Bir süredir darbeyle mücadele adı altında ciddi hukuksuzluklar yaşanıyor. Hepsi birer “anayasa hükmünde kararname” haline gelen ve anayasayı askıya alan KHK’ler ile OHAL ilanı ve darbe teşebbüsüyle ilgisi olmayan düzenlemeler yapılıyor. On binlerce kamu görevlisi açığa alınıyor ve işten çıkarılıyor. Darbeyle bağlantılı olan ve suç işleyen kamu görevlilerin adil bir soruşturma ve yargılama sonrasında kamu görevinden çıkarılması hukuk devletinin gereğidir. Ancak OHAL döneminde dahi askıya alınamayacak ve özüne dokunulamayacak insan hakları ihlal ediliyor.
Adil yargılanma hakkı, suç ve cezaların şahsiliği ilkesi, suç ve cezaların geriye yürümezliği ilkesi yok sayılıyor. Darbecilerin geçmişteki siyasal işbirlikçilerine dokunulmazken pek çok kamu görevlisi sudan bahanelerle kamu görevinden çıkarılıyor veya muhalif kimlikleriyle bilinen kamu görevlileri ve akademisyenler FETÖ/darbe/terör sepetine atılarak meslekten atılıyor, itibarsızlaştırılıyor.
Aralarında öğrencisi olmaktan gurur duyduğum, bilime ve hayata dair çok şey öğrendiğim hocalarım, uzun “yol” arkadaşlarım, yakın dostlarım, oda arkadaşlarım, aynı koridoru paylaştığım meslektaşlarım, sıcak bir merhabasıyla, kucaklayışıyla ve ışıl ışıl gülümseyişle yaşama sevincimizi artıran dostlarım, aynı üniversite çatısı altında bilimsel, laik ve demokratik bir eğitim için uğraş verdiğimiz bilim insanları var.
Her biri kendi alanında bilime ciddi katkılar sağlamış, alanının önde gelen uzmanları. 19’u Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi olan toplam 41 akademisyen 1 Eylül 2016 günü yayımlanan 672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarıldı. Bu akademisyenlerin ortak özelliği anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile güvence altına alınan ifade özgürlüklerini kullanarak barış isteyen bir bildiriye imza atmak ve hükümeti eleştirmekti.
Nerden baksan hukuksuzluk, nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan haksızlık! Ömürleri boyunca darbelere karşı durmuş, darbelerin mağduru olmuş, demokrasiyi, barışı ve laikliği savunmuş akademisyenleri darbeci/FETÖ’cü/terörist torbasına doldurarak üniversiteden uzaklaştırmak cadı avının dik alası.
Aralarında adli tıbbın, halk sağlığının, patolojinin, çocuk nefrolojisinin, çalışma iktisadının, siyaset bilimin, emek tarihinin önde gelen isimleri var. Her birinin yayınlanmış onca bilimsel kitabı, makalesi ve çalışması var. Onlar herdaim insan hakları, demokrasi ve emek mücadelesinin içinde yer almış bilim insanları, onlar Kocaeli Üniversite’sinin ve akademinin aydınlık yüzleri.
Türkiye’de üniversiteye dönük cadı avı ilk değil. Behice Boran, Niyazi Berkes, Pertev Naili Boratav 1940’ların karanlığında. Kürsülerinden uzaklaştırıldılar. Yargı kararıyla geri dönünce bu kez kürsüleri lağvedildi. Onları üniversiteden atanlar hatırlanmıyor ama Boran, Berkes ve Boratav Türkiye siyaset ve bilim tarihinde ölümsüzleştiler.
O günler ayrıca Enver Gökçe’nin dizeleri ile ölümsüzleşti:
Sizlere selam olsun üniversiteler! Öğretmenleri alınmış kürsüler, Öğretmenler Sizlere selam olsun Hürriyeti yazan eller, dizen eller Sizlere selam olsun makineler Entertipler, rotatifler, bobinler Bu gülünç, aşağılık, Namussuz şeyler dışında, Sana selam olsun Zincirin zulmün kar etmediği, Kırbacın kar etmediği Büyük tahammül!
