Kongo-Brazaville, Kamerun-Yaunde, Nijer-Niamey, Mısır-Kahire, Fas-Marakeş, Çad-Cameney, Gabon-Libraville…
Kara Kıta, bahtı da kara kıta işte.
Ancak siz Belçika Kongosu'nu görmek isterseniz o kadar uzaklara gitmeniz gerekmiyor! Brüksel yakınlarındaki “Koloni Sarayı” ve “Tervuren Zevk Bahçeleri” hem de tam 10 Aralık İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin yıldönümünde hizmetinize girdi!..
Hem de Kral 2. Leopold’un 11 yıl kolonileştirdiği ve 23 milyon Kongo’lunun hayatını altüst ettiği vahşete rağmen!..
Zaten bugünkü Kral müzeyi gezmeyi reddetti. Yüzleşme tartışması alevlendi çünkü...
Sonuç mu? 50 TL ile gezebilir, hatta 20’nci yüzyılın başına dek bu parklarda “İnsanat Bahçesi” olarak servis vermiş alanları bile görebilirsiniz; tabii geçmişin izini görmenize izin verirlerse!..
Milyonlarca Avro harcanarak yenilenen Afrika Müzesi, kesinlikle Avrupa kıtasındaki en büyük müze. Ayrıca konum, ulaşım ve çevre olarak da oldukça cömert bir gün sunuyor. İster nostaljik tramvay, isterseniz orman içinden size koparıp getiren bisiklet yolu; Brüksel’den yaya de gelebilirsiniz, tabii 3 saatlik bir yürüyüş ile.
Her neyse, kambersiz düğün olmayacağından açılır açılmaz ilk ziyaretçilerden biri olmayı başardım. Şaşırmayın, zaten evime neredeyse “iki adım!.."
İki sarayın ortasına inşa edilen yeni yapı, restoran, bilet gişesi, hediyelik eşya dükkânı ve vestiyer görevi görüyor. Bu binadan sarayın bahçesinin yeraltına girerek sonsuzluk hissinde beyaz bir koridoru geçerek ana sergi binasına ulaşıyorsunuz. Koridor boyunca duran abanoz kanonun duvarında 4 dilde şu cümle var: “Geçmiş de bir gün geçmiş olur!”
Binanın orjinal yapısı gayet iyi korunurken, engelli, yaşlı, çocuk dahil herkes düşünülmüş. Labirent gibi galeriden galeriye geçtikce Belçika Kongosu’nun zenginlikleri göz kamaştırıyor, Doldurulmuş hayvanlar, mask ve totemler, müzik aletleri, silahlar, tektonik yapı ve mineraller (Altın ve pırlanta nerede ise yok.)
Kimi zaman mikroskop, kimi zaman video monitörleri, kimi zaman da 3D başlıklar ile interaktif deneyim zenginleştirilmiş. Kıssadan hisse, doya doya bir Afrika deneyimi var. Hatta Kongolu bir robot bile Kongo’nun bugünkü popüler kültürünün ürünü olarak ziyaretçileri selamlıyor. Hem de Konya’lı türdeşine nazire ederek!..
Tabii ki eli kolu kesilen köleler yok, küçük bir galeri bölümünde görecekleriniz ise sanki Belçika hiç Kongo’ya gitmemiş de başka Afrika ülkelerinden köle ticareti yapılmış gibi. Gezdikçe uzaklarda da olsanız, ait olduğunuz ülkenin tarihi de gözünüzde canlanıyor. Kongo ve Türkiye adeta kader yoldaşı oluyor
Yani zaman geçse de Beyaz Adam’ın zulmü pek değişmiyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da zaten Beyaz Adam sınıfına girmek için epey mücadele veriyor. Mesela Gabon’dan kaçırılan Türk öğretmenler gibi, mesela Kaddafi’nin hatlarından ele geçirilen Güney Sahra uçuş lotları gibi, Tuareglere karşı vahşet uygulayanlara silah yollamak gibi, mesela Boko Haram’a giden mühimmat gibi, hatta kargo yolu ile yapılan kaçakcılıklar ve de insan ticareti gibi…
Afrika müzesi güzel, insan çirkin; beyaz adam kötü ama “Kara Adam” da kötü!..
Neticede insan kötü.
Peki iyi kim? Müze duvarına eski kaşıklardan yapılmış köle heykelleri mi?..