandıkça, sınırların kalktığını insanın zihniyle her yere, her zaman dilimine seyahat edebileceğini deneyimliyorum. İçimdeki "Ne oradayız, Ne Burada" duygusunun yerini "Hem Oradayız, Hem Burada" kaplamaya başlıyor.
Sanatçı Sabo'nun "Time Machine" sergisi de benzer bir şey söylediği için dikkatimi çekiyor. Sabo diyor ki; "Zaman kavramının birçoğumuz için anlamını yitirdiği, bulanıklaştığı günlerden geçiyoruz. Aynı anda hem zamanı yakalayamadığımızdan, hem de zamanın bir türlü akmadığından şikâyet edebiliyoruz. Anda kalma mücadelesi veriyoruz. Bu yüzden "an"dan çıkıp, zaman kavramına bütünsel bakmaya çalışıyor ve zaman kipleri arasında bağlantılar kurarak tek bir düzlemde birleştiriyorum."
Hemen kendisini arayıp bu duyguyu, nasıl resime, sanata aktardığını soruyorum.
Sabo pandemi döneminde 10 yıldan beri tuttuğu eskiz defterlerini karıştırmaya başlamış. O yıllarda yaptığı bazı çizimlerin günümüzde daha anlamlı ve geçerli olduğunu düşünerek, kendi eserlerini yeniden yaratım sürecine girmiş. Hem duvarlara asılacak tablolar olarak, hem de eskiz defterlerini el yapımı ve altı adet üretilen bir kitaba çevirerek.
Mesela zafer ve başarma isteğini simgeleyen, yumruğunu kaldıran figürler (Be Back In 10 Min.) ve dövmeli figürler (Don't Give Up The Ship) zaman kapsülünde geçmişi işaret eden çalışmalar.
Hapşırmanın hepimizde farklı anlamlara ve anksiyetelere evrildiği son bir yılda, hapşıran insanlar serisi (It Sucks To Be You) günümüze ayna tutuyor.
"Boşuna Gitti" serisi gelecek ile ilgili; dünyanın gidişatı, savaşlar, iklim krizi ve ekonomik sorunlara eleştirel yaklaşımını ifade ediyor.
10 parçalık sulu boya serisi, farklı paralel dünyaları tasvir ediyor.
Sanatçı Sabo'nun 3 Haziran'da başlayan ve 10 Temmuz'a kadar devam edecek, Versus Art Project'de gerçekleşen sergisi için yaptığımız söyleşiyi sizin Zaman Makinenize bırakıyoruz. Keyifle okumanız dileğiyle.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü mezunuyum. 2010 yılında Mimar Sinan'da öğrenciyken "Erasmus Programı" kapsamında altı aylığına Roma Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde eğitimime devam etme şansım oldu. Hem eğitim hem seyahat ile geçen bu sürecin üretimime çok katkısı oldu. Özellikle gravür alanında yoğun bir eğitim aldım. Roma ve İstanbul'da birtakım sergi ve projeler gerçekleştirdik. Daha sonra sanatçısı olduğum inisiyatif grubumuz "Signs of Time" kapsamında bir çok sergi yapma ve fuarlara katılma şansımız oldu; Berlin'de "SOT, Berlin Artist Book" projesi ve 13. Sharjah Bienali'ne katılmak gibi...
Sanatçısı olduğum Versus Art Project'te "PARACETAMOL" adlı ilk kişisel sergimin ardından, ikinci sergim "Time Machine" ile çalışmalarım devam ediyor.
Genellikle kişilere ve hikâyelere odaklanıyorum. Bu hikâyeler arasına kişisel anılar da mutlaka dahil oluyor. Bunların toplamından birtakım figürler ve yaşantılar kurguluyorum. İşlerimin günümüzden detaylar barındırması benim için oldukça önemli.
Aslında ikisi bir arada ilerliyor. Hem hikâyenin kurgusu hem de işlerin ortaya çıkma kısmı. Bu dengeyi bozmamaya çalışıyorum. Bazen karşılaştığım bir görselden, bir sesten, bir cümleden tüm süreç ateşleniyor ve üretim başlıyor. Seri genişledikçe her açıdan araştırma yapmak, kurgusal bir dünya hayal etmek, konu üzerinde bana rahat hareket edebilecek alanlar yaratıyor. Tüm parçaları bir araya getirince kurmak istediğim dünya şekillenmeye başlıyor.
