Yeditepe Üniversitesi ve MAK Danışmanlık'ın yaptığı Gençlik Araştırması'nın sonuçları geçtiğimiz hafta yayınlandı. Sonuçlara göre 18-29 yaş arası gençlerin her ikisinden biri mutsuz. Üstelik bu çok da yeni bir bilgi değil. Mesela 2017 Pisa Raporu'nun 'Öğrenci Refahı' başlığındaki yaşam memnuniyeti anketine göre Türkiye, 28 ülke arasında en mutsuz öğrencilere sahip olan ülke olarak belirlenmişti.
Benim Yeditepe ve MAK araştırmasında dikkatimi çeken en önemli maddeler gençlerin yüzde 76'sının daha iyi bir gelecek için yurt dışında yaşamak istemesi ve yüzde 64'ünün başka ülke vatandaşı olma karşılığında göç etmeye hazır olması.
"Hayatınızı bir bütün olarak düşündüğünüzde ne kadar mutlu ya da mutsuzsunuz?" sorusuna katılımcıların yüzde 27.5'u "Mutlu değilim" derken, yüzde 23'ü "Hiç mutlu değilim", yüzde 18.2'si "Mutluyum", yüzde 23.5'u ise "Ne mutlu, ne mutsuz sayılırım" cevabını vermiş.
Bir ülkenin geleceğini, o ülkenin gençlerinin oluşturacağını düşünürsek bu rakamlara üzülmemek elde değil. Peki ne yapmak lazım?
Araştırmayı okuyunca aklıma Toronto'da yaşayan Bahar Özkan'ın konu ile ilgili görüşlerini almak geldi. Çünkü Bahar hem genç, hem göç etmiş biri, hem de psikoterapist. Beş yıl önce Kanada'nın Toronto şehrine geldiğinde 26 yaşındaymış. Amacı bir dönem yurt dışında yaşama deneyimi kazanmak ve psikoterapi alanındaki vizyonunu genişletmek olsa da, Toronto'nun hayat tarzı kendisine çok uyunca kalmaya karar vermiş.
Önce araştırmanın benim dikkatimi çeken bölümlerini paylaşıyorum, sonra Bahar Özkan ile sohbetimizi...
Bahar Özkan: Mutluluk insanın kendini gerçekleştirmesi demektir. Maddi-manevi kişiliğini oluşturabilmesi, nasıl bir hayat kurmak istediğiyle ilgili karar verme özgürlüğüne sahip olmasıdır. Ayrıca bugüne ve yarına dair bir güvenlik duygusu gerekir.
Özkan: Mazlow'a göre, İnsanın kendini gerçekleştirmesi, bir piramitin en üst basamağıysa bizim gençlerimiz daha ilk basamaklarında patinaj çekiyorlar. Yani henüz maddi-manevi hayatta kalma ve ayakta durma mücadelesi veriyorlar. Genç bir insanın aile ile bağını kopartması bile bizde mesele olabiliyor. 30 yaşında bir genç hala bir karar alırken, "Annem babam ne der?" "Konu komşu ne der?" Evliyse "Kocam, kayınvalidem ne der?"le uğraşabiliyor.
Özkan: Fiziksel ihtiyaçlar yani açlık, susuzluk gibi temel yaşamsal ihtiyaçların karşılanması; güvenlik ihtiyacı yani dış faktörlerden kaynaklı tehlikelerden korunma; sosyal ihtiyaçlar yani aidiyet, sevgi, kabul görme; değer verilme ve saygınlık ihtiyacı. Sonra da kendini gerçekleştirme geliyor. Misal eşcinsel birinin iş hayatında kabullenilmesi, bir kadının özgürce fikrini söyleyebilmesi, toplumun dayattıklarına karşı aykırı davranabilmesi...
Özkan: Yukarıda bahsettiğim gibi gençleri yargılamamak ve gençlerin üstüne sorumluluk yüklememek gerekiyor. Bizde şöyle bir klişe akış var.
"Mezun olalım, evlenelim, çocuk yapalım, iş bulalım, para kazanalım, ikinci çocuk yapalım, ev alalım vs..."
Türkiye'de çocuklar para kazanma odaklı yetiştiriliyorlar. Bana sürekli şöyle sorular geliyor. "Psikolog olmak istiyorum ama para kazanabilir miyim?" "Sanatçı olmak istiyorum ama geçinebilir miyim?" Sonra 35 yaşında orta yaş krizine giriyoruz.
"Ben bugüne kadar ne yaptım?" diye kendimize sorduğumuzda cevap "Toplumun bana dayattığı şeyleri yaptım." oluyor.
