“Sağlam İrade” afişleri ve ilanları günlerdir gazetelerde ve sokaklarda. Sivil Dayanışma Platformu (SDP) adlı bir kuruluşun imzasıyla Başbakan Erdoğan’a tam destek vermek amacıyla hazırlanan bu kampanya tartışmalar yarattı. Gelin bu kampanyanın zihniyetini anlamak için biraz geçmişe, DP’li yıllara gidelim.
Demokrat Partili Türk-İş Başkanı Nuri Beşer, 27 Mayıs darbesinden birkaç hafta önce Başbakan Menderes’e gönderdiği telgrafta bağlılıklarını sunarak aynen şunları söylüyordu:
“28 Nisan 960 tarihinde İstanbulda vuku bulan müessif hadiseler ve bir takım ayaklanma hareketi dolayisiyle hemen İstanbula hareketle işçi arkadaşlarımla iş yerlerini teker teker dolaşarak temasa geçip bu gibi hareketlerin memleketimiz ve Milletimiz için iyi neticeler vermiyeceğini izah ve ifade etmek işçi arkadaşlarım üzerinde çok müsbet karşılanmış olup bütün arkadaşlarımın duyduğu nefret hissi ve zati Devletlerine bağlılıklarını te’yit eden telgraflar İdare heyetleri tarafından çekilmiştir.
Kimi teşkilatları tarafından çekilen bağlılık telgrafları dışında her birinin ayrı ayrı telgraf çekmenin mümkün olmadığından bendenizin vasitasiyle bu hissiyatlarını zatıalinize duyurmamı ısrarla istemişlerdir.
Bu gün Ankaraya dönmüş bulunuyorum bu şerefli vazifeyi ifa ederken cenabı Hakkın size yardımcı olmasını niyaz ve her zaman emirlerinizde olduğumuzu arzeder ellerinizden öperim.” (Metin olduğu gibi aktarılmıştır)
Bu bağlılık telgrafı sadece Beşer tarafından değil, 225 sendikacı tarafından da çekilmişti. Telgraf DP rejiminin giderek artan otoriter uygulamalarına karşı tepkilerin doruk noktasına çıktığı 28 Nisan olaylarından sonra Menderes’e gönderilmişti. 28 Nisan olaylarında polisin müdahalesi sonucu iki genç yaşamını yitirmiş, DP hükümeti sıkıyönetim ve yayın yasağı ilan ederek olayların kamuoyuna yansımasını engellemişti. (Bu konuyu 28 Nisan’ı Kimse Hatırlamıyor başlıklı yazımda ele almıştım.
Otoriter DP rejimine karşı yükselen toplumsal muhalefete karşı polisiye önlemler yeterli olmamış, DP’li sendika yönetimleri de Menderes’e bağlılık telgrafları çekmişti. Dönemim STK’larının hükümete bağlılık arz etme biçimi toplu telgraflar çekmekti.
DP döneminde sendikaların büyük çoğunluğu hükümetin oyuncağı haline gelmişti. Bu iş o derece abartılmıştı ki, Türkiye Gemi-İş Federasyonu Başbakan Adnan Menderes’i “fahri başkan” ilan etmişti. Kamu işyerlerinde örgütlü bu sendikanın işveren konumunda olan Başbakan’ı fahri başkan ilan etmesi dönemin “sivil” toplum örgütlerinin içine düştüğü aczin tipik örneklerinden biridir.
O zihniyet bugün de devam ediyor. Ancak bugün telgraftan ve sendika dergisi kapağından daha etkili araçlar kullanılıyor. Bir yandan medya mecraları öte yandan “sivil” toplum örgütlerinin bütçeleri genişledi. Bu nedenle daha modern ve etkili teknikler kullanılıyor. Ancak her devrin bir GONGO’su bir “sivil” kapı kulu örgütü olduğu gerçeği değişmiyor. GONGO’lar iktidar için rıza üretmenin en önemli araçları, hükümetlerin ideolojik aygıtları olarak günümüzde de sahnedeler.
Bilindiği gibi NGO (Non-Governmental Organisation) hükümet dışı kuruluş demek. Türkçede Sivil Toplum Kuruluşu (STK) olarak kullanılıyor. GONGO ise Government Operated Non-Governmental Organisation veya Goverment Organised Non-Governmental Organisation yani Hükümet Güdümlü/Destekli Sivil Toplum Kuruluşu anlamına geliyor. Bunlara “sarı” sivil toplum kuruluşu da denebilir. Güdümlü sendika, güdümlü dernek ve güdümlü vakıf gibi pek çok örnekleri var. Hükümet güdümlü “sivil” örgütler, GONGO’lar ülkemizde geçmişten bu yana hep var oldu.
