İçine sokulduğumuz karanlık tünelin ucunda cılız da olsa güçlenecek bir ışık var. Ve, etrafımızı daha da aydınlatmak için bizden bir el işareti bekliyor. Bu işaret gerçek anlamda iyiliği harekete geçirmek olabilir mi(!?) İyilik ve kötülük konusunda kafalarımız sadece karışık değil, kötü olduğumuz halde ya da bir çok davranışı onaylarak kötülük yaptığımız halde, iyi bir tutum sergilediğimizi sanıyoruz.
Şimdi kötülük, “etkin bir gerçekliğe” dönüşmüş durumda. Kötülüğün insan yapısındaki varlığına sondaj yapan bilim insanı- psikanalist Carl Gustav Jung’a kulak verirsek, iyiliğe de boyun eğmemeliyiz. Zira ikisi de aynı kapıya çıkıyor. “Dolaylı ifadeler kullanıp onu (yani kötülüğü) dünyada yok sayamayız. Kalıcı olduğuna göre, onunla nasıl başa çıkabileceğimizi öğrenmek zorundayız... Durum ne olursa olsun, yeni bir uyuma, yani bir metanoia’ya gereksinimimiz olduğu kesin. Kötülüğe yanaşmanın en ciddi tehlikesi onun boyunduruğu altına girme olasılığıdır. Bu nedenle, hiçbir şeye boyun eğmemeliyiz. İyiye bile. İyi olarak nitelendirilen bir şeye boyun eğdiğimizde, ahlaksal bağlamda iyilik niteliğini yitirir. Bu, iyiliğin içinde kötülük olduğundan değil, boyun eğdiğimizde sorunlara yol açacağı içindir. Uyuşturan ister alkol, ister morfin, isterse de idealizm olsun, her türlü bağımlılık kötüdür. İyi ve kötüyü birbirinin tam karşıtı olarak görmemeye özen göstermeliyiz...”
Ceberut iktidarlar, biz iyilik ve kötülüğü birbirine karıştırdığımız için nefes alıyorlar. Çünkü biz iki yüzlüyüz. Kendimizle yüzleşmiyoruz. Birçoğumuz zaten -sözüm ona- iyilik adına, sonu bireysel felaketlerle biten hayatların kararmasına neden olduk ve halen olmaya da devam ediyoruz. İç dünyaların ölümü fiziksel ölümler kadar somut olmadığından işlediğimiz cinayetleri gizlediğimizi sanıyoruz.
Bütün bunlara bağlı olarak, Nazizim bu yüzden insanlığı kırdı geçirdi. Hep sonuçları gördük. Şimdi de sonuçlara bakarak bağırıp çağırıyoruz. Oysa ki, düşman içimizde. Ağzından akan salyalarla dört bir tarafa saldıran faşizm canavarını biz besliyoruz. Kötülüğün bizim çok uzağımızda, başka diyarlardan gelen bir tür olduğunu düşünüp böyle davrandıkça da bu canavar ahtopot kollarını üzerimizden hiç çekmeyecek. O canavarı bizim yarattığımızı tekrar tekrar hatırlatmaya gerek var mı?!
Bu günlerde yetkili ağızlarda küçümsenerek kafa tutulan Batı’nın neden güçlü olduğu anlaşılmıştır sanırım. Batı gücünü sadece topla-tüfekle değil; bilimle, felsefeyle, sanatla besliyor olabilir mi acaba(?) Bunları iyilik-kötülük diye de tasnif edebiliriz. Yani Batı, iyiyle kötüye eşit oranda bünyesinde yer veriyor gibi gözüküyor. Bize gelince; -her şeyden önce- toplumsal kültürümüzle çuvallamış durumdayız. Biz hep masum, hep kötülüğe maruz kalanlarız. Bizi kandırıp, başımıza türlü haller getiriyorlar.
Batılı düşünür ve yazarların insanın içindeki kötülüğü anlatıkları eserlerini yeterince anlamamışız demek ki. Okuduğumuz Dostoyoveski eserlerinde yazar iki yüzü de insanda eşit oranda paylaştırırken, biz diğer yüzü (kötülüğü) mutlaka başkalarına havale etmiş olmalıyız. Yoksa, sol muhalif ve aydınların niye bu kadar döküldüklerini başka nasıl izah edebiliriz.
Baskı aygıtlarını, zulmü makinalar değil, insanlar gerçekleştiriyor. Biz eğer o aygıtların başında olsa idik tıpkı onlar gibi “işimizi yapıyoruz” mu diyecektik? Evet, öyle diyecektik. Bu tarafta olmamız -bilinçli tercihler hariç- sadece bir tesadüf. Jung şöyle diyor: “Bu nedenle, kötülük sorunsalının bugünkü durumuna yanıt arayan bir bireyin her şeyden önce kendini, yani bütünlüğünü alabildiğince iyi tanıması gereklidir. Kendine hiç acımaksızın ne kadar iyilik yapabileceğini, hangi suçları işleyecek kapasitesi olduğunu anlamaya çalışmalı ve ikisinden birine gerçek, öbürüne de hayal gözüyle bakmamalıdır. Her ikisi de doğasında olan ögelerdir ve kendini aldatmayı ya da hayal içinde yaşamını sürdürmeyi istemiyorsa, ki istememektedir, her ikisi de su yüzüne çıkmaya mahkumdurlar...”
Biz ne kadar gizlersek gizleyelim karanlık yanlarımız var. Biz bu karanlık yanlarımızı tanıyıp onu etkimiz altına aldıkça, diktatörlükler de kendilerine çıkış yolu bulamayacaklar. Bunu kendimizde ne kadar başarırsak tüm zulümlerin önüne güçlü bir set çekeceğiz. Böylelikle hiç bir muktedir gizlediğimiz, görmemeye çalıştığımız iki yüzlü yanımızla ittifak kuramayacak. Gözümüzün içine baka baka yalan söyledikleri halde neden etkili oldukları anlaşıldı mı şimdi?!