Özkan: Araştırma çok kapsamlı olsa da örneklemi çok önemli. Türk gençlerini fokus gruplara bölerek Doğu'dan Batı'ya dinlemek lazım. Herkesin mutsuzluk hikayesi ayrı. Ülkenin birçok yerinde nesilden nesile aktarılan travma var. Mesela Elazığ'daki bir gencin istediği sadece iş ve geçim garantisiyken, İstanbul'da iş bulmuş, iş hayatında başarılı da olmuş olan bir genç sadece kadın cinayetleri yüzünden ülkeyi terk etmek isteyebiliyor. Herkesin tetikleyicilerini bulmak lazım. Konuyu sosyolojik ve psikolojik olarak ele almak lazım.
Özkan: Yani devlet üstüne düşeni yapmalı, bu gençleri dinlemeli ve olayı sosyolojik boyutuyla ele almalı. Aileler de çocukların kararlarına saygı duymayı öğrenmeli, onlara kendilerini gerçekleştirecek alanlar açmalı. Kanada ve ABD'ye gelen gençlerin çoğunun gelme nedeni özgürlük.
Özkan: Mesela burada "Youth Empowerment Program" yani gençlere yönelik güçlendirme çalışmaları çok sık yapılıyor. Devletin yapılandırdığı ve onayladığı fonlu projeler bunlar. Kendini gerçekleştirebilen gençler diğer gençlere destek veriyor. Kariyer hedefi olmayan, ne yöne gideceğini bilmeyen gençler, bir yetişkinden destek almak yerine kendi yaşıtından mentorlük alıyor. Birbirlerini daha iyi anladıkları için çok işe yarıyor bu programlar. Başlarında da psikologlar, sosyologlar var.
Özkan: İnanç eksik bana kalırsa... Gençlerin gerektiğinde devletten, aileden, çevreden güç alabileceklerini bilmeleri lazım. Seslerini duyurabileceklerine, sistemi değiştirebileceklerine inanmaları gerek ki, daha iyi bir gelecek için çabalasınlar. Ama buna inanmıyorlar.
Özkan: Eşitlik tabii. Zaten ankette de ortaya çıkmış. Yüzde 77.6 genç torpille işe gireceğine inanıyor. Halbuki gençler bilmeli ki, inançları, etnik kökenleri, cinsel yönelim/eğilimleri, yaşları, seçimleri, fikirleri ne olursa olsun herkese eşit hak ve fırsatlar tanınacak. Ama öyle değil. Mesela master/yüksek lisans/KPSS üçlemesinin hepsinin önünde taş var. Adaylar ya torpille, ya da siyasi görüşüne göre seçiliyor. Bunu bilen aday çoğu zaman şansını denemiyor bile.
Özkan: Var. Mesela gençler aylarca "Açık Öğretim'de psikoloji eğitimi olamaz" diye direndiler. Allahtan son anda bu karar geri çekildi. Bu şekilde onlara sistemi değiştirebileceklerine dair imkan vermek ve inanç aşılamak çok önemli.
Özkan: Kanada adına konuşmam gerekirse, Kanada'da da insanları, toz pembe bir hayat beklemiyor. Mücadeleci ve ne istediğini bilen bir kişiliğe sahip olmak lazım. Buranın iyi yanı çok kozmopolit olması ve dünyanın her yerinden gelen insanlardan, kültürlerden oluşan bir yer olması. Burada herkes yabancı. O yüzden ait olmama hissi, aslında ait hissettiriyor. Kimse kimseye "Sen ne giydin, ne taktın?" demiyor, inancını, cinsel kimliğini sorgulamıyor.
"Toplum ne der, elalem ne der" burada yok. Türk insanının en derin duyduğu duygu utanç. Burada utanç yok. Herkes toplumsal düzene ayak uyduruyor.
Devlet destek oluyor, dil öğretiyor, güven veriyor.
Gençler hayatta kalma evresini burada daha kolay aşıyor.
Özkan: Gençler bunca yükün üstüne bir de ülkeyi kurtarma sorumluluğu hissetmemeli. O gençleri kim kurtaracak? Bir çocuğun büyümesi, gelişmesi ve mutlu bir şekilde hayata atılması önce anne babanın, sonra devletin sorumluluğudur. Bir ülkenin gençlerinin bir şey becerebilmesi için, o ülkenin gençlere o imkanları sunması lazım. Devletin, siyasilerin, eğitimcilerin, sosyolog ve psikologların, ailelerin, kısaca herkesin sorunları belirlemekte ve çözüm üretmekte elini taşın altına sokması lazım. Kanada'da veya Amerika'da hiçbir gencin "Ülkeyi nasıl kurtarırım?" diye düşündüğünü görmedim. Genç önce kendini kurtaracak ki, sonra ülkeyi kurtaracak donanıma sahip olsun.