2015 Paris İklimi Zirvesi’nde (COP 21) artık geri sayım başladı. Dünyanın –uzak değil- pek yakın geleceğinin belirlenmekte olduğu zirvede, şu ana kadar neler oldu ve neler beklemeliyiz?
COP21’in ilk iki gün boyunca gözler zirveye katılan 150 civarındaki dünya liderinin üzerindeydi. Liderler genellikle olumlu mesajlarla dolu, umut verici konuşmalar yaptı.
Başkanı Obama, ABD’nin iklim değişikliğinin meydana gelişindeki rolünü bildiğini, üzerine düşen sorumlulukları alacağını söyledi. Bir diğer baş kirletici Çin’in devlet başkanı Xi Jinping de COP21’i “bitiş değil, başlangıç noktası” olarak değerlendirdi. Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Fransa Cumhurbaşkanı Başkanı François Hollande, güneşi bol ülkelerin güneş enerjisi altyapılarını geliştirmesi için ortak çağrı yaptı.
En dikkat çekici çıkış ise, iklim değişikliğinden en çok etkilenen/etkilenecek 20 ülkenin oluşturduğu İklim Kırılganları Forumu’ndan geldi. İçinde Sudan, Etiyopya, Bangladeş, Filipinler ve küçük ada devletleri gibi “gelişmekte” olan ülkeleri barındıran bu koalisyon, küresel ekonominin karbonsuzlaştırılması, 2050 yılı itibarıyla yenilenebilir enerjiye tamamen geçilmesi ve -en önemlisi- atmosfer ısısındaki artış limitinin 2 yerine 1,5 derece olarak belirlenmesi çağrısında bulundu.
İlk iki günün sonunda liderler Paris’ten birer birer ayrıldı ve COP21’deki asıl iş başladı. Üzerinde tartışılacak ve anlaşmaya varılacak metni ortaya çıkarmak için müzakere heyetleri görüşmelere koyuldu. Beklenenden daha heyecansız ve yavaş geçen bu ilk tur görüşmeler, gözlemci rolündeki sivil toplum aktörlerinin müzakere salonlarının dışında tutulması nedeniyle şeffaflıktan uzak, hiçte demokratik olmayan bir biçimde devam etti.
Ortaya çıkan -ekleriyle beraber- 48 sayfalık taslak metin geçtiğimiz Cumartesi günü açıklandı. Sonraki aşamada, ülkelerin kendi önceliklerine göre eklettikleri birçok farklı konuyu barındıran bu ham ve uzun metin, bakanlar düzeyinde tartışılmaya başlandı. Sivil toplum yine müzakerelerin dışında tutuldu. Yetkililerin yaptığı kısa açıklamalarla yetinmek zorunda kaldı. Konuların ayıklandığı/birleştirildiği/kısaltıldığı bu aşamanın sonunda, müzakere metninin son hâli Çarşamba günü açıklandı. Bundan sonrası ülkelerin Cuma saat 18:00’e kadar uzlaşmaya varmasına ve metni imzalayarak anlaşmaya dönüştürmesine kaldı.
Müzakere metninin son hâlinde, anlaşmazlıkların ve belirsizliklerin çoğu ayıklanmış durumda. Ancak, bazı temel meseleler var ki, onlar hâlâ belirsizliğini korumakta. Sayılı saatler kalmasına rağmen henüz üzerinde uzlaşılamamış olan bu hassas konular hakkındaki çözümler, seçenekler hâlinde metne sokulmuş durumda.
Birinci hassas mesele, sıcaklık artış hedefinin ne olacağı. Seçenekler, 2 derecenin altında kalınması, yine 2 derecenin altının hedeflenmesi ancak olabildiğince aşağıda tutulması ya da 1,5 derecenin eşik olarak hedeflenmesinden oluşuyor. Daha önce telaffuz bile edilmeyen 1,5 derece tabi ki en iyi seçenek. Ama bazılarına göre bilimsel olarak bu noktadan sonra ne yapılırsa yapılsın 1,5 hedefinin yakalanması çok zor. Öte yandan, yine de önemli. Görünen o ki, 1,5 derece hedeflenirse, 2 derecenin altında kalabilmek için gerekli adımlar ancak atılmış olacak.
Bunun dışında ülkelerin gelişmiş/gelişmekte olanlar sınıflandırılması ve buna bağlı olarak kimin ne yükümlülükler üstleneceği de üzerinde net bir karara varılamamış konulardan.