Üniversiteye yönelik düşmanlık DP döneminde de sürdü. Üniversite hocaları DP hükümeti tarafından hedef haline getirildi. İşçilere eğitim veren İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Orhan Tuna dönemin Çalışma Bakanı Mümtaz Tarhan tarafından hedef tahtasına konuldu, “gizli komünist” ilan edildi.
28 Nisan 1960’da İstanbul Üniversitesi öğrencileri DP hükümetini protesto etmek için Beyazıt Kampüsü'nde toplandı. Kampüse giren polis öğrencilere müdahale etmeye başlayınca dönemin Rektörü Ordinaryüs Profesör Sıddık Sami Onar öğrencilerini korumak için polislerin önüne geçti ve üniversiteyi terk etmelerini istedi. Bunun üzerine Sıddık Sami Onar, polis şefleri tarafından dövüldü, yerlerde süründürülerek emniyete götürüldü.
27 Mayıs darbesi sonrasında Milli Birlik Komitesi Ekim 1960'ta 147 öğretim üyesini üniversitelerden uzaklaştırdı. Görevine son verilenler arasında Ali Fuat Başgil, Sabahattin Eyüboğlu, Yavuz Abadan, Nusret Hızır, Tarık Zafer Tunaya, Mina Urgan ve Haldun Taner de vardı. 147 öğretim üyesi hiçbir kanıta dayanmadan, dedikodularla, büyük ölçüde üniversite içinden gelen ihbarlarla atıldı. Aralarında Sıddık Sami Onar’ın da bulunduğu çok sayıda bilim insanı bu kararı protesto ederek görevlerinden istifa etti. İstifalar büyük ses getirdi. 147’liler çıkarılan bir yasayla 1962’de görevlerine döndü. Üniversite 12 Mart döneminde baskıya uğradı. Hocalar görevden alındı hapsedildi. Üniversiteler basıldı.
Üniversitelere yönelik en büyük tasfiye dalgalarından biri 12 Eylül sonrası yaşandı. Bu tasfiye 1402’likler olarak biliniyor. Bu tasfiyeye İÜ SBF öğrencisi olarak tanık oldum. Önce sakallı hocalarımızın sakallarını kesmeleri istendi. Ardından aralarında hocalarımızın da olduğu 70’den fazla öğretim üyesi üniversiteden çıkarıldı. 1402’likler arasında Kokut Boratav, Alpaslan Işıklı, Mete Tunçay, Bülent Tanör de vardı.
Tasfiye edilenlerden biri sevgili hocam Murat Sarıca idi. Murat Hoca 1982’de profesör olmuştu ancak YÖK profesör unvanını kullanmasına izin vermedi. Murat Sarıca, dersinden sınava gireceğimiz 14 Şubat 1983 sabahı Aydın Aybay ile birlikte hiçbir gerekçe gösterilmeden görevinden alındı. Hoca sınavları yaptı, kâğıtları okudu, notları verdi. Ancak bir başka hoca onun yerine kâğıtları imzaladı. Görevden alınması Murat Sarıca’ya çok ağır gelmişti. Bir süre sonra hastalandı, çok yaşamadı, 15 Eylül 1983 günü 57 yaşında, arkasında temel eser niteliğinde çok sayıda kitap bırakarak yaşama veda etti. Sadece Murat Sarıca mı? Okulumuzun kurucusu ve ilk dekanı Tarık Zafer Tunaya da emekliliğine üç ay kala görevinden alındı. 1402’likler 1990’da görevlerine döndü. Onlar bilim tarihinde saygın yerlerini aldılar. Kenan Evren ve İhsan Doğramacı ise malum.