GONGO’lar soğuk savaş döneminde ABD hükümetinin de yoğun biçimde kullandığı araçlar oldu. ABD hükümetinin CIA aracılığı ile çeşitli ülkelerdeki sivil toplum örgütleri üzerinde oynadığı kirli oyunlar aktardığı büyük miktarda fonlar bir dönem CIA Başkanlığı yapan Stansfield Turner tarafından itirafedilmiştir:
“Antikomünist sendikalar, siyasi partiler, öğrenci grupları, kültürel örgütlenmeler ve medya, varlıklarını sürdürmelerine yardım etmek için fonlandı. Onlara seçimleri nasıl kazanacaklarına ve ulusal ekonomileri zaafa düşüren grev gibi komünist esinli faaliyetlere nasıl karşı koyacaklarına dair öğütler verildi. Fransa ve İtalya’daki etki özellikle lehteydi ve bütün batılı müttefikler için son derece önemliydi. Avrupa’daki bu ilk acil çabalardan sonra örtülü̈ siyasi destek ve propaganda programlarının sayısı arttı ve dünyanın diğer bölgelerinde yaygınlaştı. (...) 1967 itibariyle okyanus aşırı yararlı ve dost gruplar için CIA desteğinin maliyeti yılda 10 milyon dolara ulaştı. Bu paranın çoğu yurtdışındaki benzer kuruluşlara aktarmaları için ABD sendikalarına, öğrenci kuruluşlarına ve özel vakıflara veriliyordu. Bu sendika, öğrenci örgütü̈ ve vakıflar CIA ile yabancı kuruluşlar [sendika, vakıf] arasında perdeleyici ve arabulucu olarak rol oynuyordu. Bu [yöntem] yardım alan yabancı sendika, örgüt ve vakıfları CIA ile işbirliği ve ABD kuklası olma suçlamalarından koruyordu. Bu teknik zaman zaman, yardıma ihtiyaç duyan gruplara yardımın kaynağının CIA olduğunu bilmeksizin CIA tarafından kaynak aktarılmasına olanak verdi. Amerikan örgütleri [sendika, vakıf ve öğrenci örgütleri] aynı zamanda öğrenci ve sendikacı değiş tokuş programları gerçekleştirdiler. (...) Öğrenci, sendika ve kültürel organizasyonlara yardım sağlamanın yanında CIA [bazı] ülkeleri batı politik yönelimine çekmek için başka araçlar da kullandı.” Stansfield, Turner, Secrecy and Democracy-The CIA in Transition, Boston: Houghton Mifflin Company, 1965, s. 76-77.
ABD hükümeti ve CIA açık açık yürütemediği faaliyetleri kendi ülkesindeki veya diğer ülkelerdeki GONGO’lar üzerinden yürütmüştü.
Türk usulü GONGO’ların bir bölümü hükümet/devlet/derin devlet tarafından gizlice desteklenirken bir bölümü ise alenen hükümetin/devletin “en çok müsaadeye mazhar” kuruluşları oldular. Bir bölümü örtülü ödeneklerle beslendi, devletin gizli servislerince eğitildi, sivil siyasetçilerden örtülü destek gördü. Bir bölümü ise dönemin hükümetinin açık desteğini alarak, serpilip gelişti.
GONGO’lar dün de vardı, bugün de var. GONGO’lar bazen devlet/hükümet güdümlü şiddet ve yıldırma eylemlerinde rol aldılar, bazen muhalif toplumsal örgütlere ve hareketlere karşı ideolojik mücadele yürüttüler. Bazen sınıf eksenli, muhalif sendikacılığa karşı iktidar tarafından korunup kollandılar. 1950 ve 60’lı yılların en bilinen GONGO’ları Kıbrıs Türktür Cemiyeti (KTC) ile Komünizmle Mücadele Dernekleri (KMD) idi. KTC, DP tarafından KMD ise AP tarafından açıkça himaye ediliyor ve destekleniyordu. KTC’nin 6-7 Eylül olaylarında oynadığı rolü “6-7 Eylül’den bu yana GONGO’lar” başlıklı yazımda ele almıştım.
Türk usulü GONGO’lar hiç bitmedi. 28 Şubat döneminde GONGO’ların sahne aldığı görüyoruz. Kamuoyunda “beşli çete” olarak bilinen sivil toplum örgütleri bu kez ordudan brifing alarak harekete geçmişti. “Beşli Çete” TOBB Başkanı Fuat Miras, TESK Başkanı Derviş Günday, TÜRK-İŞ Başkanı Bayram Meral, DİSK Başkanı Rıdvan Budak ve TİSK Başkanı Refik Baydur oluşturuyordu. Refik Baydur bu beşlinin 28 Şubat sürecinde yaptıklarını “Bizim Çete” adıyla kitaplaştırdı (Haziran 2000). DİSK Başkanının bu tutumunun DİSK içinde eleştiri konusu olduğunun altını çizmek gerek.
Bu süreçte 20 Aralık 1996’da Hürriyet gazetesinin manşetinde adı açıklanmayan yüksek rütbeli bir askere atfen yer alan ve Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök tarafından kaleme alınan “Bu defa işi silahsız kuvvetler halletsin” yazısı meselenin arka planını açıklıyordu. ‘Beşli Çete’nin 28 Şubat sürecindeki rolünü T24’te “28 Şubat, ‘silahsız kuvvetler’ ve sendikalar” başlıklı yazımda ele almıştım.
