23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları çerçevesinde NTV’nin yaptığı sıradan bir yayın, sıra dışı bir etkiyle özellikle sosyal medyanın gündemine oturdu. Bir grup öğrenciyle canlı yayında sohbet eden sunucu, keman çalan bir kız öğrenciyle başlattığı güzel sohbete “Akademik olarak hedefin ne?” sorusuyla devam etti. Öğrenci Almanya’da Köln Üniversitesi’nde tıp eğitimi almak istediğini belirterek “Belki Alman vatandaşı olurum” dedi.
Bir çocuğun, hem de Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda bir Avrupa ülkesinin vatandaşı olmak istediğini ifade etmesi büyük tepki uyandırdı. Çocuğun cevabı üzerine afallayarak sadece “Hayır!” şeklinde tepki verebilen ve durumu geçiştirmeye çalışan sunucunun, “Neden başka bir ülkenin vatandaşı olmak istiyorsun?” sorusunu sormaması bile başlı başına düşünülmesi gereken bir sorun aslında…
Her 23 Nisan’da konu mankeni olarak programlara çıkarılan ya da bir takım “koltuklara” oturtulan, “Bugünün küçükleri yarının büyükleridir” vasatından öteye gitmeyen mesajlarla geçiştirilen çocuklar, o kadar her şeyin farkında ve o kadar bizim tahayyülümüzün ötesinde bir algıya sahip ki, bizim onları hafife aldığımızı işte bu gibi zamanlarda bir tokat gibi yüzümüze çarpıveriyorlar. Sonra da ortalık birden karışıyor. Şaşırıyoruz mesela. İlginçtir, çoğu kişi için şaşırtıcı ve anlaşılmaz bir durum bu. Hatta hemen parmaklarımızı sallamaya başlıyoruz.
Birçok sosyal medya paylaşımında bu kız öğrenciyle ilgili birbirinden aşağılayıcı yorumları ve ilginç öğütleri okuyunca aklıma Pablo Neruda’nın “Yoluma Devam Edeceğim” şiiri geldi. Şöyle başlıyor şiirine Neruda:
“Bana öğüt verenler Zamanla delirdiler İyi ki dediklerine hiç aldırmadım”
Hayat, “Hayat Bilgisi”nin tersini söylüyor
Çocuklarla ilgili birçok yanılgımız var. Mesela okullardaki steril ortamlarda öğrendiklerinin hayata ve geleceğe bakışlarına etkisi düşündüğümüzden daha az. Çünkü “maruz” kaldıkları siyasi ortam onlara Hayat Bilgisi derslerinde öğrendiklerinin tam tersini söylüyor. Yaşayarak, görerek, dinleyerek öğreniyorlar. Sınavlarda “Demokrasi nedir?” sorusuna süslü cevaplar verebilirler. Uzun uzun oy kullanma hakkından bahsedebilirler örneğin. Sadece şu son Belediye Seçimleri sürecinde yaşananlara şahit olduklarını düşününce ülkemizde olup bitenlerin hiç de ders kitaplarında yazılanlar gibi olmadığını kimsenin onlara söylemesine gerek yok. Çocuklarımız kendilerini bu ülkede güvende hissetmiyorlar.
O yüzden o kız öğrencimize sesleniyorum: Sen dediklerimize hiç aldırma. Bizler aynı Neruda’nın dediği gibi sana öğüt verip, zamanla delirenleriz. Çünkü, ettiğimiz koca koca lafların hiçbir karşılığı yok bu ülkede. Son bir hafta içinde 5 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz edildi. Metrobüste cinsel saldırı gerçekleşti. Muhalefet lideri linç edildi. Saldırgan serbest bırakıldı. Bu kız çocuğu yurt dışında tıp okumak istiyor. Bir kadın olarak sokaklarında özgür dolaşamayacağı, doktor olduğunda şiddet görme ihtimalinin olduğu bir ülkenin vatandaşlığını istememesinden doğal ne olabilir?
Sorumlusu ise biz yetişkinleriz. Demek ki bu çocuklara güvenli bir ortam sağlayamamışız.
Yalnız bıraksalar, kimliğimi değiştireceğim!
Neruda şiirine şöyle devam ediyor:
“Beni yalnız bıraksalar tüm kimliğimi değiştireceğim Derimden sıyrılacak Başka bir ağız edineceğim Ve bambaşka biri olunca da En, en başta ne idiysem Ben ona dönüşeceğim Yoluma işte böyle devam edeceğim.”
Evet, çocuklar yollarına devam edecek. Yeter ki biz yollarından çekilelim.
Yeter ki çocukları “gerçekten” anlayabilelim.
Yeter ki sevmenin bir “sorumluluk” olduğunu, “haklarını vermediğimiz” çocukların başını okşamanın anlamsızlığını kavrayabilelim.
2018 verilerine göre 15-17 yaş arası çocukların iş gücüne katılım oranı %21,1. Çocuk işçiliği hala en önemli sorunlarımızdan biri. Kız çocuklarının okullaşma oranı erkek çocuklarının gerisinde. Anadolu’da birçok yerde çocuklar “mevsimlik işçi” olarak çalıştırıldığından okullarını yarıda bırakmak zorunda kalıyorlar.
Bir türlü halledilemeyen dershane sorunu ve sürekli değişen üniversiteye giriş sınav sistemi yüzünden üniversiteye gitmek her geçen yıl daha da zorlaşıyor. Akademinin durumu ortada. Birçok değerli akademisyenimizi kaybettik.
Hal böyleyken ülkenin güzide kurumlardan birinde okuyan bu kız çocuğunun hayaline bu kadar yüklenmek değil, “Bu ülkeyi daha yaşanabilir bir ülke haline getirmek için gerekli ortamı nasıl sağlarız?” sorusunun cevabını sormakla yükümlüyüz.