Bir diğer sorun ise, ülkelerin INDC’lerinde beyan ettikleri ulusal hedeflerinin yetersizliği. Çünkü, INDC’lerdeki hedefler doğrultusunda hareket edilirse, 2100 yılın 2,7 derecelik ısı artışıyla karşı karşıya kalacağız.[i] Bu yüzden, bu hedeflerin en kısa zamanda gözden geçirilmesi ve yenilenmesi gerekiyor.
Bir diğer düşündürücü nokta ise, ABD’den Çin ve Hindistan’a kadar birçok liderin COP21’den küresel boyutta kapsayıcı bir anlaşma çıkması gerektiğini savunurken, bunun esnek ve her bir ulus-devletin özel şartlarını dikkate alan bir anlaşma olması gerektiğini vurgulamış olması. Bu da olası anlaşmanın ne kadar bağlayıcı ve etkin olacağı sorusunu akla getirmekte. Çünkü mevzu ulusal çıkar olunca, maalesef küresel bir mesele olan iklim değişikliği bir anda teferruata dönüşüvermekte.
Sivil toplum için Paris’te hayat pek de rahat geçmemekte. Bunda Paris’teki katliamın sonrasında gelen güvenlik önlemlerinin rolü büyük. Geçtiğimiz yıl New York’ta iklim için yürüyen 500 bin kişilik kalabalıktan alınan ilhamla COP21’in başında ve sonunda birer kitlesel gösteri yürüyüşü planlanmaktaydı. Ancak, Paris’teki terör saldırıları ve sonrasındaki güvenlik önlemleri bu planları tam anlamıyla suya düşürdü. Yürüyüşler iptal edildi. İlk gün yapılan gösteriler sırasında da Fransız polisi sert müdahalelerde bulunarak birçok eylemciyi gözaltına aldı. Sokaklarında askerlerin devriye gezdiği Paris olabildiğince militarize edilmiş durumda.
İptal edilen yürüyüşlerin yanı sıra, daha önceden planlanan bir dizi doğrudan eylem protestolarının da önü Fransa’da sürmekte olan olağanüstü hal durumu ile kesilmiş oldu.
Aslında konferans alanı içinde yer alan sivil toplum aktörlerine ayrılmış bölgede etkinlikler devam etmekte. Bu etkinliklerin ağırlığını iklim değişikliğini ilgilendiren birçok farklı konu üzerine düzenlenen panel ve atölyeler oluşturuyor. Ancak, resmi delegelerle bağlantılar yok denecek kadar az. Bu etkinliklerde, genellikle sivil toplum aktörleri kendi söylüyor, kendi dinliyor. Her ne kadar, resmi delegeler zaman zaman boy gösterse de, Yeşil alan olarak adlandırılan sivil toplum için ayrılmış bölgenin resmi görüşmelerin yürütüldüğü Mavi Alan ile bağlantısı neredeyse tamamen kopartılmış durumda. Yeşil Alan’da ifade edilen talepler, önerilen alternatifler Mavi Alan’daki yetkililere ulaşamıyor. Kısaca, Yeşil Alan COP21’de sivil topluma yer verildiği imajını oluşturmak için kurulmuş bir vitrine dönmüş durumda.
Mavi Alan’a giriş yapabilen akredite sivil toplum aktörlerinin daha önce alınan kararla, ikinci haftaki görüşmelere gözlemci olarak katılması zaten engellenmişti. Resmi açıklamalar dışında ancak kişisel ilişkiler ve delegelerle yaptıkları gayri-resmi görüşmeler yoluyla bilgi edinebiliyorlar.
Öte yandan, sivil toplum eylemliliğinin merkezini konferansın ikinci haftasından itibaren kurulan İklim Eylem Bölgesi (Zone d’Action pour le Climat, ZAC) oluşturuyor. COP21 zirvesinden bağımsız olarak oluşturulan bu paralel zirvede, dünyanın dört bir yanından farklı toplumsal hareket grupları, NGO’lar ve bireysel aktivistler bir araya gelmekte. Bir ayağı Bourget’deki resmi konferansta da olan Greenpeace, Friends of the Earth, 350.org, WWF, ATTAC gibi örgütlerin yanı sıra La Via Campesina, ZAD, Alternitiba gibi çevre, çiftçi ve köylü, kadın, LGBTQ, yerli halklar hareket grupları ve sendikalar ZAC’ta biraraya gelmekte. İklim Koalisyonu 21 (Climate Coalition 21, CC21) adı altında birleşen bu gruplar, gün boyu çeşitli atölye, forum ve panellerde alternatifleri tartışıp, iklim değişikliği mücadelesini güçlendirmenin yollarını aramakta. Her gün düzenlenen genel forumda ise, COP21 resmi müzakerelerdeki gelişmeler değerlendirilirken, farklı grupların değişik meselelerini birleştirecek şekilde iklim adaleti kavramı üzerinden ortak noktalar keşfedilmeye çalışılıyor.
