1970'li yıllarda, Ethem Efendi, geçmişten kalma köhnemiş köşkler olsa da hâlâ bahçelerin cenneti sayılırdı.
O yıllarda camlara demir parmaklıklar henüz takılmamıştı. Erenköy'den yukarı çıktığınızda ise Sahrayıcedit üzerinde boş arsalar ve bostanlar vardı.
Bir de komşumuz Nesli Teyze.
"Cami yıkılsa da mihrab yerinde" misali hâlâ mahallenin en alımlı kadınıydı. Vazgeçmediği süper mini eteği, krepe tarağı ile aşırı kabartılmış akaju pembe saçları, takma kirpikleri ve yüksek kare topuklu pabuçları ile geçkin zamparaların gözlerinden pek kurtulamazdı.
Boncuklu uzun kolyeler, sedefli pembe dudaklar ve uzun tırnakları ile geçkin pavyon yıldızlarını anımsatırdı.
Bir de düğmelere bile sığmayan iri göğüsleri!..
Yazları geldikleri köşkün bahçesindeki müştemilatta ailesi ile kalırlardı. Yaşlı ve alkolik bir kocası vardı. Şöhreti geçmiş ama saygınlığı tozlanmış bir yaşlı adam… Akşamları ferforje demir koltukta oturur etrafına serpiştirilmiş tahta taburelere çöken gelen gidene geçmişini anlatırdı.
O yıllarda Ecevit hayranıydı. Gerçi her iktidarda başka hayranlığı olduğunu herkes bilirdi ama dili nesir ve nazım karışımı olduğundan masal gibi dinlenirdi.
Yazlık sinemalar paralıydı. TRT İstanbul Televizyonu bile henüz yayına başlamamıştı. Adamın, kız-oğlan demeden çoluk çocuğa tavrını tasvip etmeyen mahalleli, hepimizi uyarır, yanına yaklaşmadan uzaktan dinlememiz gerektiğini tembihlerdi.
Biz de hem korkarak hem ilgiyle hava kararana dek onu dinlerdik.
Büyük kızları zengin ve evli bir adam bulmuş, sosyete butikçisi olmuştu. O yıllarda zina suçtu.
Küçük kızları ise Alman POP dergisi ve Türk Hey dergisi ortağımdı benim. Dergilerin içinden çıkan posterler için az kavga etmezdik.
Büyük oğlan da evden ayrılmış, Kadıköy sosyetesi ve Çamlıca gazinolarında alkole bağlanmıştı. En büyük oğlan pek ortalarda görünmezdi. Amcasının da tren altına atlayıp intihar ettiğini söylerler ve bu yüzden kendi ailesini suçladığını anlatırlardı.
Ersen ve Dadaşlar, Kurtalan Ekspres ve Moğollar yıllarıydı ve tabii ki Jackson 5 ve Carlos Santana.
Pembe saçlı Nesli Teyze'nin mutfakla pek işi olmazdı. Genelde pastahane ya da lokantalardan sipariş verir sofrayı öyle kurardı.
Yatılı olmayan hizmetkar kadın ise kalan yemeklerden evine dönmeden önce gizli gizli mutfakta yerdi. Onun da evi Fikirtepe gecekondu mahallesindeydi.
Çocukluğumun geçmişinden birden bire aklıma işte o günler geldi.
Peki ya bugünler?..
Ne çabuk geçti yıllar, nasıl da değişti zaman.
Pembe saçlılar gitti pembe eşarplılar geldi.
Belki bazıları gitti ismi kaldı yadigar ama temizlenmedi asla iman, şimdi hesaplar muhafaza-i kâr…