Herhangi bir ülkeden, iktidardan, dinden, ideolojiden bağımsız olarak, altı yaşında üstelik de günleri sayılı (Yusuf Kerim) bir çocuğun, annesinden koparılması için ne yapmış olması gerekir? (Tabii, soruyu, bir annenin çocuğuyla arasına duvar örülmesi için nasıl bir suç işlemiş olması gerekir? diye tersinden de sorabiliriz.)
İnsanlığı yıkıma uğratacak korkunç projelere imza atması ilk akla gelen suçlardan biri olabilir. Sonra seri katil olması, sonra sökün edecek bu minvalde daha çok şey. Bir kadının "anne anne" diye inleyen çocuğuna yaklaşamamasının, ona sarılamamasının, dokunamamasının nasıl bir acı olduğunu da geçiyoruz, dünyanın neresinde olursa olsun, çocuk her yerde çocuktur.
Ve bir çocuk bu dünyadan gitmek üzereyse, şeytanlar teşkilatı bile böyle bir çocuğun ve annesinin son isteğini yerine getirir.
Kaldı ki, bu isteklerin dile getirilmesine gerek olmadığı gibi, varoluşun bazı temel yasalar üzerine kurulduğunu, bu yasaların dönemsel gerçeklerle (iktidar/ideoloji) işinin olmadığını anlamamız için bir öğretiye de ihtiyacımız yok (!)
O zaman, Yusuf Kerim ne yaptı da…
İşte Yusuf, bu dünyadaki sayılı günlerinde annesinden, onun şefkatinden, sıcaklığından mahrum bırakılmışsa, mutlaka bir şey yapmış olmalı(?) sorusu çakılı kalıyor orta yerde.
İnsan; aklıyla, ruhuyla, duygularıyla tüm kapasitesini ortaya döküp onlara görülen revayı anlamaya çalıştığında bu soruyu sormaktan başka bir şey yapamıyor.
Peki, ne yapmış Yusuf?
Soru yine eksik oldu. Ne fark eder ki, bir çocukla annesi etle tırnak gibi değil midir aslında. Bir bütünlüğün bir yarısına zarar vermek istediğinizde, diğer yarısını da daha kafadan yok etmiş oluyorsunuz zaten.
Tekrar soruya dönersek, "Yusuf hiçbir şey yapmamış" demek fazla ironik kaçacağından, anneye yöneleceğiz. O zaman annesi ne yapmış? İktidarın sakıncalı gördüğü bir bankaya para yatırmış.
Hepsi bu kadar yani.
Hem Yusuf’a ne bundan, bize ne!
Annenin yaptığı yatırım şeklinin tehdit olarak algılanması yüzünden mi yaşanıyor şimdi bu trajedi?
Asıl olarak böylesi bir ‘ceza’, varoluşun dokunulmaz yasalarını çiğniyor ve bizim olağan yaşamımızı da tehdit ediyor!
Zira ölmek üzere olan bir çocuğun annesiyle arasına hiçbir gerekçe girmemeli! Dünya varoluşun kutsallıkları üzerine dönüyorsa eğer -ki öyle- hiçbir iktidar yapısının bu kutsallıkları çiğneme hakkı ve yetkisi olmamalı.
Unutmayalım ki, şimdi birer yetişkin olup gaddarlığa soyunanlar da bir zamanlar çocuktular. Onlar da annelerinin sevgisine, dokunmalarına muhtaçtılar. Onlar da ağladılar…
Yusuf Kerim’le annesinin arasına kalın duvarlarla set çekenlerin acilen çocukluklarına -kısa bir süreliğine de olsa- dönmelerinde yarar var gibi gözüküyor.