Göçmenlere ve ekspatlara yurt dışında çalışmanın kendilerine neler kattığını sordum. Hayat standartlarının ve alım gücünün yükselmesi en çok değinilen konu oldu
Belli bir yaştan sonra başka bir ülkede varolma mücadelesi vermenin zor ama bir o kadar da öğretici ve insanı büyüten bir deneyim olduğunu belirtmiştim önceki yazılarda. Sürecin insanı en geliştiren kısmı ise yurt dışında bir iş bulmayı ve iş hayatında tutunmayı başarabilmek.
Elbette üniversiteyi Amerika'da veya Avrupa'da okuyarak, oralarda çalışmaya devam eden kişileri kastetmiyorum.
Türkiye'de iyi okullarda okuyup, iyi işlerde çalışıp, sonra belli bir yaştan sonra iyi kötü birikimlerini cebine koyarak, göç ettikleri ülkede sıfırdan başlamayı göze alanlardan bahsediyorum.
Bu kişilere yurt dışında çalışmanın kendilerine neler kattığını sordum. Yorum yapan ekspatlar da oldu. Olumlu ve olumsuz gelen birçok mesajın ortak noktalarını çıkartıp, aşağıdaki gibi bir liste oluşturdum.
- Özgürleşiyorsunuz: İnsanın hayatında iş amaç değil, araç olmalı. 30'lu yaşlarındaki gençler yurt dışında çalışmaya başladıklarında Türkiye'deyken işi hayatlarının tam merkezine oturttuklarını şaşkınlıkla fark ediyor. İnsanlar yurt dışında iş saatleri içerisinde çalışıyor. Bu daha az mesai anlamına gelse de, daha az iş yapmak anlamına gelmiyor. Birçoğu kendini daha üretken hissediyor.
- Kimseniz O'sunuz: Nereden gelmişsiniz, ne giymişsiniz, inancınız ne... İşinizi yaptığınız sürece kimse genellikle bunlarla ilgilenmiyor.
- Cinsiyetçi, ırkçı şakalar yok: Yorum yapan kadınların çoğu Türkiye'de cinsiyetçi şakalara maruz kaldıklarını, şirket içi ilişkilere tanık olup görmezden geldiklerini söylüyorlar. Yurt dışında insanların bu konuda daha dikkatli olduklarını söylüyorlar.
- Kendinizi baştan kanıtlamanız gerekiyor: Türkiye'de ne kadar başarılı işlerde çalışmış olursanız olun, ülkede yeni olduğunuz ve insanlar potansiyelinizi bilmediği için sıfırdan başlamak zorunda kalıyorsun Yabancı dilleri mükemmel olsa bile, bazen sırf aksanlarından ötürü dışlanma hissettiğini yazanlar olmuş. En azından ilk sene.
- Güçleniyorsunuz: Bu kendini kanıtlama kısmı insanı çok güçlendiriyor. Başaranlar çılgın bir haz aldıklarını, aşırı bir özgüven yüklemesi olduğunu, "Bugün burada bunu yapabiliyorsam artık hiçbir şeyden korkmam, her şeyi yaparım" dediklerini ve ayrıca yabancı dillerinin çok geliştiklerini söylüyorlar.
- Oradan oraya gitmek merak ve cesaret işi: Yorumlardan birinde Microsoft İK Direktörü Vlad Bog'dan alıntı yapılmış. Bog şöyle diyor: "Çalışanın eğitiminden ziyade ne yaptığına bakarım. Sektör, pozisyon değiştirebilmiş mi, oradan oraya gidebilmiş mi? Bunlar hep cesaret, merak ve kendine güven işi."
- Değişime yatkın olursunuz: Farklı kültürden, ırktan veya milletlerden biraraya gelmiş kişilerle çalışmak insanın ufkunu çok genişleten bir şey. "Kendisine benzemeyenlerle çalıştıkça, sürekli karşılaştırma yapan bir zihin yapısı, etkileşime duyarsız kalamaz." denmiş bir yorumda (1). Çok sevdim.
