‘Ana yoldan çıkarsak başımıza çok kötü şeyler gelebilir’. Referans kaynak çocuğumuzun masallarından ‘Kırmızı Başlıklı Kız’
Kendimizi anlatan bir tarz, aksesuar, makyaj, saç-sakal sitili, renk... bir dolu şey var hayatımızda. Bizim masal kızımızın belirleyicisi de kırmızı şapkalı bir pelerin. Bu renk biliyoruz ki rastgele bir seçim değil. Kırmızı gökkuşağının sonunda dış, görünebilir en düşük frekanstaki renk. Ondan sonrakiler artık kızılötesi olarak adlandırılıyor ve çıplak gözle görmemiz mümkün olmuyor. İştah kabartan bir renk, kan akışını hızlandırıp, tansiyonu yükselttiği de söylenir. İhtiraslı bir çok duygunun ve fiilin sembolüdür de. Aşk, nefret, cesaret, saldırganlık, kızgınlık, enerji, ateş, cinsellik, erotizm, ahlaksızlık, tutku, tehlike, komünizm, sosyalizm, bayrak, savaş, kan... Devlet büyüklerimizin de kırmızı renk giyinen, kırmızı araba kullanan kadınlarla arası hep kötüdür, bu da farkında olmadan öğrenilen bilgiler yüzünden olsa gerek. Peki bu kadar ‘ben buradayım’ diye bağıran bir renkteki kıyafetle, küçük bir kız, ormana, elinde yiyecek sepetiyle yollanır mı? Masalda kızı kurtlara yem olarak sunan kişilerden ilkinin annesi olduğunu görürüz ama görmezden geliriz çünkü ardında kötü niyet yoktur. Hem o zamanlar dünyada bu kadar kötülük de yoktur. Görünen gerçek kötüler ormanda ve kurt kılığındadır. Anneyi masal boyunca bir daha da görmeyiz.
Küçük kıza tembih edilen en önemli şey ormanda ana yoldan hiç ayrılmadan hızlıca büyükannenin kulübesine varması ve hava kararmadan da geri dönmüş olmasıdır. Genelde karanlık çökünce tüm kötülüklerin gün yüzüne çıkması masallar kadar, filmlerde, edebiyat yapıtlarında da gözümüze çarpar. Ve gerçek hayatta da maalesef durum budur. Karanlık olaylar, karanlıkta daha kolay hayat bulur. Ve eğer siz hele de kadın başınıza, kırmızı bir kıyafetle, gece eve yalnız dönmeye kalkar ve saldırıya uğrarsanız bu suçlular için suçu işlemeye tahrik ve teşvik sayılarak, cezalarını hafifletir. Masaldan uzaklaşmadan yola koyulalım, sepetteki çörekler soğumasın.
Yolda giderken küçük kızın yoluna kurt çıkar. Bizim kurt insanlarla konuşabilen, onları korkutmayan ama aç ve kurnaz bir kuttur. Düşünün o zamandan bu zamana bu tarife uyan binlerce kurt şehre çoktan inmiş ve yanı başımızdalar. Ana yol sıkıcı tabi, tek düze. Oysa ormanın içi rengarenk çiçeklerle, sürprizli patikalarla dolu. Kurt da bu renkli dünyanın çekiciliğini överek kırmızı başlıklı kızımızı ana yoldan çıkartmayı kolayca başarır. Sepetin içinde çörek dışında şarap da vardır Grimm Kardeşlerin masalında ama o şarap bizim sınırlara girince kaybolur anlatının içinde. Malum sebeplerle. Büyükannede kusura bakmasın da hem yaşlı, hem hasta ne şarabı içecek.
