Avrupa Komisyonu 2014 Türkiye İlerleme Raporunu açıkladı. Böylece 1998 yılından bu yana yayınlanan ilerleme raporlarının bu yıl 17. yayınlanmış oldu. Avrupa Birliği tarafından hazırlanan ilerleme raporları aday ülkelerinin yıllık karnesi niteliğini taşıyor. Rapor siyasal, sosyal ve ekonomik alanlarda aday ülkelerde uygulamada ve mevzuatta yaşanan gelişmeleri ele alıyor. 1998 yılından bu yana ilerleme raporlarının demirbaş konularından birini çalışma hayatı ve sosyal haklar oluşturuyor. 2014 raporunda da çalışma hayatına, sosyal ve sendikal haklara ilişkin ciddi eleştiriler yer aldı. Rapor grev ertelemelerinden iş kazalarına, sendikal engellerden çocuk emeğine kadar çeşitli sorunlara yer veriyor.
2014 İlerleme Raporuna göre sendikal haklara ilişkin mevzuatın gözden geçirilmesi ve sendikal hakların özgürce kullanımına olanak sağlayan bir ortamın yaratılması gerekiyor. Raporda, sendikalaşma ve toplu pazarlığa katılma hakkı ile özel sektör ve kamu sektörü çalışanlarının grev haklarının AB müktesebatı ve uluslararası standartlara uygun hale getirilmesinin zorunlu olduğu belirtiliyor.
Rapor yıllardır yaptığı saptamayı tekrarlayarak toplu sözleşme kapsamındaki işçi sayısının düşük olduğuna dikkat çekiliyor. Bilindiği gibi Türkiye’de toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısı yüzde 6’nın altında, özel sektörde ise bu oran yüzde 3 civarında. Rapora göre, kısıtlayıcı çifte baraj şartı, sendika üyelerinin işten çıkarmaya karşı korunmasındaki belirsizlikler ve sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev haklarına ilişkin kısıtlamalar en önemli sorunlar olarak varlığını koruyor.
Rapor eylül ayında sendikaların toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için gerekli olan işkolu barajının yüzde 1’e indirilmiş olmasını yetersiz bularak, bunun sendikaların toplu pazarlık hakkını elde edebilmesi için önemli bir engel olduğunu belirtiyor. Çifte baraj engelinin (işkolu barajı ile işletme ve işyeri barajı) sendikal haklar açısından önemli bir engel olduğu belirtilerek, bu barajların uygun düzeyde toplu pazarlık yapılmasını ve sendikaların gelişmesini engellediği görüşüne yer veriliyor.
İşçilere ilişkin yeni sendikal mevzuatın (6356 sayılı yasa) kabulünü takiben, e-devlet aracılığıyla sendika üyeliği ve istifa mekanizmasının yürürlüğe girmesiyle, Temmuz 2013’ten bu yana sendika üyeliğinde yüzde 15 civarında artış yaşandığı vurgulanırken, e-devlet sisteminde yaşanan sıkıntılara dikkat çekilerek, e-üyelik sisteminde kötüye kullanmaların önüne geçilmesi için verilerin gizliliğinin artırılması gerektiğinin altı çiziliyor. Bilindiği gibi son zamanlarda işverenlerin işçilerin e-devlet şifrelerini hukuksuz yollarla edinerek sendikalaşmayı engellemesine ilişkin örnekler yaşandı.
Mevzuatta yer alan ve ortadan kaldırılması gereken engeller nedeniyle sosyal diyalog mekanizmalarının etkin bir biçimde işlemediğini vurgulayan rapor, çalışma mevzuatının değiştirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Bir diğer olumsuzluk olarak ise devlet memurları için grev yasağı ile işyeri ve meslek esaslı sendika kurma yasağının varlığını koruduğu belirtiliyor. Raporda bir kaç kez, çalışma haklarının ve sendikal hakların özellikle sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev hakkının kullanımının hem özel sektörde hem de kamuda sınırlı kaldığı vurgulanıyor. Raporda 2014 yaz aylarında cam ve madencilik sektöründe yaşanan grev ertelemelerine ilişkin eleştiriler de yer alıyor. Rapor, milli güvenlik ve genel sağlık gibi gerekçelerin grevleri yasaklamak için ölçüsüz bir şekilde kullanıldığını belirtiliyor.
Sendikalara yönelik davaların ve sendikaların faaliyetlerine yönelik polis müdahalelerinin sürdüğünü belirten rapor, grev, basın açıklaması, protesto ve gösteri gibi şiddet içermeyen rutin sendikal eylemlerin bile illegal olarak kabul edilerek, bu eylemlere karşı aşırı güç kullanımın devam ettiği not ediliyor.
Rapor polis sendikasının kapatılmasını eleştiriyor. Polis sendikasının kapatıldığı ve faaliyetlerinin engellendiğini aktaran rapor, 100’den fazla polisin sendikanın ilk genel kuruluna katıldığı için yaptırımla karşı karşıya kaldığını belirtiyor.
Raporda iş kazalarına ve Soma katliamına da yer veriliyor. Türkiye’nin işçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili bir yasayı kabul ettiği ancak bu yasanın henüz tümüyle uygulanmadığı, yasanın tümüyle yürürlüğe girmesi gerektiği vurgulanıyor. İşçi sağılığı ve iş güvenliği alanında önleyici mekanizmalara ve iş teftişine ilişkin ciddi boşlukların sosyal taraflarla ve meslek örgütleri ile işbirliği halinde giderilmesi gereğine işaret ediliyor. Rapor, Soma faciasının madencilik sektörünün inşaat sektörü ile birlikte en tehlikeli sektör olmaya devam ettiğini ortaya koyduğunu vurguluyor.
Raporda yer alan bir diğer eleştiri ise ölümlü iş kazası istatistiklerine ilişkin. Hükümet dışı kuruluşların verilerinin resmi verilerden daha yüksek olduğu belirtilerek bu alanda daha fazla şeffaflığa ihtiyaç olduğu vurgulanıyor. Bilindiği gibi resmi iş kazası verileri geç ve eksik yayınladığı için İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) her ay düzenli olarak işçi cinayetleri raporu yayınlıyor. İlerleme raporunda çocuk emeğinin ve çocuk yoksulluğunun kaygı konusu olmaya devam ettiği belirtilerek, 2013 yılında 71 çocuğunun iş kazalarında ölmesi buna örnek olarak gösteriliyor.
2014 İlerleme Raporu Türkiye’nin çalışma hayatı karnesinin özellikle de işçilerin ve memurların sendikal haklarının AB ve uluslararası normlardan oldukça uzak olduğunu ortaya koymaktadır. Rapor, hükümetin sendikal yasalarda yaptığı kimi küçük tadilatların tatmin edici olmadığını ve temel sorunlarının varlığını koruduğunu gösteriyor. Dahası rapor uygulamada sosyal ve sendikal hak ihlallerinin sürdüğünü vurguluyor.
Türkiye’de yaşayanlar açısından şaşırtıcı sonuçlar içermeyen ve hatta sosyal hak ihlallerini yeterince ve kapsamlı yansıtmadığı bile söylenebilecek olan rapor, Türkiye-AB ilişkileri açısından kritik öneme sahip. Hükümet uzun bir süredir sosyal politika ve çalışma hayatıyla ilgili 19. AB faslını müzakereye açmak istiyor. 2014 raporu bir kez daha gösterdi ki, Türkiye 19. başlığın açılması için gerekli olan kriterleri karşılamaktan çok uzaktadır.
Özetle, sosyal ve sendikal haklarda pek ilerleyememişiz...