- Frene basmayı öğreniyorsunuz: Türkiye'deki yoğun ve hızlı iş temposunda çalışmaya alışanlar, bazı yabancı ülkelerde -misal hayatın nispeten ağır aktığı Kanada'da- çalışanların sinirlerini bozabiliyor. Özellikle Kanada'da çalışan Türkler, ilk başlarda akıllarına iş geldikçe mail attıklarını ve ertesi gün mesai saatine kadar cevap alamayınca şaşırdıklarını, sonra ise normal çalışma şeklinin bu olduğunu hatırladıklarını söylüyorlar.
- Değer görüyorsunuz: Yine ortak bir duygu Türkiye'de çalışırken yaşanan değersizlik duygusu. En iyi okulları, en iyi derecelerle bitirseler de, en iyi şirketlerde çalışsalar da yurt dışında değer gördüklerini, işverenlerin onları köle gibi görmediğini söylüyorlar.
- Kendinizi her an geliştirmek zorundasınız: Tabii bu değeri devamlı kılabilmek için mesleki ve kültürel anlamda kendinizi geliştirmek, yenilikleri takip etmek gerekiyor. Birçok ülkede rekabet çok fazla. Yoğunluğa alışmış Türkler için bunu yapmak pek zor olmuyor ve öğrendikleri elbette yanlarına kar kalıyor.
- İş hayatı sıkıcı olabiliyor: Kültür ve dil farkından ötürü Türklere özgü sıcak iş arkadaşlıkları, öğle yemeği muhabbetleri, şakalaşmalar gurbette pek yok. Buralarda iş, işten ibaret olduğu için biraz sıkıcı bir hal alıyor. Yurt dışında çalışanlar bir yandan da bu sıcak ortamı özlüyor.
- Oralı olursunuz: Yaşadığınız yerde turist olmaktan çıkar, oralı olursunuz. Hafta sonları gezer, yeni yerler, müzeler, parklar, dereler görür, o kültüre özgü yemekleri yer, anılar biriktirirsiniz.
- Türkiye'ye çok daha iyi bir deneyimle dönersiniz: İnsanlar, şirketler daha güncel. Türkiye'de büyük ve kaynak sahibi bir şirketin yapmaya çalıştığı değişikliği özellikle Kuzey Amerika'da büyük küçük birçok şirket çoktan yapmış oluyor. En çok da bu yüzden yurt dışı deneyimi Türkiye'ye dönenlerin işine yarıyor.
- Alım gücünüz yükseliyor: İstisnasız herkes bunu söylüyor. İnsanların alım gücü yükseliyor. İçlerinde bulundukları yaşam standartına Türkiye'de 20 yılda ancak geleceğini düşünenler var.
- Doğu'da sıradan hayatların kıymetini anlarsınız: Doğu'da çalışanların -daha iyi para kazansalar bile- gözlemleri farklı. Sömürge kavramıyla, çifte standartla, ayrımcılıkla tanışıyorlar, yıllar önce çalıştıkları iş arkadaşlarını savaşta ya da uyuşturucudan kaybedebiliyorlar. Bir okur (2), "Ortadoğu'da ya da Afrika'da çalışmak insana, yaşamın çok farklı kavisleri ve sapmaları olabileceğini normal ve istikrarlı bir hayatın aslında yeryüzünde çok az insana nasip olan bir Batı mucizesi olduğu gerçeğini fark ettiriyor. Batı'daki mültecilere bakıp Doğu'yu, Doğu'daki gündelik hayattan da Batı'yı öğrenirsiniz." demiş. Sanırım durum daha iyi özetlenemezdi.
Not: Değerli yorumlarıyla bu yazıyı şekillendirmemde katkıda bulunan, Duygu Yaylacı Çalışır, Gökhan Kutluer, Nuray Kayakol (1), Orhan Türker, Deniz Kabaağaç (2), Emrah Özkan, Mehmet Ersoy, Uğur Bulutlu, Necip Aydıner'e teşekkür ederim.