D_Masthead_970x250
“Kanada Geyikleri'nde iyisiyle kötüsüyle Kanada’nın her yönünü kendimizin ve başkalarının gözlem ve deneyimleriyle aktarmaya çalışıyoruz”

Bu hafta adıyla müsemma YouTube kanalı "Kanada Geyikleri"nin yaratıcıları Eray Güler ve Evren Başer'i size tanıtmak istiyorum. Kanal, gayet samimi bir geyik muhabbeti çerçevesinde Kanada'yı tüm yönleriyle izleyenlere tanıtmaya çalışıyor. Eğitim nasıl, start up şirketi nasıl kurulur, en çok kazandıran meslekler hangileri, vize reddi aldıysanız ne olacak, aylık masraflar ne kadar, haftanın etkinlikleri nelerdir vs. gibi aklınıza gelen her konuda video çekiyorlar. Bazen ikisi sohbet ediyor, bazen de konunun uzmanlarını yayınlarına çıkartıyorlar.

Yayın derken aklınıza telefonla çekilmiş, basit bir prodüksiyon gelmesin. Ses ve ışık kalitesi mükemmel, içerik olarak da, oldukça zengin videolardan bahsediyorum. Bunda iki kafadardan Evren olanının Türkiye'deyken ulusal bir radyoda programcı, seslendirmen ve doğaçlama tiyatro - drama eğitmeni olarak çalışmasının ve her ikisinin de dijital pazarlama konusunda uzman olmalarının etkisi büyük. Değme televizyonculara taş çıkartıyorlar.

Kanal henüz ikinci yılında ama Eray'la Evren'i Kanada'nın neresine giderlerse gitsinler Türkler tanımaya ve yolda durdurmaya başlamış! Yabancı bir ülkede onlara hem çok garip gelen, hem mutlu eden bu duygu, yeni bir misyon edinmelerini de sağlamış. Her ay Toronto’da Türkleri bir araya getiren, farklı formatlarda buluşmalar yapmaya başlamışlar. Bu buluşmaların amacı insanların birbirleriyle tanışması, bir süredir orada olanların, yeni gelenlere yardımcı olması. Hatta geçtiğimiz günlerde yazar ve dublaj sanatçısı Yekta Kopan'ın yönettiği üç günlük bir Yaratıcı Yazarlık Atölyesi ve atölyenin bitiminde söyleşi yaptığı bir etkinlik düzenlemişler. Eray ve Evren'in amacı, Kanada Geyikleri olarak Toronto ve Kanada’da bir Youtube kanalından öteye geçerek, hem eğlenmeye hem de yeni gelen göçmenlere yardımcı olmaya devam etmek.

Evet lütfen davul sesi; Karşınızda Kanada Geyikleri Eray ve Evren;

Toronto'ya beni aşk rüzgarı attı

Eray Güler: "29 yaşındayım. Türkiye’de üniversiteden mezun olduktan sonra Amerika’ya staja gitmemle yurt dışı maceram başladı. ABD’de stajımı bitirdikten sonra, bundan 6 yıl önce Toronto’ya yerleştim. Aslında biraz da aşk meselesi diyebiliriz. Eşim Angeline’nın yani Kanadalı bir kadının rüzgarı beni buraya getirdi. Sonrasında da Kanada’nın en büyük dil okulu olan ILAC’ta çalışmaya başladım. 

Aile hasreti zamanla ağır basınca önce manevi kardeşim Evren’in, okulu bitince de öz kardeşim Erdem’in buraya gelmesi için alt yapı oluşturdum. Annemi de buraya almayı çok isterdim fakat kendisinin uçak korkusu var. Umarım bir süre sonra Türk mahallesi kuracak kadar akrabamı ve arkadaşımı Toronto'ya toplayacağım."

Ülkedeki günlük stresten yorulmuştum

"Evren Başer: 29 yaşındayım. Türkiye’de ulusal bir radyoda programcı, seslendirmen ve doğaçlama tiyatro - drama eğitmeni olarak çalışıyordum. Halen seslendirmenlik mesleğine devam ediyorum. Ben, 2016 yazında Toronto’ya ayak bastım. Eray ile eski dostuz. 2004 yılında Kocaeli’de lisenin ilk günü, bahçede sırada tanıştık. Eray 2014 yılında Kanada’ya gidince, hayatımızda ilk kez, uzun bir süre ayrı kalmış olduk. 2016'ya geldiğimizde radyodaki işimden artık zevk almadığımı, ülkedeki günlük stres ve gerilimin beni mutlu etmediğini fark ettim. Hayatımda yeni bir başlangıca ihtiyacım vardı. Eray’a bir gün “Ben de geliyorum.” dedim. Sadece iki ayda sahip olduğum her şeyi elden çıkardım, bireysel emekliliklerimi bozdum, bir gün içinde vizem çıktı ve beni büyüten teyzem ve anneannemle vedalaşıp Kanada’ya doğru yalnız yola çıktım. Ailemi küçük yaşta kaybettim. Teyzemin ve anneannemin yaşları ileri olduğu için aklım onlarda kalıyor. İnsanın evinden 8000 kilometre uzaklaşması kolay değil. Hep “Bir şey olursa nasıl dönerim” korkusu var, özlem var. Eray olmasa, bu yolculuğa cesaret edemeyebilirdim." 