Sivil toplum saflarında sessizlik hakim olsa da, bazı dikkat çekici eylem ve etkinlikler de yapılmıyor değil.
COP21 sırasında, en kayda değer açıklamalardan biri 350.org hareketinden geldi. Kurucuları arasından iklim hareketinin önde gelen isimlerinden Bill McKibben’ın da bulunduğu 350.org, bir süredir yürüttüğü “fosil yakıtlardan yatırımını-çek” (divestment) kampanyası sonucunda elde ettiği başarıları açıkladı. Buna göre, aralarında Norveç Emeklilik Fonu ve sigorta şirketi Allianz’ın da bulunduğu 500’den fazla kamu ve özel sektör kuruluşu, fosil yakıt şirketlerindeki yatırımlarını geri çekmeye ve bu şirketlere yeni yatırım yapmamaya ikna oldu. Toplam varlıkları 3,6 trilyon dolar olan bu şirketlerin kararı, fosil yakıt şirketlerinin ekonomik kaynak bulma konusunda işini oldukça zora sokması bekleniyor.
Diğer yandan, bir başka ses getirici eylem fosil yakıt şirketi Exxon-Mobil’in temsili Halkların Mahkemesi’nin önüne çıkartılması oldu. Naomi Klein ve Bill McKibben’ın savcı rolünü üstlendiği bu sembolik mahkemede, Exxon-Mobil’in iklim değişikliği ilgili bilimsel gerçekleri 1970’lerden beri bilmesine rağmen bu bilgilerin nasıl üstünü örttüğü açıklandı. İklim değişikliği mağdurlarının tanıklıkları ışığında, Exxon-Mobil’in işlediği iklim suçları gözler önüne serildi.
Bir diğer sembolik eylem de, COP zirveleri boyunca geleneksel olarak verilen Günün Fosili Ödülleri oldu. Bu sembolik “ödül”, Climate Action Network (CAN) tarafından, müzakereler boyunca en kötü performansı gösteren ülkeleri teşhir etmek amacıyla verilmekte. COP’21’de Yeni Zelanda, Belçika, Avustrulya, Venezuela ve Suudi Arabistan günün fosilleri olarak seçilirken, üçüncü günün ikincilik ödülü Türkiye’ye verildi. Gerekçe, müzakereler boyunca fon koparmaya çalışmaktan ve kendini garantiye almaktan başka pek fazla bir şey yapmayan Türkiye’nin, 80 civarında yeni termik santral kurmayı planlaması ve karbon emisyonlarını her sene arttırması.
Protestolar açısından oldukça sessiz ve sakin geçen COP21’de sona yaklaşılırken, toplumsal hareketler şu ana kadar yapamadıklarını gerçekleştirebilmenin peşinde. ZAC’de toplanan gruplar sokakta var olmadıkça ve alttan gelen bir baskıyı kurmadıkça sonuca varılamayacağını söylüyor. Bunun için de Cumartesi günü D12 adı altında bir dizi eylem gerçekleştirecekler. Daha önce COP21’in çevresini kendi kırmızı çizgilerini gösterecek kırmızı bir hat ile çevreleyerek bloke etmeyi planlıyorlardı. Ancak hem kitleselliğin düşünülenden az olması, hem de polisin Müslüman göçmenlerin ağırlıkla yaşadığı bölgeye çekilmemesi için bu planlarını değiştirdiler. Ancak henüz detayları açıklanmayan başka bir kırmızı çizgi eylemini Paris’in başka bir yerinde düzenleyecekler. Hedef ses getirecek büyüklükte bir sivil itaatsizlik eylemi gerçekleştirmek. Aslında bu çok da zor bir iş değil. Çünkü vatandaşlık haklarının oldukça kısıtlandığı Fransa’da polisin ve askerin yetkileri o kadar güçlendirilmiş durumdaki, toplu olarak yapılan hemen her şey sivil itaatsizlik kapsamına girmekte. Cumartesi günü gerçekleşecek bu eylemdeki amaç, karara her ne kadar Cuma günü verilecek olsa da –ki genelde COP zirvelerinde kararların alınması birkaç gün sarkmakta- bu işin burada bitmeyeceğinin mesajını güçlü bir şekilde vermek.