Tüm süreç Versus Art Project'te yaklaşık iki sene önce yapmış olduğum "Paracetamol" sergim sonrasında başladı. İşlerimi kurgularken başvurduğum eskiz defterlerim üzerine gerçekleşen bir sanatçı konuşması sonrasında, 10 yıllık bir dönemi kapsayan bu eskiz defterlerini tekrar ele alma fikri üzerine düşünmeye başladım. Sonrasında bu defterler içerisindeki birtakım sayfaları seçip onları tekrar üretmeye başladım ve bir bakıma kendi işlerimi kopyalama sürecine girmiş oldum. Bu sayfalar ve defterler içerisinde yapmış olduğum zaman ve fikirler arası yolculuğum ile el yapımı ilk kitabın hemen ardından, ilk kitabın aynısı olmaya çalışan diğer beş kitap ortaya çıktı. Biten bu kitaplar ile serginin ismi de belli oldu.
Aynısı aslında ama kitaplar el yapımı olduğu için ufak tefek farklılıklar var. Evet kitaplar da serginin bir parçası ve satışta.
Bu sergi insanlık tarihinde yaşanmış birtakım başarı hikâyelerini, hayalleri ve umutları, aktarılan tecrübeleri ve verilmiş birtakım kararların sonuçlarını anlatıyor. Aynı zamanda yaratmış olduğum kitaplar ile başlayan zaman makinesi içerisine bizzat girip kişisel yolculuğum ile kesişen anları da barındırıyor.
Elbette, oldukça doğru bir yaklaşım. Alternatif yaşantılarımızda hangi kararları vermiş olduğumuzu bilemesek de bu hayatların eş zamanlı olarak yaşandığını düşünmek oldukça cezbedici. Aitlik duygusunun azalmasına ve tekrar sorgulanmasına itiyor insanı. Belki her ne kadar zor olsa da günümüzde yuva dediğimiz kavramı çok daha genel ele alarak kolektif bir anlayışla düşünmemiz gerekiyor. Çünkü sahip olduğumuz tek evimiz son zamanlarda bize şiddetle bir şeyler anlatmaya çalışıyor.
Ekolojik dengenin bozulması, tabiatın kirlenmesi ve yenilenme çabalarının yetersizliği, insan nüfusunun hızlı artışından dolayı besin dengesinin değişmesi, enerji tüketiminin son yıllardaki hızlı artışı ile doğal kaynakların tükenmesi, tüm bu bozulmaların olumsuz etkilerini gün geçtikçe daha fazla hissetmemiz ve yaşamamız.
Evet. Yıllar içerisindeki ilerleyişimiz son bulmasın diye vermiş olduğumuz kararların sonuçlarını anlatmak istedim. Omuzlara basarak yükselmeye devam ediyoruz ama bu yükseliş çerçevesinde göz ardı ettiklerimiz de aynı hızla artıyor. Sonuçların ağır olacağının sinyallerini uzun zaman önce almaya başladık bile. Ama tek umudum tüm bu kat edilen yolun boşu boşuna olmaması. Yoksa hayatta kalabilmek için zaman makinesine muhtaç olacağız.
Bu süreçte neredeyse herkes gibi olumlu ve olumsuz birçok durumla karşılaştım. Benim açımdan pandemi dışında da yoğun ve zorlu geçen bir yıl oldu. Zamandan daha çok mekân konusunda algılarım değişti diyebilirim. Atölyesinde üreten biri için zaman kavramı zaten hep düzensiz ve normalden farklı olabiliyor. Ama dışarısı ile bağın kopması ve dışarıdan, hayattan beslenememe durumu gerçekten zorlayıcı bir hâle evrildi.
Doğru kararlar verebilmek için çok önemli anda kalabilmek. Unuttuğumuz ve yapmakta gerçekten zorlandığımız bir şey. Geçmişe takılmak ya da aklın hep yakın ya da uzak gelecek planları içinde olması günümüzde bir reflekse dönüşmüş durumda. Seçimlerimizi gözden geçirmemiz ya da vereceğimiz kararları değerlendirebilmemiz için önemli bir zaman dilimi anda kalmak.
Son yıllarda oldukça fazla. Açıkçası farklı bir yerde bir süre yaşamak, gerçekleştirmek istediğim yakın zamanlı planlarım arasında. Bu tür seyahat ya da göçlerin üretimde artısının oldukça fazla olduğunu düşünüyorum. Üretim sürecimi tıkayan, olumsuz etkileyen bir hava hissediyorum son birkaç yıldır.
Oldukça yakın bir zamanda abim ailesi ile iş nedeniyle Norveç'e taşınmak durumunda kaldı. Daha çok yeni olduğu için bu göçün etkilerini henüz yaşamış değiliz ama zaman ilerledikçe daha fazla hissedeceğiz. Bunun yanında son birkaç yıldır yakın arkadaşlarımın yarısından fazlası göç etti ya da etme süreci içerisinde. Tüm bu göç durumuna sıcak bakıp belki de daha huzurlu yaşayabilmek için doğru arayışlar olduğunu düşünüyorum.