‘Gregor Samsa bir sabah kötü bir rüyadan uyandığında, kendini yatağında korkunç bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.’ Franz Kafka’nın en önemli yapıtlarından Dönüşüm bu çarpıcı cümleyle başlar ve sonra bizi içinden bir dakika bile çıkarmadan ilerler.
Bu kadar büyük bir fiziksel dönüşüme gerek kalmadan duyarsızlığımızla bir böcek kadar kaldık dünyada. Yeryüzünün en kalabalık hayvan gurubu böcekler ve dönüşüm yaşayan insanlık!
Görmezden gelmek, bunca acıyla dolu dünyayla baş etmenin bir yolu gibi savunulmaya çalışılsa da akılla donatılmış insanlık için utançtır. Tüm dünyanın acısını yaşamak belki mümkün değil. Ama bu kadar susmak ne demek? Öyle kanlı ve yaşlı bir tarihle dolu ki dünya, günümüzde olanların çoğu aslında bizim o bilgileri karnımızda taşıyarak doğuşumuzdan kaynaklanıyor. Aslında unutulmuyor. Hangi topraklarda doğduysak, hangi kıyımların kurbanı ya da uygulayıcısı olduysak bunu biliyoruz aslında. Milliyetçi yapıya doğru ilerleyen Avrupalı da unutmuyor tarihini, sömürge altında yönetilen Afrikalı da. Peki biz dün yediğimiz yemeği hatırlamamayı nasıl başarıyoruz?
Yıllar içinde siyasetin dili, söylenen sözlerin dönüşümü kesinlikle Kafka’nın dönüşümünden çok daha ustalık istiyor. Edebiyatçının başarısı okuruna hikayesini inandırmasından geçerken, politikacıların başarısı ise oy verenlerinin unutmasından geliyor anlaşılan.
Duyarsızlaşma ve unutma bizim sonumuz olur mu? Dünyanın öbür ucunda, memleketin görmediğimiz kıyısında ya da yan mahallede, üst katımızda ölümler iyice yaklaşıyor farkında mıyız? Gözümüzü kapatsak sesi kulaklarımıza, kokusu burnumuza geliyor. Görmediğimiz olmuyormuş sanıyoruz ama oluyor, insanlar ölüyor, acılarda boğuluyor.
Ten rengi farklılığımız olmadığı için inanç, etnik köken, cinsiyet, politik görüş, eğitim, ekonomi ayırabilecek ne varsa hepsinde ayrıştık, iğdiş edilip, ortalığa bırakıldık. Bunlar üzerinden kıyımlar yapmaya doyamadık.
Dönüştüğümüz şey bizi insan olmaktan uzaklaştırıyor. Dünya yanıyor, ülkem kavruluyor. Ya bir böcek dahi olamadan uyanırsak bir gün? Korkuyorum.