Bedeninde iki insan taşıyan kadın öldürüldü. Biri ertesi gün dünyaya merhaba diyecekti, diğeri dünyayla tanışalı henüz on ay olmuştu. Kadının adı: Emani Arrahman’dı. Yirmi yaşındaydı ve Suriyeli’ydi. Tarih 2017 yılının 8 Temmuz’unu gösterdiğinde duyuldu haber. Ama o öldürüleli yaklaşık, altı-yedi saat olmuştu.
Haberi duyunca, herkesin tüyleri diken diken oldu. “Böyle bir vahşet” görülmemişti. “Bunu yapanlar insan olamazlar”dı. Hepimiz “bunu yapanlar”ın kimler olduğunu, gerçekten insan olup olmadıklarını düşündük durduk. Diğer bir yandan da lanetler okuduk… Diğer bir yandan da çaresizdik… Bunlar hep oluyordu ama böylesi de görülmemişti.
Olayın nasıl başlayıp geliştiğini anlamak ve öğrenmek için medyanın kirli-temiz çukurlarında dolaşıp durduk. Nasıl olmuştu? Niye olmuştu?
“Bunu yapan…” adamlar gençti. Elleri arkadan kelepçelenmişti, özellikle bir tanesi objektiflere sataşarak bakıyordu. Haber hakkında bilgisi olmayıp sadece elleri arkadan kelepçeli bu adamın resmini görenler, bir kişinin –yine- haksız yere derdest edildiğini düşünerek adamın bakışlarının yanında olabilirlerdi. “Ne yaptım ki…?” der gibi bakıyordu adam. Yok biraz daha fazlası, “ben size gösteririm…” der gibi…
Nasıl öldürmüşlerdi birini kucağında diğerini karnında taşıdığı iki bebekli kadını? Gece yarısı kapıyı kırıp eve girmişlerdi önce. Ermanı Arrahman, biri karnında, diğeri de yanında iki bebeğiyle yer yatağında yatıyordu. Karanlıktı, başında iki adamı görünce ne yaptı? Korkmuştu besbelli. Yanındaki bebeğinin uyanıp ortalığı bağırtıya kestiğini bilmesek de, tahmin ediyoruz.
Bütün anneler bilir, hamile kadınlar –hele son günlerindeyseler- bu dünyadan değillerdir. Havaya, suya, kişiye, nesneye, kokuya, renge, yiyeceğe, esintiye… başka bakar, başka algılarlar… Öyle bir hassaslaşmışlardır ki, -başkalarının ne kadar çaba sarf ederlerse etsinler- görmelerinin mümkün olamayacağı şeyleri bir çırpıda fark ederler. Tedirgindirler, en ufak bir esintiden ürkerler. Hamile kadınlar kutsanmıştırlar... Hatta rivayete göre, hamile kadınların “evliyalar tarafından” korunduğu bile söylenir…
Hamile kadınlar iki dünya arasında dururlar… İnceldikçe incelen bir tel gibi hassaslaşmış bedeniyle iki dünya arasında duran Emani Arrahman da iki adamı başında görünce ne yaptı? Korktu mu? Korku nedir ki! Hepimiz yeri geldikçe korkarız. Üzerimize doğru hızla gelir gibi olan bir araçtan, ucuna doğru yanaştığımız yüksekliğin kıyısından, bizi yönetenlerden, üniformalı, sivil giyimli yetkililerden, üzerimizde yetkisi olduğunu iddia edenlerden, küçüksek büyüklerden, büyüksek üstümüzdekilerden korkarız…
Zaten hep korkmuşuzdur. Korkamamız korkutulmamızdandır çoğu kez. Korkuyu çok iyi biliriz. Ama Arrahman’ın yaşadığı korkuyu hiçbir zaman bilemeyeceğiz…
Arrahman’ın o iki adamı başında görünce yaşadığı korku bizim bütün korkularımızın toplamı olsaydı keşke! Sonrası.. işte bu kadar… Arrahman bu kadarını yaşadı inanın! İşin tecavüz ve orman kısmı bir ayrıntı sadece. Bütün bunlar başına gelirken vahşetin içine çoktan düşüp arasında durduğu iki dünyadan öbür taraftakine zihnen ve ruhen çoktan geçmişti bile.
Arrahman’ın bütün olayı o iki adamı karanlıkta başında görünce başladı ve bitti… Asıl önemli olan şey ise başka!
Arrahman’ın o iki adamı karanlıkta başında görünce yaşadığı kısa ya da uzun an -ama sadece an- hayata nasıl bir korkuyu yazdı?
İşte olayın bütün dehşet özü burada! Yaşamımıza yeni bir dehşet, çaresizlik ve korku yazıldı…
Bu tanıdığımız, tanıdıkça da ezberleyip etkisiz hale getirdiğimiz korkuların hiç birine benzemiyor... Çok uzaklarda, insan benzeri mahlukatların dünyasında yaşandığını varsaydığımız şey, hemen şuracıkta, büyük kent merkezinin yakınlarında yaşandı. Üzeri yazılı tsörtleriyle, bizim ‘modern’ dünyamızdan iki adam ırkçılık ve şiddeti bütün rafine haliyle Emani Arrahman üzerinde uygulayarak kötülüğün çıtasını biraz daha yükseltti!
Zira tüm ırkçılık söylemleri -özellikle resmi olan- nefret, kadın düşmanlığı lafta kalan bir şey olmayıp, karşılığında buna uygun bir insan tipi yaratır… Bu bir ideolojidir, bir yaşam biçimidir ve yarattığı imaja uygun bir dünyayı önvarsayar. Bu olay, sadece katil ruhlu, -muvazene sorunu yaşayan- iki sapığın gerçekleştirdiği bir olay değildir…
Bu, söylemlerle, göstergelerle, iyilik-kötülük, güç kavramına açılan parantezlerin içini isteyenin istediği gibi doldurmasına sunulan olanaklarla önü açılmış bir yoldur…
Emani Arrahman, kısacık ömründe, kısacık konukluk yaşadığı buradan doğduğu topraklara giderken ardında büyük çaresizlik, kötülüğün -bir iki tık daha- yükselmiş halini ve yeni bir korkuyu bıraktı. O iki adamı karanlıkta başında gördüğünde oldu ve bitti bütün bunlar. Hepsi bu kadardı…