"Tiyatrom", Berlin'de Türkiye kökenli yurttaşların etkinlikler yaptığı bir salon. Hem tiyatro eserleri segileniyor, hem konserler veriliyor hem de söyleşi gibi etkinlikler de düzenleniyor.
Bir aralık akşamında Can Dündar ve Özgürüz.org gecesinde hepimiz oradayız. Önce Tan Matbaası Baskı belgeselini seyredip ardından da T.C.'de Linç Kültürü üzerine söyleşi yapacağız.
Alman Devleti 5 sivil polis görevlendirmiş. Ancak kapıda TOMA ya da çevik kuvvet yok. Son derece nazik yaklaşan görevlilerle şakalaşıyoruz. Onlara çekinecek bir şey olmadığını, konukların aydın ve laik insanlar olduğunu anlatıyorum. Buna rağmen gelen tüm konukların çantaları salona girerken aranıyor. Beklediğimizden daha fazla bir konuk seli gelince ilave sandalye koyuyorlar. Kurallar belli. Ayakta kimseye izin vermiyorlar. Herhangi bir olumsuzluk ya da yaralanmada hem tazminat hem idari soruşturmalar sonucu ağır cezalar olası. Yani Türkiye'nin tıpkısının aynısı değil.
Bu yüzden Almanlar bizi kıskanıyor!..
Akıp geçen 3 saatin tadı damağımızda, etkinliğimiz sona eriyor. Hatıra fotoğrafları, hasret gideren kucaklaşmalar, kitap imzaları ve dertleşmeler ile geçen geceden ayrılmadan önce, yemek için gideceğimiz restoranı bile kontrol etmiş olan polis bize sorun olmadığını söylüyor ve ekliyor:
"Konuklarınız harika insanlardı. Söylediklerinizi pek anlamasak da son derece eğlenceli biri olduğunuzu salondaki kahkahalardan anladık. Bize sizin çok ünlü olduğunuzu söylemişlerdi ama bu derece ilgi olacağını düşünmemiştik. Teşekkür ederiz. Bu arada, salonda birkaç konsolosluk ve diyanet görevlisi vardı. Onlar sanırım sizin için muhbir olarak yollanmışlardı."
Bir an gözlerim dalıyor. Koca devlet işini gücünü bırakmış benim üzerimden korku salmak için ve beni yıldırmak için delil üretmeye çalışıyor. Tam da 17 Aralık öncesi.
Rüşvet, takiyye, adam kayırma, cehalet, hadsizlik, yolsuzluk, kabalık, nobranlık, saldırganlık, vurdumduymazlık, adam sendecilik, cürüm almış başını gidiyor.
İntiharlar, çocuklara cinsel taciz, kadın cinayetleri ve hukuksuzluk ateş gibi bacayı sarmış tütüyor.
Kayyımlar, Barış Akademisyenleri, KHK, EYT, enflasyon çevre katliamları ise gündemde pek yer bulmuyor.
Konumuza gelince, linç aşikâr, ancak sanırım sular kaynıyor ve tencerenin dibi çoktan tutmuş görünüyor.
O zaman, hep beraber haydi dans! Dol karabakır dol mu istersiniz, yoksa çadırımın üstüne şıp dedi damladı mı?
Ben Vasilakis'ten bir sirtaki tercih ederim. En azından Ege'de belki bir gün sular serinler derim.
Malum, Akdeniz neredeyse cayır cayır.