Son üniversite tasfiyesine bir üniversite mensubu olarak tanık oluyorum ve kahroluyorum. Aralarında Kocaeli Üniversitesi’nin aydınlık yüzleri, arkadaşlarım, dostlarım, hocalarım; Adem Yeşilyurt, Aynur Özuğurlu, Burcu Yakut Çakar, Cengiz Erçin, Derya Keskin Demirer, Gül Köksal, Güven Bakırezer, Hakan Koçak, Hülya Kendir, Kuvvet Lordoğlu, Nilay Etiler, Mehmet Rauf Kesici, Ruhi Demiray, Onur Hamzaoğlu, Özlem Özkan, Ümit Biçer, Veli Deniz, Yücel Demirer ve Zelal Ekinci'nin de bulunduğu toplam 41 öğretim üyesi darbe/terör torbasına atılarak, hukuksuz ve keyfi bir kararla meslekten çıkarıldı.
Edindiğim akademik ve insani değerlerde büyük payı olan sevgili hocam, tez danışmanım Kuvvet Lordoğlu, ömrü boyunca kamu çıkarı ve kamu yararı için mücadele eden hocam kamu görevinden çıkarıldı. Yazdığı kitaplar ile çalışma iktisadının duayenleri arasında yer alan Kuvvet Hoca, bölüm koridorumuzun tebessümü ve moral kaynağımız aramızdan alındı. Oda arkadaşım, yol arkadaşım, bilimi iştahla seven Hakan da (Koçak) üniversiteden koparıldı. Bölüm arkadaşım Derya, alt kat komşularımız Yücel, Güven, Ruhi, Hülya ve Adem de aramızdan koparıldı. Üniversite, fakülte, bölüm daha da çoraklaştı.
Onları şimdilik uğurluyoruz. Kimsenin şüphesi olmasın, bu hukuksuz ve haksız karar er geç ortadan kalkacak, tıpkı 147’liler gibi, tıpkı 1402’likler gibi üniversitenin aydınlık yüzleri olan arkadaşlarımız, hocalarımız kürsülerine, derslerine, öğrencilerine geri dönecekler.
Bilim kazanacak, kötülük kaybedecek!
Kamuda örgütlü farklı görüşlere sahip sendikalar Türkiye Kamu-Sen, KESK ve Birleşik Kamu-İş kamuda yaşanan tasfiyelerde ciddi hukuksuzluklar yaşandığını vurguluyor. Sendikaların ortak tutumu kamudaki tasfiyelerde yaşanan vahametini göstermesi açısından önemli.
Türkiye Kamu-Sen Başkanı İsmail Koncuk, “açığa alınan 70 bin memurun 50 bini meslekten çıkarılmıştır. Bunlar içerisinde FETÖ ile hiç bir ilgisi olmayan insanlar bulunmaktadır” değerlendirmesini yaptı. Kamu-Sen açıklamasında “uluslararası sözleşmeler ve Anayasa hükümleri gereğince, olağanüstü hal dönemlerinde de olsa, OHAL gerekçe olarak gösterilerek gerçekleştirilen işlemlerin, devletimizin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri ile T.C. Anayasasında yer alan hükümler doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekmektedir” görüşlerine yer verildi.
Kama Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) yaptığı açıklamada “bir kamu emekçisinin adil bir soruşturma geçirmeden, savunma hakkı verilmeden ömür boyu meslekten ihracı hukukun yok edilmesidir” diyerek haksız yere kamu görevinden çıkarılanların göreve iade edilmesini istedi.
Birleşik Kamu-İş’in en büyük sendikası Eğitim-İş de yaptığı açıklamada “savunma hakkı tanınmaksızın kamu görevinden çıkarılanların itirazları dikkate alınarak durumları yeniden değerlendirilmeli, hakkında kesin, somut ve objektif deliller bulunmayan kamu görevlileri görevlerine iade edilmelidir. Olağanüstü hal KHK’ların amacı dışında, yasama organının yetkisinin gasp edilmesi saikiyle kullanılmasından da vazgeçilmelidir” görüşlerini dile getirdi.
Sendikaların bu ortak görüşüne kulan verilmeli ve darbeyle ve terörle mücadele adı altında hukuksuz bir şekilde görevden alınan akademisyenler ve kamu görevlileri görevlerine iade edilmelidir. Bu hukuksuz uygulamalar darbeyle mücadeleyi sulandırmakta ve zarar vermektedir.
Bu yazının bir bölümü Birgün’de yayınlanmıştır