Eray ve Evren, geçtiğimiz yıl, Toronto’da dijital reklam sektörünün çok da gelişmediğini fark ederek, butik ve alternatif çözümler sunan bir dijital pazarlama ajansı kurmuşlar. İstanbul’da yaşayan, reklamcı arkadaşları Semih’i de aralarına katıp, iki şehirde de ofisi olan bir şirkete dönüştürmüşler. Şu sıralar kanaldan daha çok vakitlerini bu işi  büyütüp, geliştirmeye harcasalar da, ben tabii ki "Kanada Geyikleri" fikrinin akıllarına nereden geldiğini merak ediyorum.

Her şey hafif alkollü bir gece, bir kamera sipariş etmemizle başladı

Evren: "Kanada’ya ilk geldiğinizde hayatta kalmak için, daha önce hiç denemediğiniz meslekleri yapmak durumunda kalabiliyorsunuz. Bu belli bir zaman sonra yorucu oluyor ve canınız özlediğiniz şeyleri de yapmak istiyor. Uzun süre medya sektöründe çalıştığım için ucundan da olsa, böyle bir işe bulaşmak istiyordum. E çok iyi tanıdığım bir adam (Eray) da yanımda. Bir şeyler yapmalıydık. Her şey hafif alkollü bir gecede internetten bir kamera sipariş etmemizle başladı.

Kanada Geyikleri'nde iyisiyle kötüsüyle Kanada’nın her yönünü kendimizin ve başkalarının gözlem ve deneyimleriyle aktarmaya çalışıyoruz. Röportajlar yapıyoruz, sokağa çıkıyoruz, restoranlara gidiyor, etkinlikleri göstermeye çalışıyoruz. Samimiyeti bozmadan insanların aklındaki veya akıllarına daha önce gelmemiş soruları cevaplamaya çalışıyoruz. Ama ilk hedefimiz tabii ki eğlenmek ve yaptığımız işten zevk almak." 

Sıfırdan kurgu programlarını öğrendik

Eray: "Eğitim sektöründe üçüncü yılıma giriyordum. Bu sektörde çalıştığınızda, insanlar sizi sosyal medyadan buluyor ve Kanada hakkında her türlü soruyu soruyor. Merak edilen çok şey vardı ve ben çoğu hakkında bilgi sahibiydim. Evren ile yıllarca doğaçlama tiyatro yapmıştık. Bir çok şehirde ve Eskişehir’de defalarca sahneye çıktık. Birbirimizin dinamiklerini iyi biliyoruz. Hem bana gelen soruları cevaplayabileceğimiz, hem de eğlenebileceğimiz bir platform oluşturmak istedik. 

İlk çekimimizi evde yaptık ve içimize sinene kadar beş kere baştan çektik. Şimdi o ilk bölümü izlediğimizde, davranışlarımız bize çok komik geliyor. Tiyatrodan kalan alışkanlıklarımızı taşımışız kameraya. Zamanla tarzımızı oturttuk. Sonra sıfırdan kurgu programlarını öğrendik; videoların nasıl çekileceğini, ne tür malzemeler gerektiğini, hangi kameranın bu iş için daha iyi olacağını, mikrofonları...

Genelde insanlar sese dikkat etmeden, telefonla, bazen 40 dakikayı bulan videolar çekiyorlar. Bunları izlerlerken çok sıkılıyorduk, bizi Youtube’da tutamıyorlardı. “Kendi izlemeyeceğimiz bir şey yapmayalım” diyerek, kaliteye önem verdik. Biraz masraflı oldu ama sonunda sevdiğimiz bir şey ortaya çıktı. Konu çok derin değilse, en uzun videomuzun 20 dakikayı geçmemesine dikkat ediyoruz.