Her devrin, her muktedirin, her devletin, her hükümetin GONGO’ları var. AKP hükümetinin de kendi GONGO yapısını oluşturmaması düşünülemez. AKP’nin kendine yakın örgütleri desteklediği, kayırdığı biliniyor. Hak-İş ve Memur-Sen’e yönelik kayırma uygulamaları ayyuka çıkmış durumda. Ancak AKP döneminin şemsiye GONGO’su olarak Sivil Dayanışma Platformu öne çıkıyor.
Destekçileri arasında Hak-İş ve Memur-Sen konfederasyonlarının da yer aldığı Sivil Toplum Dayanışması adlı kuruluş. SDP kısaltmasıyla Başkan Erdoğan’ı desteklemek amacıyla “sağlam irade” temalı bir destek kampanyası başlattı. Kampanya ilanı 10 büyük gazetenin arka sayfalarında tam sayfa olarak yer aldı. Ayrıca çeşitli açık hava ilan mecralarında da geniş biçimde yer aldı. Kampanya ilanları halen billboardlarda yer alamaya devam ediyor.
İşin tuhaf tarafı halen SDP kısa adıyla faaliyet gösteren ve adı tescil edilmiş bir siyasi parti var. Sosyalist Demokrasi Partisi cumhuriyet başsavcılığında kayıtlı ve yasal olarak faaliyet yürüten bir parti. Ancak bu partinin kısa adıyla bir sivil girişim hükümete destek kampanyası düzenliyor. Ayakkabı Kutusu Platformu (AKP) kısaltmasıyla bir sivil toplum girişiminin hükümeti eleştiren bir kampanya başlattığını hayal edin! Başına kim bilir neler gelir?
Sivil Dayanışma Platformu’nun başkanı Ayhan Oğan, proje kapsamında İstanbul genelinde 2683 billboard, 500 tane raket, 750 tane Metrobüs ve İETT’lerdeki küçük ilanları astıklarını söylüyor. Oğan bu kampanya için üyelerinden destek almadıklarını, işadamlarından bağış aldıklarını söylüyor. Oğan kampanyayı “cumhuriyet tarihinin en kapsamlı darbe girişimine” karşı başlattıklarını söylüyor. Ancak kampanyanın amacının yolsuzluk soruşturmalarını önemsizleştirmek ve başbakan Erdoğan’ın pozisyonunu koşulsuz desteklemek. Olduğu açık. Bir diğer ifadeyle Sivil Dayanışma Platformu AKP’nin sivil toplum kolları başkanlığı gibi hareket ediyor. Kampanyanın mali boyutu ise açıklanmıyor. Ancak bu kadar yaygın bir mecra kullanan kampanyanın piyasa bedelinin hayli yüksek olacağı sır değil.
Bu platformun içinde yer alan sendika konfederasyonları ister bu kampanyayı finanse etsinler ister etmesinler, platformun faaliyetlerinden onlar da sorumlular. Memur-Sen hükümeti desteklemek için cansiperane kampanyalar düzenlerken (daha önce de “başörtüsü 10 milyon imza” kampanyası düzenlemişti) neden grev hakkı için kampanya düzenlemez? Neden ülkenin dört bir yanındaki billboardları afişlerle süslemez? Neden büyük gazeteler sayfa sayfa ilan vermez?
Hak-İş neden güçlü bir sendikalaşma kampanyası düzenlemez, hükümetin hazırladığı ve kiralık işçiliği yasalaştıracak ve taşeronlaşmanın yaygınlaşmasına yol açacak girişimlere karşı işçileri uyarmaz? Neden kaynaklarını işçi hakları kampanyaları için kullanmaz da “sağlam irade” kampanyasına destekçi olur? Sağlam sendikacılık yapmayanlar, GONGO faaliyetlerini destekliyor. Yolsuzlukların üstüne kayıtsız şartsız gidilmesini ve yargı üzerindeki baskılara karşı çıkması gerekenler, kamu çıkarını savunması gereken sendikalar, başbakanın şahsını savunuyor, onun PR çalışmasına destek oluyor. Kuşkusuz bu koşulsuz biat ve itaatin karşılığını fazlasıyla aldılar ve alacaklar. Meselenin özeti budur.
“Sağlam irade” kampanyası tipik bir GONGO faaliyeti gibi görünüyor. Dün DP’nin, 28 Şubat’ın GONGO’ları vardı, bugün AKP’nin GONGO’ları var. Sivil Dayanışma Platformunun günümüz Türkiye’sinin şemsiye GONGO’su olduğunu söylemek mümkün. Kuşkusuz isteyen istediği gibi siyaset yapsın. Ancak kendilerini STK ve NGO olarak adlandırmaları hiç inandırıcı değil. AKP’nin sivil toplum kolları başkanlığı gibi yürüttükleri faaliyete “sivil” yakıştırması yapmasınlar. Sivil olan yurttaşa aittir. Hükümetten, devletten bağımsız olamayan, onu eleştiremeyen sivil olamaz. Olsa olsa kapıkulu olur.