Adresi kolayca öğrenen kurt ulu orta kızı yiyemeyeceğinden hızlıca plan yapar ve eve gidip önce büyükanneyi, sonra kızı ve sonra da sepettekileri mideye indirmeye karar verir. Tanımadıklarımıza açık adresimizi, özel bilgilerimizi, banka hesap numaralarımızı vermeyelim sonra bizi ve hesabımızdakileri bir güzel yerler. Ormanın gündüz sihirli havası küçük kızımızı içine çeker ve çiçek toplamaya başlar. O sırada kurt büyükannenin evine ulaşmış, onu da kandırmış evine girmiş sonra da tek lokmada yutmuştur. Masal buralarda masladır, kurdun insanı parçaladığını, lokmalar halinde yediğini, o sırada büyük acılar yaşandığını görmeyiz. Yanı başımızda yakılan evleri, öldürülen insanları göremediğimiz gibi. Bize gösterildiği kadarını görmek ve bu bilgiyle yetinmek bizlerin kolayca yönetilmesini sağlayan ve masallar anlatıldıkça da sağlamaya devam edecek olan. Hayvanları iyi-kötü, faydalı-zararlı, dost-düşman diye ayırmış ara sıfatlara yer vermemişiz. Bu arada hayvanlar aleminin umurunda değiliz, bu tanımlamalardan haberleri bile yok. Mesela ‘Karıncayla Ağustos Böceği’ hiç kendi aralarında böyle bir ilişki kurmadılar, biz çalışkan sandığımız karıncaları yuvalarından çıkınca ya da yuvalarında ezdik, bir gıdım erzak için ömrünü veren karıncaları, maden işçileri gibi karanlıklarda gömdük.
Kurt doğası gereği aç olduğu için büyükanneyi yılan gibi tek lokmada yutar ve sindirmek için beklerken onun kıyafetlerini giyer, manyak ya. Kırmızı başlıklı kız kapıdan girer girmez onu da tek lokmada yutabilecekken sıkıcı hayatına renk katar ve oyun oynamaya başlar. En sevdiğimiz diyaloglar başlar;
‘Büyükanne senin kulakların neden bu kadar büyük?’
‘Seni daha iyi duyabilmek için’ der kurt.
‘Büyükanne senin gözlerin neden bu kadar büyük?’
‘Seni daha iyi görebilmek için’ der ardından.
‘Büyükanne senin ağzın neden bu kadar büyük peki?’ diye sormaya devam edince saftaroz kırmızı başlıklı kız kurt artık bu kadar salak olmasına dayanamaz ve
‘Seni daha kolay yiyebilmek için’ der. Durup beklese kız daha soracak, aldığı cevaplar tatmin ediyor ama tuhaflığı çözemiyor.
Bunun üzerine kurt haklı olarak kızı da tek lokmada yiyor ve hızlı yediği için postprandial hipoglisemi olup uyuyakalıyor. Burada biraz doktor olduğumuzu hatırlatalım. Hızlı yenen, yüksek kalorili besinlerin ardından insülin hormonu hızla salgılanıp şekeri hücre içine çeker ve yemeğin hemen ardından çok ani kan şekerinde düşme olur, bu da uyku hali verir. Bizim kurt bu bilgiye sahip değil, bir de eve girmiş, yatakta kadın kıyafetleriyle yatıyor mışıl mışıl uyur tabii, doğada olsa bu kadar vurdum duymaz olamaz.
Kurt yıllar içinde bana her şeyi yutan kocaman bir sistemin adı gibi gelmeye başladı. Kirli işlerin yapılması için kurulmuş bir aygıt kurt. Ve cesur bir ormancı (güçlü bir adalet sistemi) çıkıp bir gün onun karnını deşmeyi başardığında oradan her türlü kötülüğün dışarı akıp temizlenebileceğini düşünüyorum. İşte asıl masal bu galiba. Masalda ormancının durumun garipliğini fark edip, kurdun karnından masum büyükanne ve saf kırmızı başlıklı kızı çıkartıp yerine taş doldurup kurdu cezalandırması ile mutlu sona ulaşılır. Anayoldan sapıp, doğru soruları sormaya başladığımızda bizim masalımız da başlayacak, inancımızı hiç kaybetmeyelim.