Ve en önemlisi gerçekten çok eğleniyoruz. Bir hikaye paylaşayım hemen; Bir gün Evren ile birlikte Chinatown’d,a oraları tanıtan bir bölüm çekiyorduk. Her şeyi satan büyük marketlerden birine girdik. Evren, "İşte böyle şeyler var, bunlar böyle" diye anlatıyor. Bir heykel setinin yanına gitti ve “Bakın ne güzel bir heykelcik” diye eline aldı. Kasadan Çinli abimiz “No no no , don’t touch!” “Dokunmayın kardeşim!” diye bağırarak üstümüze doğru koşmaya başladı. Meğerse Evren’in eline heykel diye aldığı şey adamların tanrısıymış ve o alan da kutsal dua alanlarıymış. Evren’in o korku dolu bakışlarını asla unutmayacağım. Hala başa sarar o anları izler, güleriz." 

Eray ve Evren'in videolarının kısa sürede çok izlenmesinin nedeni bana kalırsa samimiyetleri. Acaba onlar zorlandı mı, ara ara "Manyak mıyız oğlum biz, ne işimiz var burada?" dedikleri oldu mu?

Evren: "İkimiz de pozitif insanlarız. Hayatımız boyunca öyle oldu. Birimiz düştüğünde diğeri onu kaldırdı. Böyle olunca insanın dayanma gücü ve süresi artıyor. Elbette çok zorlandığımız zamanlar oldu. Eray, Amerika'dan buraya geldiği için daha tecrübeliydi, İngilizce biliyordu, dolayısıyla daha kolay adapte oldu. Benim İngilizce seviyem “My name is Evren” seviyesindeydi. Hayatını yıllarca konuşarak, yazarak kazanan biri olarak, dil sorunu yaşamak beni çok strese soktu.  Garsonluk yaptığım dönemlerde, neden burada olduğumu çok sorguladım. Moralim ara ara bozulsa da pes etmedim. “Tamam yeni bir şey daha öğrendin, şimdi sıradaki gelsin!” diyerek, yoluma devam ettim."

Hedefimiz, Türkiye'de Kanada denildiğinde akla gelen ilk 5 şey arasında olmak

Kanada Geyikleri'nin ilk hedefi 100 aboneye ulaşmakmış.100 abone olunca kanallarına, isimleri olan Youtube linkini alabilmişler. Çok spesifik bir kanal oldukları için öyle "1 milyon aboneleri olsun" gibi uçuk kaçık bir hedefleri yok. "Önce 100 bin, sonra da 500 bin aboneye ulaşsak, mis gibi olur, tadından yenmez!" diyorlar ve ekliyorlar; "Hedefimiz abone sayısından çok Türkiye’de Kanada denildiğinde akla gelen ilk 5 şey arasında olmak"

Kanada Geyikleri'ne biz de başarılar diliyoruz ve Youtube kanallarının klasik kapanış anonsuyla  sohbetimize veda ediyoruz;

"Kanalımıza hâlâ abone olmadıysanız abone olabilir, bizi Instagram ve Twitter’dan takip edebilirsiniz. Görüşmek üzere.. :) Ayrıca T24 ailesine ve Ayşe Hanım'a da çok teşekkür ederiz." 

Kanada Geyikleri'ne sorulan en absürd 5 soru

"Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız?" çıktıktan sonra bana en çok sorulan soru; "Şimdi Ayşanım, Kanada'ya nasıl geliyoruz?" idi. En ufak bir araştırma yapmadan sorulan bu soru beni çıldırtsa da, nezaketimi koruyup Kanada'nın göçmenlik sitesinin linkini paylaşıyordum. Eray'la Eren'e çok daha absürd sorular geleceğini elbette tahmin ettim. Yanılmamışım. Zira "Kanada'ya nasıl geliyoruz?" onların da ilk 5'inde!

1- Buz pateni aldım. Ayağımı vuruyor, sizce ne yapmalıyım? Bir büyük boy alsam da bol oluyor.

2- Size para versem Amerika sınırından beni Kanada’ya geçirebilir misiniz? Yardıma ihtiyacım var. 

3- …………. mesleğini yapıyorum da (hiç bilmediğimiz bir meslek)... Onu bir araştırsanıza! Kaç para kazanırım, nasıl gelirim?

4-  (İki bölümlük dev bir Kanada’da eğitim bölümü çekmişizdir ve defalarca vurguladığımız bir nokta vardır videonun altına): Yani şimdi dil okulu öğrencisi olarak Kanada’da çalışamıyor muyuz?

5- (Hiçbir video izlemeden, Google’a "Kanada" bile yazıp aratmadan, hiç araştırma yapılmadan sorulan, en sevdiğimiz soru, direkt bu haliyle: “Kanada’ya nasıl gelirim?”

İlgili İçerikler